Ilk önce yarışın kendisinden başlayalım, daha sonra Türkiye Grand Prix'nin Formula 1'deki yerine gelicez.
Ilk 4 yarış "şimdi okyanus aşırıyız, Avrupa Sezonunda yepyeni bir başlangıç olur" dediler. Herkesin test yaptığı, Avrupa sezonunun açılışı Barcelona geldi, Brawn aldı. Monaco dediler, yavaştır, ne olacağı belli olmaz, Brawn aldı. Istanbul Park geldi, herkes araçlarına yeni difüzör ve aerodinamik parçalar koydu, yine Brawn kazandı. Bu sezonun rengi çok ciddi şekilde belli oldu galiba. Hala umudu olanlar sadece Ferrari ve Red Bull. O da şampiyonluk için değil, yarış kazanmak için. Yoksa çok ciddi bir puan farkı şimdiden oluştu arada.
Barrichello, starttaki hatasıyla başlayan yarışta bir türlü belini doğrultamadı. Iyimser geçiş hamleleri denedikten sonra da kenara çekti usta. Bu, Brawn GP pilotlarından herhangi birinin bitiremediği ilk yarış oldu aynı zamanda. Button ise bunu unutturacak kadar iyi bir performansla, çok dominant bir şekilde aldı götürdü yarışı. Vettel ve Webber arkasından bakakaldılar. Hele de Vettel, ilk turda yaptığı hata ile az olan şansını sıfıra indirmişti zaten. Aslına bakılacak olursa, Button öyle bir performans sergiledi ki yarıştan akılda kalan ikinci bir pilot performansı yok. Ferrari'ler, son bir kaç yarıştır yukarıya çıkan performans eğrilerini devam ettiremediler. Mclaren, berbat bir haftasonu geçirdi. Hamilton daha Q1'den çıkamadı. Geçen senenin şampiyonluk adaylarından Kubica, 7. olarak bu sezon ilk defa puan aldı. En büyük aksiyon Vettel'in Button'ı sıkıştırmasıydı aslında, fazladan pit stopuna girene kadar. O da sadece heyecandı, yoksa extra bir stop yapıp önüne geçmesi zaten imkansızdı. 7 yarışta 6 galibiyetle sezonu açan JB, böylece sezona en iyi başlangıç rekorunu da kırdı. Sırada ev sahibi olacağı yarış var, yani ekstra motivasyon ve ekstra gaz. Karşısında ne durabilir acaba?
Her yarışın olduğu gibi Istanbul'un da pist dışı kısmı var bir de. Aslında başladığım bir yazı var, cumartesi yazmaya başlayıp yarış sonrasına ertelediğim. Türkiye'nin Formula 1 ile imtihanı. TOSFED'in yıllarca çalışıp Türkiye'ye getirdiği WRC ile aynı kaderi paylaşıyor F1. WRC geldi, ilk senesinde yine biraz daha ilgi vardı, gazeteler yalan dolan da olsa bilgi verdi pilotlar ve takımlarla ilgili. Sonra da unutuldu gitti aslında dünyanın en önemli ikinci motorspor olayı. Formula 1'de de ilk sene gösterilen inanılmaz ilgi, 5. senesinde zorla asılan bir kaç pankarta indirgendi. Hatta öyle ki, yarışımızın en büyük şanssızlığı Mehmet Topuz'un transferi gibi inanılmaz bir transfer dosyasıyla aynı anda olmasıydı. Eğer bu yılan hikayesi ortaya çıkmasaydı belki Rijkaard'ın arkasından 2. haber olarak yer bulabilirdi kendine. Yazık.
Niye peki bu haldeyiz? En başta bilet fiyatları pahalı. Bu, en güncel, gündelik ve kısa vadeli açıklaması. Meraklının daniskası ben bile para verip gitmedim, niye o kadar meraklı olmayanlar gitsin ki fahiş fiyatlara? Olimpiyat Stadı gibi yine ruhsuz ve boş bir alana dikilen milyon dolarlar, o tesisi adam etmeye yetmeyebiliyor. Flamboyant Striker güzel anlatmış bu kafamdakini, uzatmıyorum. Seyirci yok, boş tribünlere karşı koşuluyor yarış. Pilotlar bile değinmiş bu konuya. Kaan Kural'ın şöyle bi yazısı var. Şöyle diyelim, fiyat-istek dengesinde fiyat çok ağır ve istek çok hafif. Suçu da bir tarafa yüklemek yanlış burada. Fiyatlar yüksek ama Türkiye'de motorsporları kültürü var mı? Trafiğe açık yollarda modifiye arabalarla zigzag çizmek dışında yapılanlardan bahsediyorum. Bu sorunun cevabı koca bir hayır! Kimse meraklı değil maalesef motorsporlarına, çok ufak bir çevre hariç. O yüzden en yüksek seviyelerde yarışan Türk pilotu da çıkmıyor, yetenekli olanlar sponsor bulamıyor, elimize zorla geçen yarışları da kaybetme seviyesine geliyoruz 3-5 sene içinde. Kısacası Türk halkıyla doğal bir uyum sağlayamıyor, dokular uyuşmuyor. Bernie Ecclestone fikri atıyor, Hermann Tilke dizayn ediyor, Max Mosley onaylıyor, hiçbiri Türk olmayan pilotlar geliyor yarışıyor. Yani yabancı çalıyor, yabancı söylüyor. Bazen diyorum ki acaba hiç zorlamasak mı? Neyimize...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder