31 Mart 2009 Salı

Avustralya'nin Ardindan


F1.com'daki gibi, ama biraz da kendimce, Avustralya'ya takim ve pilotlar acisindan bakalim:

BRAWN GP
Sen git sadece 5 gun sezon oncesi test yap, hatta butun kis yarisacagi bile bilinmez bir takim ol, sonra gel ilk yarista duble yap. Hem de Button ve Barrichello ile. Daha ne ister ki bir insan. Eminim Ross Brawn baska bir boyuta gecmistir. Cunku takim hem diger butun araclardan (hem tek tur uzerinde hem de yaris mesafesi uzerinde) daha hizli hem de ilk sponsorlarini buldular. Richard Branson geldi, imzayi atti ve hemen kutlamaya basladilar. Balin tadi guzel gelmis olacak ki Branson hemen "yeni anlasmalar bekleyin" diye aciklamalara basladi. Neyse rakipler bile Brawn GP'nin ustunlugunu dile getirmisler. Brawn'in, ayni basariyi Malezya'da yakalamasi hic surpriz olmaz. Barrichello'ya ise ozel parantez; araci startta cikamadi, sonra ilk virajdaki kazayi tetikledi, sonra Raikkonen'e carpti ve on kanat degistirdi. Butun bunlara ragmen onundeki Vettel ile Kubica carpisinca 4.lukten 2.lige cikiverdi. Iki senedir yakinlarindan gecmeyen sans, bu sefer tepesine dusuverdi. 

FERRARI
En iyiden en kotuye gecelim direk. Gecen sene 6 aracin bitirebildigi yarista iki F2008 de motor sorunuyla yolda kalmis, Ferrari rezil olmustu. Bu seneki daha az rezil edici olsa da sorunlar ciddi: Ne yol tutus yeteri kadar iyi, ne lastik kullanimi, ne de genel aerodinami. Hem Massa hem de Raikkonen, gecen senenin Renault'suna donduler. Ondeki takimlarin arkasinda, puan bekler ama dayaniksiz aractan oturu bir seye benzemez. F60 her ne kadar testlerde iyi gozukse de yarista dokuldu. Malezya'ya kadar calisilacak cok ders var.

MCLAREN
Cumartesi aksami sorsaniz, Ingilizler bu sezon kisa yoldan evlerine donsunler derdim. Saka bi yana, Hamilton ilk siralama seansini zor gecti, ikincisine katilamadi. Ama yaris sirasinda son sampiyon, neden arabasindaki numaranin 1 oldugunu gosterdi. Hele de yaris sonrasinda Trulli'nin zamanina 25 saniye eklenmesiyle 3. olmasi buyuk basari. Bu basarinin tamamini Hamilton'a yadetmek de takima haksizlik aslinda. Barcelona testlerinde son siralarda dolasan takim, kisa sure icinde sorunlarini kesfetmis ve cozmek adina onemli adimlar atmis. Su anda cok cok geride degiller, yine de sezon ici testlerin yasaklanmasiyla zor gunler onlari bekliyor. Tabi bir de su ilk viraj olayina karisan Heikki Kovalainen var; onun sezonu daha baslamadi diyebiliriz.

BMW
Her ne kadar potansiyelini tam gosteremese de BMW bu sene cok iyi olacagini ortaya koydu. Iddiali aciklamalari da bunu percinliyor. Mario Thessen, bu seneki hedeflerini sampiyonlugu kovalamak olarak belirlemisti; sezon oncesi testlerde de bu konuda ciddi olduklarini gorduk. Kubica, Vettel kendisine dalmamis olsaydi muhtemelen ikinci bitirecekti (takim galibiyeti kacirdik diyor ama 3 turda o kadar kolay degildi Button'i yakalayip gecmek). Leh pilota gecen sene de Nakajima dalmisti Avustralya'da. Heidfeld gozlerden uzak bi 10.luk aldi, ya TRT yarisi yayinlamazken bana oyle geldi. Bu sene de BMW'nin lokomotifi Kubica olacak gibi. Peki sampiyonluk? Brawn'un gelmesiyle hesaplar bozulmasaydi daha net konusabilirdik...

RED BULL:
Bu sezonun aerodinamik degisiklikleri Red Bull ve Adrian Newey ikilisi icin bulunmaz nimetti. Herkes sifirdan baslayacak, Newey yine dehasini gosterecek ve Red Bull artik on siralara oynayacak; plan buydu. Hala puan hanelerinde sifir yazsa da aslinda bu hedefte ilerliyorlar. Vettel ya ikinci ya ucuncu olacakti, Kubica'ya kamikazelemeseydi. Henuz cok genc ve bu tip hatalari atlatti mi cok ciddi bir sampiyonluk adayi olabilir, Red Bull'da bile. Webber ise evindeki yarista kendisiyle alakasiz bir kazanin kurbani oldu, hem de ilk virajda. Yine de tamirlerden sonra yarisa donup sonuncu olarak klasmanda yer aldi. Yine de Red Bull bu sene yaris kazanacak gibi duruyor. 

TORO ROSSO:
Bir Adrian Newey kreasyonu daha. Aracin iyi oldugu zaten belli; Red Bull Renault kullanirken Italyan kardesleri Ferrari kullaniyor ama. Ve bu sezonun tek caylagini yaristiriyorlar. Uzun zamandir yarisan ilk Isvicreli olan Sebastian Buemi de onlarin guvenini bosa cikarmadi, ilk yarisindan 2 puan ile dondu. Ben hala Bourdais'nin yeteneklerini ortaya koyamamasina sasiriyorum yine de. 1 puan almis olsa bile galiba kendisi hakkinda umutlarim sonuyor. Toro Rosso, gecen seneki gibi yaris kazanacak bir durumda olmasa da yarislara heyecan katacagini dusunuyorum.

TOYOTA:
Diffuser olayinin kahramanlarindan Toyota, iki araciyla birden pit alanindan baslasa da bu sene her zamankinden daha ciddi oldugunu gostermis oldu cumle aleme. Trulli, cizgiyi 3. gectigi yarista Guvenlik Araci arkasindayken Hamilton'i gectigi icin 25 saniye ceza aldi. Bu cezanin acitici tarafi ise, yaris guvenlik araci arkasinda bittigi icin herkes arka arkaya bitirdi yarisi ve 25 saniye demek herkesin arkasina gitmek demek. Timo Glock ise 4. olarak rusdunu ispatlamaya devam ediyor. Takim ise butce sikintilari icinde. Ust duzey yoneticiler Honda'nin cekilmesinden sonra Toyota'yi yarislarda tutmak icin cok ciddi caba sarfettiklerini ama eger bu sene basarili olamazlarsa seneye islerinin daha da zor olacagindan bahsediyor. Ama bu sene galiba amaclarina ulasacaklar. 

