Beklenen oldu, Nadal severler ve keyifli bir Nadal-Federer finali izleme umuduyla yaşayanları tatlı bir heyecan sarmaya başladı. Umarım 5 sete giden bol bol tie breaklere sahne olan, inanılmaz rallylerin yaşandığı bir maç bizi bekliyor. Benim bu temennilerle birkaç kişiyi kaybederiz ama maç sonuna kadar.
30 Ocak 2009 Cuma
Nadal vs Verdasco
Beklenen oldu, Nadal severler ve keyifli bir Nadal-Federer finali izleme umuduyla yaşayanları tatlı bir heyecan sarmaya başladı. Umarım 5 sete giden bol bol tie breaklere sahne olan, inanılmaz rallylerin yaşandığı bir maç bizi bekliyor. Benim bu temennilerle birkaç kişiyi kaybederiz ama maç sonuna kadar.
29 Ocak 2009 Perşembe
Topraktan Kahramanlar
27 Ocak 2009 Salı
Pazar'dan Kalanlar
— Volkan: En arkadan başlamak istedim. Pazar gecesinin yıldızıydı ama tribünler tarafından alkışlanma ihtimaliyle protesto edilme ihtimali bu kadar yakın bir oyuncu yok herhalde ve o gece bunu tekrar kanıtladı. Karşı karşıyaları çıkardı. Birkaç topta Cordoba vari öne çıkışlar yaptı. Çok merak ediyorum topu oyuna sokarken yaptığı o iki hata gol olsaydı demin anlattıklarımı hatırlayacakmıydık.
— Gökhan Gönül, Carlos: Pazar gecesi ikisi de ters kademeye girmekten sıkılmıştır herhalde. Üstüne gidip bi de çizgiden ortalar kestiler. Bir bekten daha fazla ne beklerki insan.
— Alex: İmzayı attı, yattı demeye dilim varmaz varamaz (kendi kendini imha eder sonra 3 saniye bile beklemez) ama o gece yoktu. Arkadaşları hızlı ve dikine oynamaya karar verdiğinde onun hızlı düşünen ayaklarına çok ihtiyaçları oluyor ama ne yazık ki o gün çok uzaklardaydı.
— Guiza, Semih: Keşke bu ikiliyi birbirinden ayırabilsem ama olmuyor işte. İstekli, çabalayan bol çalkantılı Guiza ile her daim genç ve yedekliğe mahkûm yurdum insanı Semih. Hayat böle işte fazla iyilikten maraz doğar derlerdi doğdu, belkide kendine bile olmayan tepkiler sonucunda Guiza'nın morali sıfırın altına indi.
— Fb Orta Sahası: Onlar Fb’nin sistem çalkantısının son mağdurları. Hücümcularla defansçıların buluştugu nokta. Zaman içinde ya oyunun iki yönünü oynamayı öğrenecekler yada işler böle sarpa sarmaya devam edecek.
— Umut, Gökhan Ünal: İyi günlerinde olsalar yada fundemantal olarak biraz daha yukarıda olsalar Fb tribünleri yeni bir Kayseri faciası yaşardı ve günah keçisi tek başına Guiza olmazdı.
—Trabzonspor: Senaryoyu Fb’nin yazdığı oyunu çabuk anlayıp hemen adapte oldular. Son vuruşlarda biraz daha şanslı ya da becerikli olsalardı uzun süren Kadıköy’deki galibiyet hasreti sona ererdi.
Pazar geceki maçı, detaylı olarak Fb tarafından bakan adam olarak izlerken bende bu hissiyatlar oluştu. Umarım Fb alışılmış yavaş durağan oyunuyla hızlı oyunun bir sentezini en kısa zamanda yapar. Yoksa bizler ya yıllardır alıştığımız ama bir türlü kanımızın ısınmadığı o yavaş ama galibiyet yüzdesi yüksek oyunu izlemeye devam edeceğiz ya da takım ligin kopma noktalarına alışık olmadığı ,seyir keyfi veren ama risk yüzdesi yüksek maçlar izletecek bizlere.
Harala Gürele
Maçı tanımlayan en güzel şey buydu herhalde, tam anlamıyla bir harala güreleydi. İki takımın ve bu maçın sonucunu merak eden herkes açısından çok eğlenceli bir maçtı ama bu maçı bir sinema filmine benzetecek olursak sadece ve sadece eğlencelik bir filmdi, kült olmaktan ne kadar uzak olduğunu anlatmaya gerek yok kanımca. Maçın önemli karakterleriyle ilgili daha sonraki postlarda bahsedeceğim. Dün gece Fenerbahçe veya Trabzonspor ’un karşısında başarılı ve hızlı bir şekilde ayağa pas yapan ve uzun toplarla savunmanın arkasına iyi adam kaçırabilen herhangi bir takım olsa işler çok farklı noktalara gelebilirdi.
