sabri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sabri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Her Yöne 4-1 Kampanyası

Formalar henüz ıslakken yazayım aklımdakileri, taze taze. Galatasaray, bu sezon karşılaştıkları arasındaki en dişli rakibini de 4-1 yenerek 9 puanla lider an itibariyle.

Cangele ile maça baya hızlı başlamıştı aslında Kayseri ama Cangele bir süre sonra futbolu bırakıp anti-futbola geçince Kayseri'nin rüzgarı da dinmiş oldu. Maç sırasında üşenmedim twitter'a yazdım, Hakan Balta-Cangele ikilisinden biri ya sakatlanacak ya da kırmızı kart görecek diye. Maalesef dediğim tuttu, Hakan Balta sakatlandı maçın ilerleyen dakikalarında.

Makukula. Ligde böyle ikinci bir oyuncu olduğuna inanmıyorum, "Of Mice and Men"deki Lenny karakteri gibi biraz. Servet ve Gökhan Zan'ın ikisinin birden arasında çıktı ikinci yarıda bir pozisyonda, saygı duydum. Ama biraz fazla golcü çıktı, bizi sevindirdi. Itiraf edeyim, inşallah bu kornerden gol olmaz demiştik çünkü o pozisyon, bize aut gibi gelmişti. Ama bu tip toplar hep gol olur, en azından kendi kalelerine atmış oldular. Bu arada Tolunay Kafkas da "Cangele ve Makukula'ya bir şekilde top gelsin de hücum etmiş olalım" mantalitesiyle nerelere gelecek çok merak ediyorum.

Bu maç, Galatasaray'ın genel iyileri kötü, kötüleri iyi oynadı gibi geldi. Geldiği günden beri Hakan Balta'nın sessiz kahramanlığına hayranımdır ama bugün sakatlanana kadar aklı oyunda değildi. Cangele'yi çok kaçırdı, arkasını çok boş bıraktı. Kendi seviyesinin altındaydı bugün Balta. O çıkınca yerine Uğur'un girmesi, Volkan Yaman'ın bir daha forma yüzü göremeyeceğinin de resmidir. En yakın zamanda elden çıkarsak ve Caner'i alsak diyorum.


Sabri'yi de bir türlü sevemedim ama bugün güzel müdahaleleriyle gerçekten iyi bir oyun çıkardığını düşünüyorum. Bal yapmayan arıydı genelde, bugün bal bile yaptı! Aydın da saman alevi gibi parlayan oyununu olgunlaştırmış, sorumluluk alıyor ve takımı ileriye taşıyor. Bugünün en beğendiğim oyuncularındandı.

Baros'un, sanki yeni transfermiş gibi bir baskı var sanki üstünde. Koşuları yine oldukça hızlı ve etkili ama son vuruşlarda yavaş kalıyor, vurana kadar üstüne birilerini çekiyor. Ama kendine geldi mi geçen sene ki Baros'u izleyeceğimizi söylemek zor değil.

Dediğimiz gibi, ilk defa bu kadar dişli bir rakibe karşı oynadı Galatasaray. Ve Kayserispor, GS ceza sahasında bir kaç tane çok net kafa vuruşu buldu. Bunları başka takımlara vermek yüzde 90 gol demek. Yani baskı arttıkça GS defansının zaafları daha ortaya çıkıyor. Ama hücum hattı ise bu ligin en ciddi savunmalarından birine karşı bile rahat bir şekilde 4 tane gol buldu. Bu sezon GS'nin her maçına üst yazmak, o kuponda bir maç cepte demek gibi neredeyse.

Oyun dışı bir nokta çok hoşuma gitti takımda. Oyuncular, takım olmayı beceriyorlar. Mesela Hakan Balta'nın sakatlandığı pozisyonda herkes başına koştu, Elano'nun golünde herkes onun için çok içten sevindi. Gökhan Zan'ın maç sonrası açıklamaları da bunu kanıtlar derecede.

Bir de Elano'nun golü diyorum ve önümüzdeki maçlara bakıyorum hevesle.

31 Temmuz 2009 Cuma

Go West!

