liverpool etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
liverpool etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mayıs 2009 Cuma

Teknik Direktör Sevmezük! (Bir Klüp Kültürü Eleştirisi)

Günler önce de düşünüyordum, hala Ersun Yanal Trabzon'un başındayken. Neden biz teknik direktör sevmeyiz? Neden her hata onların hatasıdır? Bir yönetim, takımın başına birini geçiriyor ve kısa sürede kovuyorsa demek ki neredeyse sıfır güven ile takımının başına koymuştur. Yani "biz bu adamı şimdilik getirelim ama napabilir ki, 3 sene beraber çalışsam 3 senem heba olacak" diyorsa bir yönetim, o zaman 2-3 ayda kovabilir. Yok eğer senaryo böyle olmasa, yani getiren yönetim getirdiği teknik direktöre güvense ve dese ki "bu adam bugün yenilir ama ben bu adamla 3 yıl çalışıcam ve biliyorum ki uzun vadede bu adam beni ileriye taşıyacak", o zaman gerçekten 2-3 ayda kimse kovulmaz. 

Yuvarlak lafları bırakıp özele inelim, tümdengelimci pozlar yapalım. Sene başında kadrosunu baştan aşağıya değiştiren son senelerin iddiasız takımı Trabzonspor'u şampiyonluk potasına sokan Ersun Yanal istifa etti, ettirildi. Aynen Galatasaray'ın 3 önceki teknik direktörü Kalli gibi. Trabzon'un dışındaki 3 büyüklere bakalım; Galatasaray yönetimi Bülent Korkmaz'ın arkasında, yani yakında gider, Aragones sokağa çıkamıyor, Demirören döneminde Beşiktaş teknik direktörlerini hali bu klipteki gibiydi, Denizli iki yenilgi alsa o da klibin sonuna eklenir. 

Bir de dışarıya bakalım. Ortada bir Alex Ferguson gerçeği var ki ben zaten öncesini hatırlamıyorum. Arsene Wenger de az buz değil, sorunu Ferguson'un gölgesinde kalması. Ama aslında bunun gibi çok fazla örnek de yok. Mesela Gerets. OM ile şampiyonluğa koşarken, takımı sene sonu bırakacağını açıkladı. Van Gaal, AZ'yi şampiyon yapsa da takımda kalıp kalmayacağı belli değil. Bunlar başarısız hocalar mı? Kesinlikle değil. Demek ki sorun sadece bize sirayet etmiş değil. Ingilizler hariç hemen hemen herkes aynı şeyi yapıyor.

Neden? Kendimce cevap vereyim, tartışma ortamı oluşsun. Teknik direktör sorunsalı, kulüp kültürü ile birebir alakalıdır kanımca. OM veya AZ, kalburüstü takımlar olsa da Avrupa'nın en üst düzey takımları değiller, güzide Türk klüplerimiz gibi. Kupa sayılarının yanı sıra bir Barcelona, ManU, Liverpool kadar klüp kültürleri yok. Yönetim-Teknik Direktör-Oyuncu düzeneğini bir kum saati gibi görürsek, Teknik Direktörler ortadaki ince yer gibidir. Yönetimin dediklerinin futbolculara doğru iletilmesi, takımla ilgili sıkıntıların/isteklerin yönetimle konuşulması sırasında kritik bir yerdedir her teknik direktör. Yani üstündeki ve altındaki kademelerin uyumlu çalışmasında elzem rolleri vardır. Zaten bu dediğimiz klüp kültürünü oluşturan olayın ta kendisidir. 

Iki örnek... Real Madrid, Galacticos sonrası ve 90'ların sonlarında (kendi çapına göre) bocalarken teknik direktör debisinin de hızlandığını görüyoruz. Aynı şekilde, Galatasaray, 90'ların sonunda Türkiye Liglerinde görülmemiş bir hegemonya kurarken, Fatih Terim de 4 yıl takımın başında. Istikrar ile başarının harmanlandığı iki örnek yukarıdakiler. Tabi ki Cevat Güler'in yaptığı olaylar gibi istisnalar da var ama kanımca bunlar istisna, veya şukela tabirle "futbolun cilvesi". 