WILLIAMS:
Ve mahserin diffuser uclusunun sonuncusu, belki de en zayiflari. 3 antreman turunu da ilk sirada bitiren Rosberg bir anda neredeyse favori durumuna getirilmisti. Siralama turlarinda 5. oldu ama sonlarda lastiklerini tuketince 3.lukten 7.lige kadar iniverdi. Trulli'ye verilen ceza ile bir sira ciksa da bu seneki hedefleri yuksek olan Williams, tatli-eksi bir tat ile ayrildi Melbourne'den. Derslerini alirlarsa Sepang'da podyumu zorlarlar. Nakajima ise hala neden F1'de oldugunu anlamadigim biri. Sakar bir kamikaze, Takuma Sato'nun cekirgesi. Yine de seneye ana sponsorunu kaybedecek Williams'in, bu sene guzel seyler basarip privateer takimlarin hala bu sporda yeri oldugunu gostermesini istiyorum icten ice.

RENAULT
Renault hakkinda konusmaktan korkuyorum aslinda biraz, ne yapacagi belli olmayan bir takim. Gecen sene berbat bir sezonda ustuste iki yaris kazaniverdiler bi anda, herkesi ters koseye yatirdilar. Alonso yine elinden geleni yapiyor ama eminim ki Raikkonen'in koltuguna da ayni derecede konsantredir. Icinden "su herif tasi taragi toplasa da o koltukta ben yarissam artik" diyordur. Nelsinho ise Nakajima'nin Brezilyali versiyonu. Bu ikili olmasa Guvenlik Araci %50 daha az is yapar. Baba kontenjani bu seneyi de cikartir ama bu seviyede devam ederse seneye cok buyuk ihtimalle baskasina tercih edilir. 

FORCE INDIA
Vijay Mallya, ilk once Toyota sponsoruydu. Sonra takim satin alip Force India yapti. Ilk sene sonunda takim direktorunu kovup takimin basina kendisi gecti. Fisichella veya Sutil yeteri kadar iyi degilse seneye kilo verip pilot da olur heralde. Ikili, bu tehlikeyi sezmis olacak ki can siperane yarisiyorlar. Ferrari yerine kullanilan Mercedez motoru da arabaya daha uygun gibi. Sutil, yarisi 9. bitirdi ve neredeyse puan aliyordu. Fisichella da bir aralar yukarilarda geziniyordu. En fazla orta siralari zorlarlar belki ama bu sene artik puan alirlar, bence. 

Bir de KERS raporu verelim. Ferrari, Mclaren, BMW'den Heidfeld ve Renault ilk yarista KERS kullandilar. Hamilton 3. Alonso 5. Heidfeld 10. oldu. Digerleri ise yarisi bitiremediler. Yine de diger takimlarin pilotlari, ozellikle de Timo Glock, bu sistemin cok buyuk bir avantaj verdigini soyluyor. Eger mesela Brawn GP, bu sistemi kullanirsa ne olur? Aklima 2004 senesindeki 18 yaristan 15ini kazanan efsane Ferrari kadrosu geldi bir anda...

Diffuser Problemleri


Evde internetim olmadigi icin hala Avustralya GP analizini yazmis degilim ama baska bir haber vereyim istedim.

Biliyorsunuz ki bu sezon, Williams-Toyota-Brawn uclusunun diffuser'lari sorunuyla basladi. Anlatmasi kolay degil bu sorunu, ama f1.com sekillerle aciklamaya calismis. O yuzden bu linke giderseniz, sorunu biraz daha kolay anlayabilirsiniz. Mevzubahis o kadar onemli ki, dun bazi takimlar bu yeni dizayni eklemek icin araclarinin butun arka yarisini bastan tasarlamaya karar verdiklerini belirttiler.

Peki bir etik sorusu: Bu diffuser tasarimina itiraz eden takimlar, direkt olarak bunun illegal oldugunu savunuyor. Peki temyiz mahkemesi (2 hafta sonra) kararini aciklayana kadar bunu gelistirmeyip onaylandiktan sonra mi bunu gelistirecekler, yani daha uzun sure geride kalmayi mi kabul edecekler, yoksa onaylanmasi ihtimal dahilinde oldugundan su an illegal dedikleri bir sistemi gelistirip en kisa surede de yararlanacaklar mi?

Avustralya raporu reklamlardan sonra...

29 Mart 2009 Pazar

Uzakta Bir Yarış Var Orada

Aylardır bu heyecanı bekledik, sabahın köründe TV başına kurulduk ve 2-3 tur sonra TRT 1 şifreye geçti!! Hem bu konu üzerine, hem de Serhan Acar feat. Okay Karacan konusuna bambaşka bi postta değinicem, özel ilgiyi hakkediyor. Yine de oy vermeden önce kısaca bir yarış raporu geçelim...

Yukarıda bahsettiğim sebeplerden yarışın çoğunu izleyemesek de Jenson Button ve Rubens Barrichello'nun yepyeni takıma bir duble getirmesi inanılmaz. Tabi bunun kesinleşmesi için diffuser'larının FIA Temyiz Mahkemesinden onaylanması lazım ama yine de inanılmaz. Vettel ile Kubica'nın bitime 3 tur kala 2.lik için savaşırken yarış dışı kalması da pek sık gördüğümüz şeyler değil, ve kesinlikle Rubens'e çok da yardım etti. An itibari ile Brawn GP, geçen sene Honda'nın topladığı bütün puanları ilk yarışta geçiverdi. Honda'dakiler kafalarını ne kadar taşlara vursa iyidir, tam kazanma sırası onlara gelince spordan çekildiler. Ross Brawn'ı ise ne kadar tebrik etsek azdır.

Hamilton ve Alonso'nun dipten yükselmeleri kadar Ferrari'lerin ikisinin de yarış dışı kalması dikkat çekti. Geçen seneki iki motor arızası mı daha utanç verici, motor arızası olmadan iki arabanın birden yarışı tamamlayaması mı bilmiyorum ama Ferrari (görebildiğim kadarınca) bir orta sınıf takım görüntüsü çizdi. 

Adrian Newey, belli ki Red Bull'da iyi işler çıkarıyor ve işe yarar bir araba yaratmış. Mark Webber, ilk virajda çarpılmasaydı muhtemelen iyi bir yerlerde bitirirdi. Seb Vettel de neredeyse 2. veya 3. bitiriyordu, Kubica'ya çarpmasa (anlaşıldığı üzere bence orada hata Kubica'ya yer bırakmayan ve açıkça ondan yavaş olan Vettel'de). Kubica ise böylece üstüste ikinci sene de Avustralya'dan başkalarının haksız yere ona çarpması yüzünden puansız ayrılıyor. 

Birazdan oy vermeye gidicem, sonra da internetim olmadığından yazamam ama haftaiçinde bu yarış ile ilgili bol bol analizlerle (TRT ile ilgili de yazıcam, sözüm söz gurban) gelicem. Hepinize iyi demokrasiler şimdilik...

27 Mart 2009 Cuma

Cuma Antreman Turlari Raporu


Sezon oncesinde o kadar cok sey oldu ki aslinda yarislari birakip butun sezon bile bunlari konusabiliriz. Ama yine de takimlarin Melbourne'e gelmesiyle aksiyona devam denildi. Bir suredir beklenen oldu ve diger takimlar Williams, Toyota ve Brawn'in diffuser'larina itiraz ettiler. Gorunuse gore mevzu bahis takimlar, kurallari degisik bir sekilde yorumlayip diffuser'larini diger takimlardan daha yuksek yapmanin yolunu bulmuslar. Aracin altindan gelen havayi arka tarafta duzenleyen bu parcanin degisik yorumu, bu 3 takima tur basina yarim saniye gibi cok ciddi bir fark getiriyor. 

Tabi ki diger takimlar da enayi yerine konmaktansa direkt itiraz ettiler yaris hakemlerine. Prosedure gore ilk once yaris komiserleri araclari inceledi, tamamdir dedi. Sonra takimlar itiraz ettiler ve 6 saat suren tartismalardan sonra hakemler yine bu dizaynin legal olduguna karar verdiler. Su andaki prosedurde, itiraz eden takimlar bunu FIA'nin temyiz mahkemesine goturuyorlar, nihai karar oradan verilecek. Bunun Turkcesi de su; bu haftasonundaki Avustralya ve bir dahaki hafta kosulacak Malezya GP'lerinin sonuclari ancak Malezya GP'sinden bir hafta sonra temyiz mahkemesinin kararindan sonra kesinlesecek. Buyrun burdan yakin!

Simdi ben antreman turlarini anlatacakken niye bunlari anlattim di mi? Cevap su; diffuser'i degisik yorumlayan takimlar, antreman turlarini sildiler supurduler de o yuzden. Nico Rosberg, Williams ile kaymagi yedi. Hemen arkasinda Toyota ve Brawn'lar vardi. Hatta iki seansta bunlarin arasina karisabilen tek eski diffuser'li Red Bull'dan Mark Webber. Buyuk takimlar ise yerlerde. Ferrari, BMW, McLaren ve Renault, zaman listelerinin dibindeler. Hatta bir noktaya daha deginelim, bu takimlar KERS sistemlerini kullaniyorlar (Kubica haric). 

Bu sezon cok mu enteresan gececek ne...

F1'de Bu Haftasonu


Nedense bu aralar blog yazacak konu var ama tam yazmaya baslayacagim, useniyorum, hayirdir insallah. Neyse, futblogcu arkadaslar hep haftasonlari oynanayacak maclarin programini yapip koyuyorlar. Eh ayni seyi tekrarlamak yerine biz de Formula 1'in TV programini koyalim. 

Yayinlar, bu sezon dahil olmak uzere 3 sezon boyunca TRT'den yayinlanacak. Buradan Gol Atan Kaleye ekibinden Mustafa Taha'ya tesekkurlerimi iletirim, ben kek kek CNN Turk'u acacaktim neredeyse. Serhan Acar ve Okay Karacan duetine ise yazinin ilerleyen kisimlarinda deginicem.

Programa gelelim:

  • Cuma gunu antreman turlari zaten oldu bitti, gun icinde onlar hakkinda da yazicam. 
  • Cumartesi antreman turlari TSI 05.00'da ve TRT yayinlamiyor. Siralama turlari sabah 8'de, canli yayini 15 dakika oncesinden basliyor.
  • Pazar gunu yaris 9'da, TRT'nin mesaisi 8.30'dan itibaren. Anladigim kadarinca herhangi bir tekrari olmayacak gun icinde, o yuzden Ispanya-Turkiye macini bir NBA macina, onu da Avustralya GP'sine baglarsaniz iyi edersiniz. 

Gelelim isin yayin kismina. Serhan Acar feat. Okay Karacan, cok iyi bir secim gercekten. Serhan Acar zaten bu isin icinden geliyor, CNN Turk'te yarislari gayet guzel sunuyordu. Yine de yurtdisindaki yayinlara bakinca birden fazla sunucu ile beraber, heyecanli gecmeyen yarislarda da seyircinin ilgisi ust seviyede tutulabiliyordu. Serhan Acar ise cok dogal olarak bayik yarislarda bu konuda sikinti cekiyordu, tek basina kalmasindan dolayi. Mesela Amerika'da F1'i yayinlayan Speed TV'de 4 kisi var. Bazen tamamen geyige donebiliyor muhabbetler oyle olunca, o ayri. Neyse Serhan Acar'in yanina Okay Karacan gibi bu isten iyi anlayan ve sunucu olarak da cok begendigim, isini hakkiyla yapan birinin gelmesi bu seneden itibaren bu isten cok daha fazla zevk alacagimizi gosteriyor. TRT'ye seciminden dolayi bravo!

24 Mart 2009 Salı

Aceto'nun Tahminleri

Bulent Timurlenk, 4 Subat'ta Aceto'da Ingiltere-Almanya-Fransa-Italya-Ispanya ve Turkiye icin sampiyonluk tahminlerini sormustu okuyucularina, yuzzzlerce cevap da gelmisti. Donup bir bakalim o zamandan beri neler olmus, neler bitmis:


Turkiye:
Haftalar 18'i gosterirken puan durumu su haldeydi; bir onceki hafta evinde Galatasaray'i yenen Sivas, haftaya Galatasaray ile Ali Sami Yen'de son dakika golu ile berabere kalacak Kayseri ile yenisememisti. Trabzon, Gokcekspor'u dususunun basinda yakalamis; Galatasaray, Denizli'yi deplasmanda 2-0 ile gecmisti. Fener de Antep'e bu sefer evinde dis gecirememisti. Besiktas ise Ankaraspor'u puan durumunda gecmisti sonunda. Tahminler genelde Galatasaray'in sampiyon olacagi yonundeydi. Sivas ve Trabzon'un nefeslerinin bitecegi, GS'ninse ilerleyen haftalarda acilip sampiyonluga kosacagina inananlar bugunleri gorememisti. 

Aradaki zamanda Skibbe gitti, Bordeaux destanina Hamburg kabusu eklendi, Sami Yen'den Kocaeli ve Es-Es gecti. Mustafa Denizli ise uygun adim mars seklinde ikincilige yerlesti. Fikstur avantaji da ellerinde. Fener ise Galatasaray ile beraber yilin husranlarini oynuyor, hala Turkiye Kupasinda devam etmesi belki de tek artisi. Trabzon, rakipleri sayesinde hala oynun icinde. Sivas ise Bulent Uygun'un kulube dusmanligina ragmen hala lider. 

Benim su anki tahminim Besiktas'in sampiyon olacagi, artik Demiroren bir on yil daha baskan kalabilir.


Ispanya:
21. haftada puan farki maksimumdaydi; Barcelona isi bitirmis, bahisler kapanmis, paralar odenmis, gelecek sezonun hesaplarina baslanmisti aslinda. Barca sadece Sampiyonlar Ligi'ni dusunuyordu. Juande Ramos'un hesaplari farkliydi oysa ki. 10 haftalik 3 puan zinciri, Barca'nin dislileri gevsetmesi ile beraber ruzgari tersine cevirmis, panik bas vermisti. Herkesin tek gectigi Katalanlar, 12  puanlik farkin 8ini cepten yedi bu arada. Ama Real Madrid de bir yere kadar di mi? Onlarin nefesi bitti bu sefer, 6 puanda takildi kaldi hesap. Aceto bugun yine La Liga'yi yazdi, buyrun burdan.

Burada tahminim degismiyor, bir heyecan gelse de Ispanya'nin krali Barcelona. 


Ingiltere:
Haftalardan 24. Manchester United, zirvede 5 puan farkla rahat oturuyordu vakti zamaninda, Everton da son kurban. Rooney'nin ici sizlamistir heralde. Liverpool ise Chelsea'yi yenmis, umutlarini korumakla mesgul. Villa, serbest dususe gecmemis, Arsenal'in Sampiyonlar Ligi hayallerine coreklenmisti. ManU, herkesin net favorisiydi. Ama Liverpool, neredeyse Turkiye Milli Takimi kadar bir "come-back" takimi oldugunu gosterdi o zamandan beri "Istanbul ruhu" ile. Once Real Madrid'i surklase ettiler, hizlarini alamayip Manchester United'i deplasmanda patakladilar, tatli niyetine bir de Villa'ya sapkadan 5 cikardilar. 1 mac fazlasi bile olsa Manchester ile aralarinda 1 tek puan kaldi. Ferguson'un ensesinde Rafa'nin nefesi var. Liverpool hukumranligina son vermeyi amaclayarak goreve gelen Sir Alex, yillarca kendi coplugune cevirdigi Premier League'de acaba ilk defa L'pool'a gecilecek mi? Yoksa Real Madrid gibi bir nefes bitimi olacak mi Kirmizilarda? Cevabi reklamlardan sonra...

Underdog'cu, "ruh"cu adamlariz, Liverpool'u gormek isteriz muzaffer.


Almanya:
Turkiye tek corba gibi lig degil, Almanya belki bir adim bile ileride. Kaseti geri saralim, haftalardan 18'e donelim. Hoffenheim, ruyanin devamini yasiyor. Henuz Bayern'e yenilmemisler, onlerinde devam ediyor hayat. Hatta Hamburg, Galatasaray maclarindan once Bayern galibiyeti ile moral buluyor. Liderin 3 puan arkasinda 4. Ribery&co. Su anda isler daha bile karisik Bundesliga'da. Liderin 4 puan arkasinda 6. Stuttgart var. Hoffenheim, hayallerinden uyanmis 5. ve Hannover ile beraber kaliyor kendi evinde. Liderse hala Bayern degil, Baskentliler. Isler tam bir arapsaci. Aradan dark horse Wolfsburg geliyor, Magath the Felix. 

Tahmin yok kardesim burada, "iyi olan kazansin" ve "onumuzdeki maclara bakiyoruz" edebiyati...


Fransa:
Kral'i indirmenin kralini yapar Fransizlar, bilirsiniz. Ama bu kez kral da tokezliyor, indirecekler de. Aceto'nun yaziyi yazdigi sirada meded Bordeaux'dan umuluyordu, Gerets ise bir adim geriden geliyordu. Sarapcilar'i vuran GS oldu, sirada Gerets var. Hatta bu haftasonu bir gunlugune de olsa liderdiler, 10 yil aradan sonra. Ama 22. haftada Socheaux'ya deplasmanda yenilmisler ve PSG'nin ardindan 4.lerdi. Gecen hafta ayni PSG'yi yenerek olayin ehemmiyetinin farkinda olduklarini cumle aleme gosterdiler. Artik Lyon ile puan farki bir, Bordeaux ise pusuda yatiyor. Yine de su post, genel olarak Fransiz futbolu ile ilgili soru isaretleri olusturmuyor degil. 

Gonul ister ki Marseille o guzel beyaz ustune kareli mavi formalari ile sampiyon olsunlar (ama galiba o gecen senenin formasiydi), Gerets de sevinsin. Delikanli adamdi vesselam. Fransiz Devrimi bu sene olacak mi artik?


Italya:
Sampiyonlar Ligi'nin Orhan Gencebay'lari, annelerinin ligine donmemislerdi daha Subat basinda. Haftalardan 22 ve Inter rahat. Ezeli rakiplerinin 6 puan onundeler, Torino ile beraber kalmislar ama olur oyle seyler modundalar. Bugun, yukaridaki liglerin hepsinin liderinden daha rahatlar. Zaten Barcelona ve Inter haric butun liderler ates hattindalar. Bir de Serie A'da ikinciler birbirini yemis, Juve bu kavgadan galip ayrilmis. Inter'in 7 puan arkasinda onlar, onlarin bir 7 puan daha arkasinda AC Milan. Beckham icin o kadar kavga ettiniz de noldu diye sorasi geliyor insanin, Inter'in 14 puan gerisindeler. Hem de UEFA'dan kendi evlerinde elendiler. Genel bir kafa koparma seansi yasanir San Siro'da. Guiseppe Meazza'da ise Ibrahimovic sikintilari var; belki superstar sene sonu ayrilacak. Barcelona diyenler var, bilinmez. 