Galatasaray - Netanya maçının bu başlıkla ne alakası var şimdi diyenlere; Avrupa macerasına başlayalı 3 maç olmasına rağmen henüz Edirne'nin batısına geçemedik de ondan. Ankara'nın doğusunda ilk Kiril alfabeli formalarıyla Tobol vardı karşımızda, bu gece de Ibranice takılan Netanya. Bu turdan sonra Edirne'nin batısında, Latin alfabesi kullanan ülkelere yolculuk yapacağımızı umuyorum. Pet Shop Boys'dan Go West bu yüzden geliyor.

Uğur'un da yazdığı gibi, Galatasaray kolay maçlarda geriye düşüp kendine gelmek gibi bir alışkanlık kazandı. Ama bu sık tekrarlanırsa, geriye düştüğünde kendine gelen takımın, olayı kanıksayıp yine sallamamasından korkuyorum açıkçası. Yine de Tobol'dan daha kolay olduğunu düşündüğüm bir kuranın beni şaşırtmaması iyi oldu. Tobol ne de olsa 10-0-0 taktiğiyle sahaya çıkmıştı, bir de ilk dakika golü bulunca en sıkıntılı senaryo gelmişti başımıza. Netanya ise futbolu daha pozitif oynamayı tercih eden bir takım olacaktı/oldu. Bu yüzden hücum etmemiz ve gol atmamız beklenen şeylerdi benim açımdan.

Yalnız şüpheliyim ki Fenerli bir Türk Yahudisi, Netanya'ya Sabri'nin üstünden oynama taktiği vermiş. Ilk yarı ne kadar tehlike varsa hepsi Sabri'nin koridorundan geldi. Golde hatalı değil derken, ön direkte topu kurtarmak yerine içeri tiklediğini gördüm. Zaten pek sempatim yoktu, attığı gole rağmen bu takımda yeri/işi olmadığını kesinleştirmiştir bu maçla. Sağ beke en yakın zamanda Uğur'u veya yeni bir transferi bekliyoruz.

Takım, kendini sıkmamak dışında iyiydi sanki. Çok teknik taktik bakılacak bir maç olmadı. Zaten deplasmandan 4-1 galibiyet ile ayrılıyorsan bir yerlerde bir şeyleri doğru yapmışın demektir.

Yine de önemli bir noktaya değineyim. Bu maçtaki duran toplar iki takım hakkında da çok açık bulgularla doluydu. Ev sahibinin kalitesini anlamak için Hakan Balta'nın attığı gole bakmamız yeter. Kornerden gelen topta, kaleye yakın mesafede hiç kimsenin tutmadığı Hakan Kadir Balta, çok rahat bir gol attı. Hiç, bir duran topta bu kadar kötü oyuncu paylaşımı yap(amay)an bir takım görmemiştim. Orada maçın ne olacağı belliydi. Galatasaray tarafında ise sevindirici gelişmeler var. Yıllardır saçma sapan duran top organizasyonları ile kafayı yedirtirdi bize takım. Bu sezon Tobol'a atılan bütün goller duran top. Bu akşamki maçta da 2 tane duran top golü. Kewell'ın kornerlerde el-kol ile hangi formasyonda topu kullanacağını işaret etmesi, bu pozisyonların ciddi şekilde çalışmış ve ezberlenmiş olduğunun göstergesi. Belki de benim içimi en rahatlatan unsur da bu. Kapanan savunmaları geçmenin en kolay yolu duran toptur çünkü.

Go West, life is peaceful there diyorum o zaman, batıya doğru yürüyüşü sürüyor Galatasaray'ın (ve duyduğuma göre Fenerbahçe'nin de, onlara da tebrikler). Uzun soluklu olması dilekleriyle...

24 Temmuz 2009 Cuma

Yine Düştük Yollara

Bulutsuzluk Özlemi'nin Yine Düştük Yollara şarkısı geldi aklıma dün akşam, Tobol maçı sırasında. Yine başlıyoruz işte, bir sezon daha, yepyeni bir heyecan. Hatta öyle bir heyecan ki temmuz maçlarının genelde dolmadığı Ali Sami Yen, bu sefer tıklım tıklım dolu.