Şöyle de özetleyebiliriz: Klüp kültürü veya kültürsüzlüğü hemen oluşan veya yokolan şeyler değillerdir. Önemli bir kültürü olan klüp hızla 2-3 hoca değiştirse de istikrarı bulması olasıdır, veya kültür eksikliği uzun zamandır süregelen bir klüp, bir teknik direktörle istikrarı bulsa da bu örneği çoğaltamadığı sürece kültürünü tam olarak oturtamaz. 

Yani Adnan Polat yönetimindeki Galatasaray'ın Van Gaal'i getirse bile bu kafayla işinin zor olmasıdır, veya Yanal ile yolları ayırarak Trabzon'un elinin tersiyle ittiği olay budur. Şampiyonluklar ve kupalar her zaman kazanılabilir ama bir takımı büyük takım yapan bence budur. O yüzden anamızın liginde 4 büyüğüzdür ama Avrupa'da "zorlu deplasman"dan ileri istikrarlı bir şekilde gidemiyoruzdur. 

15 Nisan 2009 Çarşamba

Zamanin Otesiden Haber Uydurma


Formula 1 meraklisi oldugumu ve haberleri de buraya gectigimi okuyanlar biliyor. Dun bahsettigim gibi, Paris'teki FIA Temyiz Mahkemesi onemli aciklamalar yapacaklar bugun. 

Ama bir anda Ajansspor'daki bu haberi gordum. Dun gecilen habere gore, sonuclar aciklanmis ve diffuser tasarimlari aklanmis. Ama F1 resmi sitesi dahil baska hic bir yerde bununla ilgili bir haber yok, yani Ajansspor acayip bir haber atlatmis. Tabi ki kazin ayagi oyle degil, birileri zaten %50 olan ihtimali kullanip mahkeme oyle sonuclanmis gibi yazmis haberi, utanmadan da yayinlamis. Iste habere ve habercilige saygi bu diyorum, ustune bir de Bye Bye Liverpool diyorum. 

Bugun mahkeme kararinin gercegi aciklanacak, ben de diffuser tasarimlarinin onaylanacagini dusunuyorum. Haberleri okudukca sizinle de paylasacagim. Yalniz, o degil de ne macti o dun aksamki!!

PS: Bu da sorumlu yayin organlarinin yaptiklari gibi "sonucun aciklanmasina saatler kaldi" tadinda bir haber. 

14 Nisan 2009 Salı

Chelsea - Liverpool CANLI YORUM (2D)


Neydi o ilk yarı öyle, şimdi gelsin ikinci yarı. Terry hala gülüyor bu arada, iyiymiş. Başlar ikinci yarı, 0-2 Liverpool maç, 3-3 tur ama Chelsea hala deplasman golü avantajı ile önde. 

- Bir anda Petr Cech tereddüt etti, Alonso kaptı topu ama kenarda kalınca birşey olmadı. Baya korkutucu Çelski adına. Hala da bastırıyo Kırmızılar. Dakika 46.

- Ikinci yarıda herkes birbirini tartıyor derken, bu geceye yakışmayan bir gol geldi. Anelka ortaladı (bakın adam etkili doğruya doğru) Drogba dokundumsu ve Reina hemencecik yumurtladı. 2-1. Vay vay vay! Dakika 51.

- Bir daha baktım da aslında Drogba, kasten yaptıysa şık dokunmuş. Bravo walla, tek başına pozisyon yaratan enteresan bi adam bu. Ama Reina da yıkıldı ya, takım bu kadar iyi giderken sen git böyle bir gol ye. Neyse kalecilerin ikisi de rezil olmuş oldu böylece. Dakika 53. 

- Bu arada Bayern de attı bi tane aynı sırada. Anelka Londra'da rol çalarken, bonusu Ribery de Münih'te bişiler yapıyor. Tuttuğum iki takım da gol yedi birden, üzdü ama inancımı yitirmedim. Zaten L'pool'a 3. lazımdı, hala da lazım. Bişi değişmedi.

- Chelsea tehlikeli bi yerden serbest vuruş kullanıyor, kaleyi cepheden görüyor. Topun başında mavilerin golünü atan Drogba. Lan gol!! Ne? Bi dakka değil galiba. Gol mü diil mi? Diilmiş, ama yandan o kadar gol gibi gözüktü ki spiker dahil toptan malladık.  Dakika 56.

- 3 adım daha uzaktan bir daha serbest vuruş maviler adına. Bu sefer gol!! 2-2!!! Hem gol hem penaltı, ne biçim şeydi o!! Alex, Allah ne verdiyse vurmuş, Reina topu görene kadar ağlarla kucaklaştı top. Dakika 57. Neler oluyor bu maçta, ben bi bok anlamadım. 

- Neredeyse 3.yü atıyodu Kırmızılar. Şut, Cech sektirdi sonrasında fısladı pozisyon ama öh dedim, zevkten kusucam. 25 dakika kaldı, 2 gol gerek Liverpool'a ama belli olmaz, 5 gol bile daha çıkabilir bu maçtan. Dakika (90 eksi 25) 65.

- Ikinci yarı başındaki Chelsea baskısı fıstı biraz, Liverpool geri döndü. Ama bu sefer ortalar ilk yarıdakiler kadar etkili değil. Aslında ikinci yarıda ilk golü Liverpool atsa çok gelirdi ama Chelsea atınca dengeler değişti.

- Ballack ne kaçırdı yarabbim! Oracıkta bitirecekti maçı ama iyi ki bitmedi sevindik futbolsever olarak. Drogba kanattan tek başına getirdi, defansı itti geçti öyle bir fizik. Çıkardı ortaya Ballack bomboş ama direk kaleciye vurdu, harcadı. Zaten sevemedim Ballack'ı. Dakika 66.

- Malouda yerdeyken Rafa bir başka vatandaşını daha sahaya sunuyor: Albert Riera! Hani şu Güiza'nın ilk defa işe yarayıp yaptığı asist ile milli takımımızı yıkan adam. Ah be Mascherano çıkıyor, seviyorum bu Arjantinli'yi. Andık geçelim.

- Torres neler yaptı, akıllara ziyansın sen ya! Saçma uzaklıklardan dönüp vurdu nerdeyse 90a takıyordu. Respect Bro! Dakika 69.

- Malouda iki kişiyi geçmedi, sıçtırdı! Ama pozisyonumu yarattım ben vururum diye düşününce geriden gelip kornere attılar topu. Dakika 71.

- Aman Allahım o ne paslaşmalar Liverpool'dan. Ceza sahası çevresinde bilardocu edasıyla incecik görmeler, duvar pasları fln... Bazen kızıyorlar futbolcular çok maç oynuyor diye ama hergün oynasınlar her gün izleriz.

- Spikerimiz yarınki Ingiliz başlıklarını atıyor, haber atlamamak diye buna derim. Acaba Türk spor basını ne başlıkları atacak? Rüyadan kabusa, Chelsea Reina'ya Gitti!

- Of, Chelsea hakkaten Reina'ya gitti artık. Ballack sonunda süper bir pas verdi, Drogba acayip bir çalım attı, Lampard da yine Reina'ya yumurtlattı. Istanbul ruhunu Chelsea yansıtıyor sahaya. 2-0dan 3-2!! Spiker kendinden geçti: "O nasıl göz, sen nasıl o arkadaşını görüyorsun??" Dakika 77. Chelsea artık geçti turu, tamam rahat!

- 4. hakemin basiretsizliğinden N'gog bekliyor yanda. Chelsea, Alex'in attığı yerin aynısından kullandı, yandan aut. Ingiliz seyircileri klasik bir "aaaoooggghhh" çekti. 

- Barça attı 1-1 oldu derken bir de Liverpool attı, Lucas vurdu defanstan kontrpiye, 3-3. 2 tanecik gol, 9 tanecik dakika kaldı. Bakalım! Bir şey diyemiyorum bu akşam. Dakika 81.

- Ne diyosun!!! Ne diyorsun sen, kafan mı güzel Liverpool?!?!? 4-3, Dick Kuyt, hazrrooll! 1 tanecik gol 8 tanecik dakika!!! Yok yok efsunlu bu oyun!

- Buldum, futbol tanrılarının kafaları güzel, yukarıdan kahkahalarla izliyorlar. Derken nerdeyse Benayoun kaleciyle karşı karşıya kalıyodu. Dakika 85.

- Bu sefer de Lampard atıyodu Malouda'nın pasında. Şimdi de Liverpool kontraatakta. 3 koca dakika daha var, 5 gol bile çıkar! Dakika 87.

- Bir maç nasıl zıvanadan çıkar görmüş olduk. Drogba'nın mücadelesi, Anelka'nın pası, Lampard'ın muz şutu!!! Iki direğe birden vurdu, dört dörtlük maç 4-4 oldu sonunda.

- Daha yazmayı bitirmedim, Essien göğsüyle çizgiden çıkardı! Yazması benim parmaklarımı yordu, adamlar hala haldır haldır koşuyo. Spiker de coştu: "Şampiyonlar Ligi bu işte". Biraz Murat Kosova özentisi koktu.

- Son 3 dakika, hala belli olmaz ama sanki artık bitti gibi. Chelsea, Barcelona'ya karşı. Chelsea nedense her sene aynı takımlarla karşılaşıyor. Bu arada bu iki takım arasında da bir derbimsi oluştu Avrupa Arenasında, şukela oldu yine karşılaşmaları.

- Mavilerin mavi-beyaz bayrak şovu hakkaten çok güzel. Liverpool'lular hala "You'll Never Walk Alone" diye bağırıyor. Ve maç bitti, yani daha ne kadar güzel olabilir. Daha ne olabilir??? Bir sürü gol, bir sürü güzel şut/kurtarış/pas, ve sonunda sarılan oyuncular. 

Ya bi git ben gidiyorum, küstüm oynamıyorum!!!

Chelsea - Liverpool CANLI YORUM (1D)


Bu akşam yeni bir olay deniycem şimdi. Chelsea'nin Liverpool'u ağırladığı maçtan canlı izlenimlerimi yazıcam, bakalım nasıl olacak. Inşallah bişiye benzer! Ilk maç 3-1 Çelski lehineydi.

- Liverpool Gerrard'sız, Chelsea John Terry'siz. Üzdünüz bizleri. Kırmızılar Hillsborough'u anıyor siyah bantlarıyla bu arada. 

- Istanbul ruhu bakalım işe yarayacak mı kırmızı köşeye? Yoksa mavi köşedeki boksör, avantajını kullanıp turu cepleyecek mi? Dakika 4, henüz bişi yok.

- Ya bu maç Stanford Bridge'de değil mi? Ben niye devamlı "You'll Never Walk Alone" duyuyorum? Dakika 5

- Rafa Benitez'den geliyor: "Amansız Ol!" Dakika 8

- Tam Torres'e top gelmedi derken bir geldi pir geldi ama olay pası verendeydi açıkçası. Golcü dediğin böyle olacak. Seviyoruz kendisini! Dakika 13

- Chelsea, pozisyonu görüyorum ve arttırıyorum dedi: Frank Lampard vurdu az farkla çıktı. 

- Abramoviç, yazık, takımını tek başına, kaderci, mutsuz mutsuz izliyor. Arapların gölgesinde hayat zevksiz.

- Şaka mısın? Bu komik değildi Aurelio!!! Naptın sen? Dakika 20, gollerden bir. Kop'çular koptu. Hakkaten çok güzel goldü, hem akıl ver hem istediği yere atmak var, herşey var. Yürü be demek istiyorum sayın seyirciler, golün böylesine can gurban! 0-1

- Kaldı iki gol! Ama L'pool baya gaza geldi, devamlı faul yapıyorlar. Bir de yanlış bi geri pas geliyordu, Reina kurtardı. Barça ne alemde ona da bir bakarım şimdi.

- Şu ana kadar maçın adamı Fabio Aurelio. Süper bi arapas, Torres'in topuk pası ama Benayoun'a gelmedi. Gelse Karakafa Petr Çek ile karşı karşıya. Dakika 25.