Cok bir zorlanmadik burda galiba, Inter  bir "Scudetto Hat Trick" yapar artik. 

Artik sene sonunda bir daha gozden geciririz bu tahminleri de. Siz de yazin, siz de kazanin; yorumlar ellerinizden oper. 

20 Mart 2009 Cuma

Hamburger Olduk

Hep boyle Star Spor tarzi bir baslik atmak istemistim, kismet buguneymis.

Galatasaray zoru sever. Elinde tek bir gercek stoperin varken ve o da deplasmanda kirmizi kart gormusken 1-1 ile donmek hakkaten kolay bir is degildi. Ama kendi sahanda 2-0 ondeyken ve oynun kontrolu sendeyken turu kendi ellerinle hediye etmek de kolay bir is degil. Ama Galatasaray, zor islerin takimi...

Baros'un penalti pozisyonunu gormedim, o yuzden yazmiyorum (bknz. yazmadim bile) ama ikinci gol bana stadda sahane gozuktu. Zaten daha olay bir kanat organizasyonu iken belliydi, demistim GS bu pozisyonlari sever diye icimden. Arda, Lincoln, Baros gibi yetenekli adamlar bazen oyle goller atiyor ki sevinmeden once ilk bi algilama sureci, sonra inanma sureci yasiyorsun, 1-2 dakika sonra tam anlamiyla cosup seviniyosun. O da oleydi aslinda. Ki mac hic de o kivamda baslamisti.

Ilk bilmem kac dakika adam top bile gormedi takim. Ne zaman top bize gecti, yuksek yuzdeli paslarla oyunun temposunu istedigimiz hale getirdik, o zaman bizim icin mac basladi. Yalniz ayagi top yapan iki stoperinin olmasini dezavantajini hafif de olsa yasadik; iki stoper de defansta top yapmaya basladi. Tribunlerde her pozisyon "ulaan geldi geldi, vur vur" sesleri yankilandi. Neyse sonra ilk gol, devre arasi, ikinci gol derken akillar Sami Yen'den Monaco'ya kura cekimine baglandi. 

Nolduysa da bundan sonra oldu zaten. Sahadakiler de salteri indirince ilk gol geldi, sonrasinda avaz avaz bagiran ikinci gol de gelince "Bordeaux Strikes Back" moduna girildi. Ama nasilsa Sabri var derken o da cikti. Yerine de Hasan Sas girdi.

Hakkaten korkuyodum Hasan'dan, saatli bomba; ya Hamburg'a patlayacakti ya da elimizde. Ama ben bekliyordum ki Hasan, macin bu gidisatina isyanindan hirs basar, ya kirmizi kart gorur ya da bir yerlerini sakatlar diye bekliyordum. Ama en ufak bir hirs yoktu, en ufak bir beceri de yoktu. Yuhalanmasina karsi ciksam da galiba artik Hasan Sas, takimdaki abi rolu ile saha disinda Galatasaray icin daha yararli. Saha icinde maalesef ayni seyi soyleyemicem. Uzdun beni Sas.

Ufak bir iyiler kotuler de yapalim. Kewell, Arda ve Baros sahaneydi, Hakan Balta her zamanki gibi saglamdi. Sabri bence hayatinin topunu oynadi, ilk yarida ince paslar, ari gibi calisma ve bu sefer bal da yapma filan, kendini asti kisaca. Lincoln'e artik "auf wiedersehen" deme vakti geldi, boyle sevilen bir adam oyundan cikarken yuhalaniyorsa tamamdir artik. Hasan'dan bahsettik zaten. Nonda kayiplarda. 

Macta nadir guzellikler de yok diildi. Simdi aci bi gulumseme ile hatirlasak da Eski Aciktaki pankart cok guzeldi. Tayyip'in stada geldiginde tek bir vucut halinde yuhalanmasi gecenin en guzel goruntulerindendi. Ugursuzlugunu da pesine takip getirmis. Mac sonunda yine gordum onu, yazisi burada. Mehmet Guven'in girmemesi de geceye pozitif olarak gecti. Haberlere henuz bakmadim ama galiba Florya'yi da kimse basmadi; demek ki genel olarak bir ilerleme mevcut (eger Florya basildiysa editlerim bu kismi ne de olsa).

Gel de bu takimi lig icin motive et simdi. 

19 Mart 2009 Perşembe

Ceyrek Final Icin

Hamburg maci alindigi zaman son 8'e kalinmis oluyor. Oradan ver elini Nisan ayinda Avrupa maclari. Kadikoy'e 4, kupaya 5 mac! Heyecan artiyor, ates seni cagiriyor!

18 Mart 2009 Çarşamba

Gec Olsun Guc Olmasin -2


Bu sefer gec oldu gibi gozukse de tam olarak olmadi. Formula 1 hakkinda yazacaktim, yerel secimlerle ayni gun baslayacak sezon oncesi cok enteresan ve heyecan verici gelismeler yasaniyor. Daha once burada da bahsettigim gibi Ross Brawn ve -artik resmi olarak ismi- Brawn GP, butun beklentileri asti ve hizla geliyor. Force India'yi gececekleri, Toro Rosso kadar bir performans bekledigimi yazmistim. Belki tam bir karara varmak icin hala erken ama kesinlikle bu citayi asacaklari belli. Zira su ana kadar katildiklari neredeyse butun test seanslarinin en hizlilari idiler ve grid'in butun sampiyonlukta iddiali takimlari dahil sasirip kalmis durumdalar. Sirasiyla Alonso, Massa, ITV sunucu James Allen, bahis sirketleri, Robert Kubica ve Ferrari takimi patronu Domenicali, Brawn GP'nin hizina yetisemediklerini itiraf ettiler. Herkes o kadar rahat ve acik bir sekilde ifade ediyor ki, aklima bunun Brawn GP'nin sponsor bulmasi icin oynanan bir oyun oldugu gelmedi degil. Ne yani sonunda Jenson Button sampiyon mu olacak? Hazir McLaren, sezon oncesinde yoklari oynarken Ingiliz medyasi da bu sene hangi takimi gazlayacagini bulmus oldu. 