26 Ocak 2009 Pazartesi
Haftasonunun Ardından
23 Ocak 2009 Cuma
Sihrin Geri Dönüşü
Yaklaşmakta olan Phoenix'deki All-Star öncesi NBA'de bizim açımızdan ya da belki benim açımdan çok hoş gelişmeler yaşanıyor. Orlando Magic, Shaq ve Penny'li kadrosundan sonra belki de ilk kez ligin tepesinde geziniyor ve bu duruma kimse şans ya da raslantı olarak bakamıyor. Magic, yaşananların raslantıdan çok uzakta olduğunu, çıktığı batı deplasman turunda division liderlerini yenerek gösterdi. "Zaten doğudasınız, yüzde 50'nin üstüne çık, saha avantajı cepte" şeklindeki genel kanıya da cevap verdiler. Zaten oynadıkları unorthodox basketbol ve farklı kimyaları sayesinde her zaman rakip takımlara sıkıntı yaratan bir basketbolları vardı, bu özellikleri bu sene onları bir adım yukarı taşıdı. Oyunlarındaki gelişimin sırrını takım olmanın verdiği dayanılmaz hafiflikte bulabiliriz.
Orlando bu sene öyle bir takım oldu ki çarkların hepsi görevlerini ve rollerini biliyorlar. Takımdaki herkesin görevini yaparken bir sıkıntı anında - ki insanız hepimiz hata yaparız - işte bu anlarda birinin onun arkasını kolladığına sonsuz bir güveni var ve rahatlıkla hareket ediyorlar. Bu durum onları hata yapmaktan ve adım dahi atmaktan korkan bir takım olmaktan uzaklaştırıyor. NBA'in tepesini isteyen, şampiyonluk hedefleyen bir takımda bunlar olmazsa olmazlar. Orlando'nun buralara gelmesinde en önemli olay herkese göre farklıdır; çoğunluk Howard, Hidayet ya da Lewis'i burada etken olarak görebilir ama bence hepsinden daha önemli olan Jameer Nelson'ın performansıdır. Çok klişedir ama bir takım hakkaten guardı kadar oynar ve ne kadar kendisi favori oyuncularım arasında olmasa da bu sene Nelson'ın bir seviye yükselen istikrarlı basketbolu takımı da yukarıya çekti. Artan özgüveni (ki zaten bu konuda hiçbir zaman eksiği yoktu , şimdi hakkını vermeye başladı) ve arkadaşlarının artık ona skorer guard değil de oyunu hem asist hem skor hem de savunma yönüyle oynayan biri olarak bakması Orlando'nun yükselişini hazırladı.
Magic'den bahsedip de Stan Van Gundy'den bahsetmemek olmaz. Adeta bir öğretmen gibi herkese yapması gerekenleri öğreten, gerektiğinde otoriter gerektiğinde babacan tavırlarıyla takımın hatta NBA'deki herkesin saygısını kazanmış bir koç. Genetik kodlar zannedersem insanın peşini hiçbir zaman bırakmıyor. Aynı aileden çıkan oyuncu çok gördük ama bir ailenin koçluk müessesesine bu kadar destek verdiği az görülen bir olaydır, benzerleri varsa lütfen destek istiyorum.
Belki Orlando'dan bahsedip takımı sırtlayan üçlüye (üç sayısı Orlando'da bu aralar çok popüler-bir maçta 27 üçlük ile NBA rekorunu kırmalarının da bunda etkisi çoktur sanırım) değinmemek ayıptır ama onlar her zaman All-Star seviyesinde basketbol oynayan oyuncular ve bu performansları olmadan Orlando'nun buralara gelmesinin imkanı yoktu zaten. Howard herzaman ki gibi dominant ve güçlü, Hidayet her zaman ki gibi rakip savunmayı deliyor, takımın sıkıştıgı, topun el yaktıgı dakikalarda insiyatif alıyor, Lewis keza her daim mis-match unsuru. Onlar da aslında pozisyonun hakkını veren bir guardı gördükleri için memnun ve hücumda omuzlarındaki yükün azalmasıyla oyunun iki yönüne de daha rahat bir şekilde konsantre olabiliyorlar. Sonuç olarak onlarda haklılar, hepimiz arada bir dinlenmek isteriz Dwight Howard olsak dahi.
İlk blog, ilk post ki; yazısı çok kuvvetli biri olmadım hiçbir zaman. Elimizden geleni yapıcaz yorumlarımızı, fikirlerimizi, enteresan bulduklarımızı, dikkat çekmek istediklerimizi sizlerle paylaşıcaz. Büyük bir heves ve arzuyla başladıgımız bu spor blogu umarım Aceto'nun bende oluşturdugu o güzel havayı başkalarında da oluşturur. Bu blogu yazma aşamasına gelene kadar, Aceto'yu duymamda etkisi olan Mehmet Demirkol , sonra okumaya doyamadığım "hadi bişeyler post etse de okusam" dediğim Aceto (nam-ı diğer Bülent Timurlenk), ardından hep plan aşamasında kalan blog açma fikrimi ateşleyen Sinan'nın kulaklarını çınlatmazsak olmaz heralde. Sürçi lisan ettiysek affola, vatana millete ve bütün spor ailesine hayırlı olsun...