- Aurelio aynı yerden kullandı serbest vuruşu, bu sefer penaltı!!!!! Oha ya olaya bak, aynı yerden iki serbest vuruş 1.5 gol!!! Alonso attı 2-0 oldu!!! Sen ne diyosun, neler oluyor?? Ben en başta sandım ki Liverpoollular faul yaptı, kimse ses çıkarmıyor fln. Penaltıymış. 

- Bu arada penaltı çalındığı sırada Skirtel bomboş kale yerine 6 pasdan auta attı ama neyseki penaltı vardı pozisyonda. Hadi iyisin Skirtel!! Barça hala atmamış. Dakika 29.

- Chelsea'ye bir penaltı gibi geldi bana ama tekrarını görmek lazım. Ne maç oluyor ya!!

- Yok Ivanoviç kendini atmış ama şimdi Çelski, yakın bi yerden serbest vuruş kullanıyor, bakalım neler olacak?! Yok fos!

- Eğer bu korner gol olmazsa kimsenin aklında kalacak bir pozisyon değil ama Aurelio dakika 32'de bir kanattan bir kanada öyle bir oyun açtı ki benim de ağzım açık kaldı. Sonunda futbol izliyoruz ya, neydi o öyle haftasonu! Bence Turkcell Süper Ligi, Fox TV alsın box yerine yayınlasın. Neyse...

- Hiddink'in paçası tutuşunca ortaya Anelka çıktı, bakalım ne ara girecek, neler yapacak eski kanarya. Dakika 35 dedik ve Kalou çıktı Anelka girdi. Eh, mavi köşeye gol lazım. 

- Sonunda Maviler de ciddi bir atak yaptılar ama Reina'nın ellerinde kaldı. I wanna team that's full of Carraghers, number one is Carragher number two is Carragher!! Dakika 37

- Spikerin dediğine göre Benitez, Hiddink'in üstüne yürümüş, ekranlara yansımadı ama. Aklıma Fatih Terim geldi nedense. Amansız olacan Benitez'im!

- Liverpool arka arkaya kornerlerle geliyor Mavilerin üstüne, sonra ortalar, sonra Dick Kuyytt kafa atıyor Petr Cech son anda!! Sonra bi ara kale önünde top boş kaldı ama bir şey çıkmadı. Dakika 44.

Of aman nalan, bitti ilk yarı ama bi izleyip bi yazmak kolay değilmiş. Neyse başladık birazdan ikinci yarıda görüşürüz sizlerle!

7 Nisan 2009 Salı

Kutlu Futbol Haftasi


Bu aksamdan itibaren Sampiyonlar Liginde son donemec basliyor, artik cekilissiz kurasiz, hersey topun ucunda. 

Uzun uzun analizler yerine direk tahminlerimi yazayim, ferah olsun: 




Villareal
                       Arsenal
Arsenal

                                                          ManU                 

ManU
                       ManU
Porto


                                                                                             Barcelona


Liverpool 
                        Liverpool
Chelsea

                                                             Barcelona

Bayern
                         Barcelona
Barcelona



(Cizgiler olmadan bu kadar)

24 Mart 2009 Salı

Aceto'nun Tahminleri

Bulent Timurlenk, 4 Subat'ta Aceto'da Ingiltere-Almanya-Fransa-Italya-Ispanya ve Turkiye icin sampiyonluk tahminlerini sormustu okuyucularina, yuzzzlerce cevap da gelmisti. Donup bir bakalim o zamandan beri neler olmus, neler bitmis:


Turkiye:
Haftalar 18'i gosterirken puan durumu su haldeydi; bir onceki hafta evinde Galatasaray'i yenen Sivas, haftaya Galatasaray ile Ali Sami Yen'de son dakika golu ile berabere kalacak Kayseri ile yenisememisti. Trabzon, Gokcekspor'u dususunun basinda yakalamis; Galatasaray, Denizli'yi deplasmanda 2-0 ile gecmisti. Fener de Antep'e bu sefer evinde dis gecirememisti. Besiktas ise Ankaraspor'u puan durumunda gecmisti sonunda. Tahminler genelde Galatasaray'in sampiyon olacagi yonundeydi. Sivas ve Trabzon'un nefeslerinin bitecegi, GS'ninse ilerleyen haftalarda acilip sampiyonluga kosacagina inananlar bugunleri gorememisti. 