Tabi isin bir de gorulmeyen tarafi var. Her ne kadar batmak uzere olan bir takim son anda geri dondu havasi olsa da unutmamak lazim ki aslinda Honda, buyuk kural degisikliklerinin olacagi 2009 sezonu aracini 2007'den beri hazirliyordu. Yani ustteki camuru temizledik mi altindan buyuk bir altyapi ve kaynak cikiyor. 

Formula 1 dunyasinda bir buyuk degisiklik daha oldu dun. FIA'nin dun aldigi karar ile birlikte toplanan puanlardan bagimsiz olarak bir sezon icinde en fazla birincilik alan surucu sampiyon olacak. Yani gecen sene Hamilton degil Massa olurdu sampiyon, bu kurallar isiginda. Bir yandan da zamaninda Schumacher'in basina geldigi gibi zar zor yaris tamamlamak ama tamamlayinca birinci olmak durumu artik bir endise olmaktan cikiyor. Bu kural degisikliginin Markalar Sampiyonasina bir etkisi olmayacak diye de bitirelim. 

Avustralya GP'sinin ilk viraji yaklasirken kalp atislari daha da hizlaniyor. Ates seni cagiriyor!

Not: www.f1.com kiskanmis, onlar da Brawn hakkinda bir yazi yazmislar bugun. Napalim, severiz kendilerini yine de, linkleyelim.

17 Mart 2009 Salı

Gec olsun Guc olmasin -1


Blog da bir cesit gazetecilik gibi, haberi zamaninda yazmazsan eskiyor. Aklimdaki iki post'u da, bir kac gun eskimelerine ragmen, yazmaya karar verdim. Birincisi Galatasaray-Trabzonspor maci ile alakali. 

- Trabzonspor'u bekledigimden daha iyi gordum acikcasi. Pozitif bir futbol oynayan, korkmayan, kotu gecen yillarina nispet yapan bir takim huviyetindelerdi. Beni son derece memnun etti bu goruntu. Yine de (GS gibi) onlar da tam anlamiyla galibiyeti hakkeden bi oyun sergileyemediler. Mac da hakkiyla berabere bitti. 

- Uzun zamandir stadlarda elektrik cikisli bir sorun yasandigini gormemistim. Ozlemisim. Bir de 61. dakika sovu guzel ama bu iki duraklama, rakibin isine yariyor. 

- Galatasaray'i ise neredeyse topluca ceza tahtasina koydum; bir tek Hamburg macinda oynamayacagi duyurulan Arda disinda. Bacagindaki delige ragmen mucadele eden, durmayan, alkisi hakkeden bir goruntu sergiledi. Bir yanim Arda'nin satilip sadece GS'nin degil butun dunyanin futbol efsanelerinden biri olmasini istiyor; obur yanim da Arda satilmasin hep izleyelim onu diyor. 

- Ben bu takimi seviyorum, milyonlarca kisi bir suru farkli takimi seviyor. Ama rakibe saygi ekseninde kurduk bu blogu. Bu demektir ki Baros'un degistirildikten sonra yaptiklarini burada degerlendirmek lazim. Baros'un Galatasaray sevgisini anliyorum, muhtemelen tribunlerden gelen bir tepki uzerine de reaksiyon vermis olabilir; ama rakip tribune donup armani gostermek/opmek tahrik unsurudur. Nasil Fenerli Selcuk Ali Sami Yen'e gelip 6 hareketi yaptiginda onaylamamissam bunu da onaylamiyorum. 

- Yaser Yildiz'a pazar gecesine kadar GS'nin kendi altyapisindan cikan oyuncular kadar sicak ve toleransli bakiyordum. Bunlarin hepsini kirmizi kartla oyun disina atti maalesef genc forvet. 4 dakikada bir oyuncu ile nasil boyle kanli bicakli olabilirsin? Yan hakem pozisyonda fazla heyecanlanmis ve hareketi oldugundan ciddi gostermis olabilir ama bu pozisyonda atilmasa 5 dakika sonra zaten atilacak hareketlerdi bunlar da. Kopruden onceki son cikistan cikmis oldu kendisi. Hele de Umit'in formsuzlugu, Nonda'nin hantalligi dusunulecek olursa Yaser' Baros'un arkasinda 2. forvet haline bile gelebilirdi bu takimda. Yazik...

- Bulent Korkmaz konusunda hala kararsizim, bir cok blogcu arkadasimiz kendisi hakkindaki negatif yorumlarini iletmis olsa da. Ligdeki direk rakibinle deplasmanda oynarken oyun kurucunu Hamburg macina saklamak cok akillica gelmese de, bu cezanin bir maclik oldugunu umuyoruz. Oynayan bir Lincoln hakkaten fark yaratabiliyor keza. Bence mantikli olani Lincoln ile baslayip skor 2-1 iken Mehmet Guven'i sokmak olabilirdi. Ama Mehmet Guven, herhangi zaman sokulabilecek bir oyuncu mu? Yerine niye Alpaslan'i sokmazsin mesela...

- Iki genc var oynamasini gormek istedigim. Biri Serkan Kurtulus. Hem oyuna sonradan girdigi Trabzon macinda hem de ilk 11'de ciktigi Bursa macinda (tam da emin diilim Bursa maci olduguna ama yersen) bence guzel oynadi. Onun sag bekte hem kendi hem takimin guvenini kazanmasi, gerektigi zaman Sabri'nin de daha efektif olarak kullanilmasina imkan verir. 

- Bir diger genc de Semih Kaya. Bugun Hurriyet'te Kewell ve Semih'e, Bulent Korkmaz-Servet Cetin-Emre Asik tarafindan hizlandirilmis stoperlik kursu verildigi yaziyordu. Umarim sertifikalarini persembeye kadar alirlar ama yine umarim Kewell 90 dakika stoper oynamaz. Ozellikle de Arda'nin oynamamasi ile beraber onu sol kanatta, sevdigi yerde gormek isteriz. Bu demektir ki Semih de ilk 11de cikacak. Insallah guzel bir performans gosterir de yeni bir yetenek daha kazandirilir Turk futboluna. 

Ceza tahtasina koydugumuz takimi insallah persembe aksami sevinirken gormek istiyoruz tabi ki. 

12 Mart 2009 Perşembe

Saskin Lyon

uefa.com'un haberinden...