Aradaki zamanda Skibbe gitti, Bordeaux destanina Hamburg kabusu eklendi, Sami Yen'den Kocaeli ve Es-Es gecti. Mustafa Denizli ise uygun adim mars seklinde ikincilige yerlesti. Fikstur avantaji da ellerinde. Fener ise Galatasaray ile beraber yilin husranlarini oynuyor, hala Turkiye Kupasinda devam etmesi belki de tek artisi. Trabzon, rakipleri sayesinde hala oynun icinde. Sivas ise Bulent Uygun'un kulube dusmanligina ragmen hala lider. 

Benim su anki tahminim Besiktas'in sampiyon olacagi, artik Demiroren bir on yil daha baskan kalabilir.


Ispanya:
21. haftada puan farki maksimumdaydi; Barcelona isi bitirmis, bahisler kapanmis, paralar odenmis, gelecek sezonun hesaplarina baslanmisti aslinda. Barca sadece Sampiyonlar Ligi'ni dusunuyordu. Juande Ramos'un hesaplari farkliydi oysa ki. 10 haftalik 3 puan zinciri, Barca'nin dislileri gevsetmesi ile beraber ruzgari tersine cevirmis, panik bas vermisti. Herkesin tek gectigi Katalanlar, 12  puanlik farkin 8ini cepten yedi bu arada. Ama Real Madrid de bir yere kadar di mi? Onlarin nefesi bitti bu sefer, 6 puanda takildi kaldi hesap. Aceto bugun yine La Liga'yi yazdi, buyrun burdan.

Burada tahminim degismiyor, bir heyecan gelse de Ispanya'nin krali Barcelona. 


Ingiltere:
Haftalardan 24. Manchester United, zirvede 5 puan farkla rahat oturuyordu vakti zamaninda, Everton da son kurban. Rooney'nin ici sizlamistir heralde. Liverpool ise Chelsea'yi yenmis, umutlarini korumakla mesgul. Villa, serbest dususe gecmemis, Arsenal'in Sampiyonlar Ligi hayallerine coreklenmisti. ManU, herkesin net favorisiydi. Ama Liverpool, neredeyse Turkiye Milli Takimi kadar bir "come-back" takimi oldugunu gosterdi o zamandan beri "Istanbul ruhu" ile. Once Real Madrid'i surklase ettiler, hizlarini alamayip Manchester United'i deplasmanda patakladilar, tatli niyetine bir de Villa'ya sapkadan 5 cikardilar. 1 mac fazlasi bile olsa Manchester ile aralarinda 1 tek puan kaldi. Ferguson'un ensesinde Rafa'nin nefesi var. Liverpool hukumranligina son vermeyi amaclayarak goreve gelen Sir Alex, yillarca kendi coplugune cevirdigi Premier League'de acaba ilk defa L'pool'a gecilecek mi? Yoksa Real Madrid gibi bir nefes bitimi olacak mi Kirmizilarda? Cevabi reklamlardan sonra...

Underdog'cu, "ruh"cu adamlariz, Liverpool'u gormek isteriz muzaffer.


Almanya:
Turkiye tek corba gibi lig degil, Almanya belki bir adim bile ileride. Kaseti geri saralim, haftalardan 18'e donelim. Hoffenheim, ruyanin devamini yasiyor. Henuz Bayern'e yenilmemisler, onlerinde devam ediyor hayat. Hatta Hamburg, Galatasaray maclarindan once Bayern galibiyeti ile moral buluyor. Liderin 3 puan arkasinda 4. Ribery&co. Su anda isler daha bile karisik Bundesliga'da. Liderin 4 puan arkasinda 6. Stuttgart var. Hoffenheim, hayallerinden uyanmis 5. ve Hannover ile beraber kaliyor kendi evinde. Liderse hala Bayern degil, Baskentliler. Isler tam bir arapsaci. Aradan dark horse Wolfsburg geliyor, Magath the Felix. 

Tahmin yok kardesim burada, "iyi olan kazansin" ve "onumuzdeki maclara bakiyoruz" edebiyati...


Fransa:
Kral'i indirmenin kralini yapar Fransizlar, bilirsiniz. Ama bu kez kral da tokezliyor, indirecekler de. Aceto'nun yaziyi yazdigi sirada meded Bordeaux'dan umuluyordu, Gerets ise bir adim geriden geliyordu. Sarapcilar'i vuran GS oldu, sirada Gerets var. Hatta bu haftasonu bir gunlugune de olsa liderdiler, 10 yil aradan sonra. Ama 22. haftada Socheaux'ya deplasmanda yenilmisler ve PSG'nin ardindan 4.lerdi. Gecen hafta ayni PSG'yi yenerek olayin ehemmiyetinin farkinda olduklarini cumle aleme gosterdiler. Artik Lyon ile puan farki bir, Bordeaux ise pusuda yatiyor. Yine de su post, genel olarak Fransiz futbolu ile ilgili soru isaretleri olusturmuyor degil. 

Gonul ister ki Marseille o guzel beyaz ustune kareli mavi formalari ile sampiyon olsunlar (ama galiba o gecen senenin formasiydi), Gerets de sevinsin. Delikanli adamdi vesselam. Fransiz Devrimi bu sene olacak mi artik?


Italya:
Sampiyonlar Ligi'nin Orhan Gencebay'lari, annelerinin ligine donmemislerdi daha Subat basinda. Haftalardan 22 ve Inter rahat. Ezeli rakiplerinin 6 puan onundeler, Torino ile beraber kalmislar ama olur oyle seyler modundalar. Bugun, yukaridaki liglerin hepsinin liderinden daha rahatlar. Zaten Barcelona ve Inter haric butun liderler ates hattindalar. Bir de Serie A'da ikinciler birbirini yemis, Juve bu kavgadan galip ayrilmis. Inter'in 7 puan arkasinda onlar, onlarin bir 7 puan daha arkasinda AC Milan. Beckham icin o kadar kavga ettiniz de noldu diye sorasi geliyor insanin, Inter'in 14 puan gerisindeler. Hem de UEFA'dan kendi evlerinde elendiler. Genel bir kafa koparma seansi yasanir San Siro'da. Guiseppe Meazza'da ise Ibrahimovic sikintilari var; belki superstar sene sonu ayrilacak. Barcelona diyenler var, bilinmez. 

Cok bir zorlanmadik burda galiba, Inter  bir "Scudetto Hat Trick" yapar artik. 

Artik sene sonunda bir daha gozden geciririz bu tahminleri de. Siz de yazin, siz de kazanin; yorumlar ellerinizden oper. 

12 Mart 2009 Perşembe

English or Not?

Dun geceki maclarla beraber 4 Ingiliz takimi da Sampiyonlar Ligi'ne devam ediyor. Ingiliz olmayan 4 takim kaldi; Barcelona, Bayern, Porto, Villareal. 

Ingiliz olmayanlara teker teker bakalim, aralarinda hangisi Sampiyonlar Ligi'ni alabilir? Villareal ile Porto benim en az sans verdiklerim. Hatta bir adim daha ileri gideyim, eger bu takimlara minimal bile bir sans veriyorsam bu tamamen futbolun belirsizliginden; yoksa bu takimlarin Villareal ve Porto olmasindan degil. 

Bayern Munich? Bu seviyede cok kere oynamis, bol tecrubesi olan Alman Panzerleri, Sporting'i cok fena dagittilar. Hem de Toni ve Ribery'siz. 12-1'lik bir tur zaferinden sonra onlarin CL sampiyonlugu icin ustunu cizmek zor. Ben de zoru basarmiyorum, gercekten sanslari var. Ne kadar? Kanimca cok degil, ama realistik. 