It is a dissapointment to lose like this because Barca were immensely superior to us. (...) I'm not only worried for Lyon but for French football. This was the best French club of the last ten years and to lose in this manner is very troubling

Jean-Michel Aulas
Lyon Baskani


The fact remains we hardly saw the ball and Barcelona were much better than us so we can have no complaints. At half-time we set ourselves the objective of winning the second half and though we improved we didn't even do that. I'm just left with the impression of how superior Barcelona were to us.


Kerim Benzema

English or Not?

Dun geceki maclarla beraber 4 Ingiliz takimi da Sampiyonlar Ligi'ne devam ediyor. Ingiliz olmayan 4 takim kaldi; Barcelona, Bayern, Porto, Villareal. 

Ingiliz olmayanlara teker teker bakalim, aralarinda hangisi Sampiyonlar Ligi'ni alabilir? Villareal ile Porto benim en az sans verdiklerim. Hatta bir adim daha ileri gideyim, eger bu takimlara minimal bile bir sans veriyorsam bu tamamen futbolun belirsizliginden; yoksa bu takimlarin Villareal ve Porto olmasindan degil. 

Bayern Munich? Bu seviyede cok kere oynamis, bol tecrubesi olan Alman Panzerleri, Sporting'i cok fena dagittilar. Hem de Toni ve Ribery'siz. 12-1'lik bir tur zaferinden sonra onlarin CL sampiyonlugu icin ustunu cizmek zor. Ben de zoru basarmiyorum, gercekten sanslari var. Ne kadar? Kanimca cok degil, ama realistik. 

Ingiliz olmayan 4 takim arasinda Sampiyonlar Ligi'ni almasi en olasi takim Barcelona. Hatta bazilarinin gozunde Ingiliz takimlarindan bile yuksek sansi. Deli bir gol makinesi gibi oynayan Pep'in Aslanlari, yine de aslinda oyunculara bagli. Messi olmayinca tekliyor bu makine mesela. Veya Iniesta, Xavi... Ama bu oyuncularin devamliligi saglanirsa bir sikinti duymaz. Dani Alves acik acik soylemis dun aksamki mactan sonra: "Eger boyle oynamaya devam edersek kim nasil durduracak bizi bilmiyorum!" Iddiali...

Ingilizler arasinda en az sans verdigim Arsenal (Ali Okanci'dan ozur diliyorum). Kuraya gore yari finale cikabilirler ama Roma'yi penaltilarla eleyen Gunners'in finali gormesi, hele de CL'yi almasi zor. Yine de "coluk cocuk" ile buralara gelen ve bu oynu oynayan takim, en buyuk takdiri hakkediyor. 

Chelsea'ye antipatim var acikcasi, ama gecen sene penaltiyi kacirinca John Terry icin icim parcalanmadi degil. Yine de Blues'un onunde bir de Liverpool var. Anfield'cilar daha iyi oynuyorlar ama onlarda da istikrar sikintisi var. Bir gun dokturuyorlar, bir gun dokuluyorlar. Onlar da aslinda Gerrard'in eline fazlasiyla bakiyor. Bir nevi Ingiliz Barcelona.

Manchester United ise hem istikrari hem takim butunlugu hem de oynadiklari oyun ile finale en yakin ve en hazir isim aslinda. Son sampiyon bakalim sifatini koruyabilecek mi?

Kuralar cekilsin burada hemen iddialasma, tahminler, umutlar girla devam eder. 

11 Mart 2009 Çarşamba

10 Mart 2009 Salı

Ankara'nın Topu Yuvarlak

Galatasaraylıyım, zaten bu blogu okuyan anlar ama her renge sempatim vardır. Futbolun, Dünyanın en büyük dini olduğunu düşünecek kadar da "oyun"u severim. Ama her takımı kendi takımım kadar takip etmiyorum, edemiyorum.

Ama Gençler ve Ankaragücü'nü bu aralar daha bir dikkatli izlemeye başladım, biraz daha sempati beslemeye başladım. Cemal Aydın ve Ilhan Cavcav gibi antipatikasyonu yüksek kişileri barındırmalarına rağmen niye bu, değil mi? Sebebi ne sahadaki futbol, ne de klubün yaptığı/yapmadığı atılımlar. Bunun sebebi bir blog!

Hazır geçtiğimiz haftasonunda Ankara derbisi oynanmışken yazayım dedim. Ankara'da yaşayan, çoğunluğu yabancı olan bir kankalık müessesesi (ne zor kelime imiş, evirdim çevirdim hala doğru mu yazdım bilmiyorum, doğru gibi sanki) Round Ball in Ankara ile çok enteresan şeyler başarıyorlar. Bir kere kendi futbol aşklarını da arkalarına alarak Ankaraspor gibi, suni, taraftarsız, Gökçek destekli takımlara karşılar. "Yenilse de yense de" Ankaragücü ve Gençlerbirliği'ni destekliyorlar. Bir ayar da Türk futbol seyircisine veriyorlar aslında inceden: Siz ki Ankaralı'sınız (Ankara yerine çoğu Anadolu şehrini de koyabilirsiniz), niye mahalli takımlarınızı desteklemiyorsunuz da gidip 3 büyükleri takip ediyorsunuz?

Sayelerinde her hafta Gençler ve Ankaragücünü takip ediyorum, maçları canlı izleyemesem de merak ediyorum. Inşallah bir gün Ankara'ya yolum düştüğünde kendileri ile maça da gitmek istiyorum, you hear that kankas and kankies? 

Türk futbol blogları cemaatinin iyi bir yerde olduğunu ve daha da iyi yerlere geleceğini hissetsem de "Ankara'nın Topu Yuvarlaktır" diğerlerinden değişik bir tat vermiyor değil hani...

Not: Oz Kanka, hakkaten Oz (yani Avustralyalı'nın kısa argosu), otobüs firması gibi öz değil... 

9 Mart 2009 Pazartesi

"Brawn"sal Güçler


Honda'nın sezon sonunda ayrılması öyle bir etki yaratmıştı ki Formula 1 dünyasında, herkes şapkasını önüne koyup nasıl bütçelerde kesinti yapabiliriz diye düşünmeye başladı. Formula One Teams Association (FOTA), çok ciddi değişiklikler için FIA ile pazarlık yapıyor. Ama daha önce burada yazdığımızda akıbeti belli olmayan Honda'nın kaderi sonunda belli oldu. Ross Brawn ve Nick Fry takımı satın aldılar, yani cevabı gökte ararken yerde buldular. Onlar bundan böyle Brawn GP.

Henüz sponsorsuz renkleri beyaz, yeşil ve siyah. Mercedez-Benz motorları kullanacaklar. Bir yandan da takımın akıbeti belli olmasa da kış boyunca yeni aracın geliştirilmesine devam edildiği haberleri var, bu onların işlerini ne kadar kolaylaştırır bilinmez ama meyvelerini topluyor gibiler. Bugün itibari ile 10 takımın birden katıldığı, sezon başlangıcından önceki son testte ilk defa pite çıkan ve akranlarıyla boy ölçüşen takım, 4.lük gibi son derece beklenmedik başarıda bir iş çıkarmış. Test sezonunda kimin ne olduğu tam belli olmaz denir, yarışları görelim derler. Yarışlar başlar, Avustralya, Bahreyn, Malezya derken bu sefer de "Avrupa Sezonu" beklenir kimin ne olduğunu görmek için. Yani geride olanların, hayal kırıklıklarının hep bir sebebi vardır. Brawn GP, bunların arkasına sığınmadan çok güzel bir iş çıkarmış. 

Ross Brawn, zaten Ferrari yıllarında Michael Schumacher/Ferrari hanedanın en önemli taşlarından biriydi. Kendi adı altındaki takımda da çok iyi işler çıkaracağını düşünüyorum. Jenson Button'ın bu takımda olacağı kesindi; Bruno Senna gibi hem kanında Formula 1 olan hem de gelecek vaad eden bir genci seçmeyip yerine artık yolun sonuna yaklaşan Rubens Barrichello ile devam etmesi şu an için mantıklı gözükmese de aslında doğru bir seçim bence. Bir takım yeni kurulmuş ve sezonun başlamasına 20 gün kala ilk testini yapıyorsa, eldeki tecrübenin maksimuma çıkarılması çok önemlidir. Yani bir rookie'ye teknik feedback'in nasıl verileceğini öğretmek, takımın yapacaklarının listesinde olmamalı şu anda. 

Kafama takılan bir soru, Brawn'ın yıllarca beraber çalıştığı Ferrari'den değil de Mercedes'ten motor temin etmesi. Ferrari, Force India ile olan motor paylaşımını bitirmişken Brawn'a yardım elini uzatabilirdi. Kapılar ardında neler oluyor acaba?

Bu blogda Force India'nın grid'in dibine demir atmasına oluşabilecek tek engelin Honda'nın geri dönmesi demiştik. Bu kehanetin ne kadar tutacağını göreceğiz ama elimizdeki tek veri olan bugünkü Barcelona testini baz alırsak Brawn GP, orta sıraları zorlayabilecek bir görüntü sergiliyor; Force India'dan çok Toro Rosso seviyesindeler sanki. Yine de kendileri ile aynı motoru kullanan Hintlileri geçseler bile yetecek bir başarı bu sene için...

Sezonun başlamasına 20 gün kalması içimi kımıl kımıl ediyor şimdiden, Turkcell Süper Lig kadar heyecanlı...

5 Mart 2009 Perşembe

Aslantepe


Bir suredir yazmak istiyordum, az once Ajansspor'a su haber dusunce yazmak istedim. Aslantepe'de insaat yine durmus. 

2007 Aralik ayinda (sonunda) stat insaatinin temeli atilinca butun Galatasaraylilar refaha kavusmuslardi. Godot'yu bekler gibi beklemistik sonucta. Babasi Fenerli bir GS taraftari olarak, Sukru Saracoglu yenilendigi zaman FB'nin seyirci profilinin nasil degistigini, yeni bir stadin taraftari birlestirmek icin ne kadar onemli oldugunu ve bir klubun butun ekonomik yapisini tek basina degistirdigini gozlemledim ben de. Su anda kombinesi olan FBlilerin neredeyse hicbiri eski stada gitmiyordu. Bir yandan da Aziz Yildirim'in hata yaptigini dusunuyorum; stadi yaptiklari zaman Avrupa'da da bir "yeni stad" furyasi vardi. PSV Arena ile baslayan, yilin her gunu kullanilabilen yeni tip statlardan fikirler barindirsa da Sukru Saracoglu, eski tip statlarin gelebilecegi en iyi nokta olarak kaldi. Bu konuda her iste bir hayir vardir misali, GS'nin stadinin gec yapilabilmesi, su anda yapilan Aslantepe stadinin yeni tip statlarin iyi bir ornegi olmasini sagladi. Son bir nokta ile konumuza geri donelim: Fener, elindeki ekonomik guc ile biraz daha sehir disinda (belki Samandira tesislerinin oraya), tribunleri tek tek yikmak yerine sifirdan bir stad yapsaydi cok daha guzelini yapabilirdi.

Konumuza donecek olursak ayni gecikme, yine beklenmedik sekilde stad yapimini buyuk bir ekonomik krizin ortasina dusurdu. Eh, her yerden pozitif elde edemezsin. Bu yuzden de maaslari gec odemeler, grevler vs ile ugrasmak durumunda kaliyor. Burada kaseti (kasetler ya hey gidi) geri saralim; Amsterdam ArenA'nin resmi dokumanindan geliyor sizlere...

April 1995
After a strike that laste five weeks, the builders went back to work.
This meant the end of the builders’ strike. To make up for lost time, the builders and plasterers worked twice as hard.

Olmayan isler degil kisaca bunlar. Hollanda gibi muasir medeniyetler seviyesine ulasmis yerde bile olduguna gore ekonomik krizin teget gectigi ulkemizde bunlarin olmasi cok dogal. Peki bu gelismeler Galatasaray'i nasil etkileyecek? Stad insaati TOKI ile muteahhit firma arasindaki anlasma ile yapiliyor, yani su anda GS'nin ekonomik bir kaybi yok. Sorun, stadin gec teslim edilecek olmasindan kaynaklaniyor. Burada da GS'nin bir ekonomik kaybi yok, muteahhit firma TOKI'ye geciktigi gun kadar bir ceza miktari odeyecektir (anlasmayi gormedim ama genel olarak yapilan anlasmalar bu sekilde). Zaten TOKI de stadin bitimine belli bir sure kalana kadar da Ali Sami Yen'i kullanamayacak. Yani aslinda GS'yi cok da etkilemiyor diyebiliriz. 

Bir de stada 1-2 aydir stada beton ve demir gelmedigine dair soylentiler var. Resimleri yanyana koyalim ve karsilastiralim (not: ben de daha karsilastirmadim, resimleri koydugum zaman gorecegim ben de ilerlemeyi, usttekiler Subat 2009 alttakiler Aralik 2008).