Ingiliz olmayan 4 takim arasinda Sampiyonlar Ligi'ni almasi en olasi takim Barcelona. Hatta bazilarinin gozunde Ingiliz takimlarindan bile yuksek sansi. Deli bir gol makinesi gibi oynayan Pep'in Aslanlari, yine de aslinda oyunculara bagli. Messi olmayinca tekliyor bu makine mesela. Veya Iniesta, Xavi... Ama bu oyuncularin devamliligi saglanirsa bir sikinti duymaz. Dani Alves acik acik soylemis dun aksamki mactan sonra: "Eger boyle oynamaya devam edersek kim nasil durduracak bizi bilmiyorum!" Iddiali...

Ingilizler arasinda en az sans verdigim Arsenal (Ali Okanci'dan ozur diliyorum). Kuraya gore yari finale cikabilirler ama Roma'yi penaltilarla eleyen Gunners'in finali gormesi, hele de CL'yi almasi zor. Yine de "coluk cocuk" ile buralara gelen ve bu oynu oynayan takim, en buyuk takdiri hakkediyor. 

Chelsea'ye antipatim var acikcasi, ama gecen sene penaltiyi kacirinca John Terry icin icim parcalanmadi degil. Yine de Blues'un onunde bir de Liverpool var. Anfield'cilar daha iyi oynuyorlar ama onlarda da istikrar sikintisi var. Bir gun dokturuyorlar, bir gun dokuluyorlar. Onlar da aslinda Gerrard'in eline fazlasiyla bakiyor. Bir nevi Ingiliz Barcelona.

Manchester United ise hem istikrari hem takim butunlugu hem de oynadiklari oyun ile finale en yakin ve en hazir isim aslinda. Son sampiyon bakalim sifatini koruyabilecek mi?

Kuralar cekilsin burada hemen iddialasma, tahminler, umutlar girla devam eder. 

11 Mart 2009 Çarşamba

18 Şubat 2009 Çarşamba

Bordeaux'dan Sonra Kocaeli'den Önce


Sevmiyorum dakika saydığım maçları. Bir ara 2002'de Anfield'da Liverpool ile Mondragon arasında geçen maçın bir benzerini yaşayacağımızı düşündüm: De Sanctis vs Bordeaux. 0-0 beraberlik, yine de fena skor değil, hele de oynu gördükten sonra. Galatasaray'ın ne kadar durağan oynadığını Bordeaux karşısında çok açıkça gördük. Onlar akan bir futbol oynadılar, biz de olabildiğince durdurmaya çalıştık. Ilk yarıdaki kötü adam paylaşımı dışında da durdurduk aslında. Yapabildiğimiz kadar da atak yaptık. 

Yalnızzzzz... (En sevdiğim bölüm başlıyor) Baros'un ilk yarıda elle oynadığı diye sarı kart gördüğü pozisyon kesin penaltıydı, bakalım yarın nasıl bir ultimatom gelecek resmi siteden. Bunun yanında Harry Kewell, altı pas içinde kaçırmasaydı (tamam kaleci kurtardı) ne kadar farklı olurdu skor acaba? 

Geldiğinden beri küçük maçların gol kralı olarak baktığım Baros'u bu maçta acayip beğendim. Oynadığı ilk yarıdaki oynuyla, ikinci yarıda Nonda'nın yaptıklarına bakınca bir kez daha takdir ettim Çek forveti. Hoş, şimdi Skibbe övüyor televizyonda ama ben Nonda'nın teşekkür edilip şans dilenmesi gereken oyunculardan olduğunu düşünüyorum. 

Belalı bir sağ bekten sonra boş bir sol bekimiz de var artık. Hakan Balta olmayınca Volkan Yaman oynamasın diye 3'lü defansa dönüyoruz, anlamıyorum kusura bakmayın. O zaman Volkan niye kadroda? 

Şimdi kendi evinde gol yememe bombası Galatasaray'ın elinde. Eğer haftaya Ali Sami Yen'de gol yemezsek turu geçeceğimize inanıyorum. Hamburg da 3-0 yenmiş deplasmanda, rakibimiz belli oldu şimdiden, sıra bizde inşallah. 

PS: Wizard of Oz'u özlemişiz.