Yine de maçın doğası itibariyle oyuncular da tribünler de hep 2. vites modunda. Rahatız, futbolun güzelliği belirsizliğinden gelse de kimsede o heyecan yok. Bu sefer küçük kahramanlar çıkmayacak sahadan, kazanması gereken kazanıp gidecek. Keza öyle de oldu. Bu arada da bize ufak notlar düştü.

Galatasaray, çok ahım şahım bir futbol oynamadı; bazı şeyler zamana ihtiyacı olduğunu gösterdi, bazıları ise Rijkaard faktörünün ortaya çıktığını. Neler mesela?

Kötülerden başlayalım. Bir kere Tobol gibi bir takıma karşı bile pozisyon bulmakta zorlandı takım. Adamlar her ne kadar 10-0-0 taktiği ile çıkmış olsalar da beklenti hep bol gollü galibiyet ile rahat bir maç izlemekti. O kısmet olmadı. Ön liberolar fazlasıyla rakibin içinde kalınca, top şişirmenin artık yasak olduğu Galatasaray, çok fazla sızamadı rakip yarısahaya. Ama normal lig maçlarında bu kadar yatacak takımların azlığı ve arkada kalacak alanların çokluğunu düşününce bu sıkıntı heralde aşılacak. Bir yandan da yeniler ile eskiler arasında ufak tefek uyum sorunları yaşandı. Mustafa Sarp ilk golünü atmış olsa da yavaş, fazlasıyla garantici ve yer yer savruk bir izlenim bıraktı bende. Mustafa gibi Serdar da ilk dakikalarda ayakları titreyen bir oyuncuydu. Gökhan Zan da Servet ile beklenen uyumunu henüz yakalamış değil. Bir de en büyük sorunlardan biri, sadece bir kanadı kullanabilmiş olmamızdı. Yaser ve Sabri'nin sağ kanadının hiç çalışmadığını üzülerek gördüm, Serdar ve Balta ise Arda'nın da eklenmesi ile arı gibi çalıştılar. Yaser ve Sabri'nin, sezon içinde ilk 11'den rotasyon seviyesine, oradan da daha aşağılara düşeceklerini tahmin ediyorum. Hatta umuyorum.

Düşününce ilk maçlar bunlar, belki en kolay tur ama şahsımca aynı zamanda en zor turlardan da biri. Peki o zaman iyi yönleri ne? En başta takım ne yaptığını biliyor artık. Görüyorsun sahada bunu açıkça. Mesela Orkun, her topa vururken iki kere düşünüyor. Eskiden her topu dan dun diken adam, şimdi pas vermeye çalışıyor hep. Serdar Eyilik'in heyecanını maç içinde arkadaşları o kadar güzel bastırdı, o kadar destek verdiler ki ilk maçtan potansiyelini göstermeye başladı. Maçın başlarında 3-4 top arka arkaya kaybetti, her kayıpta Hakan Balta ve Arda yanına gelip "bravo, çok güzel, olur, helal" gibi sözlerle cesaretlendirdiler. Arda özellikle her uygun pozisyonda Serdar ile paslaştı, ona özgüven vermeye çabaladı. Ne de olsa 3 sene önce aynı durumda olan oydu. Bunların yanında Rijkaard'ın felsefesinin birinci koşulu olan "top nolursa olsun bizde kalacak", dün akşam harfiyen uygulandı. Oyuncular, açık görmedikleri anda geriye döndüler, zorlamadılar. Top bizde kalmalıydı. Seneler önce Şampiyonlar Ligi grubundan çıkmak için ASY'de Barcelona'yı yenmek zorundaydı Galatasaray. Barcelona bir gol bulmuştu ve bir daha da top göstermemişti bize. Bir ileriye gidiyorlardı, bir geriye. Dün akşam, onun enstantanelerini gördüm bizde de. Kesinlikle mutlu edici.

Bir de çalışılmış pozisyonlar, duran toplar. Yıllardır Galatasaray'ın duran top sorunu vardır, bir türlü adam gibi kullanamaz bunları. Ama dün akşam, daha sezon başı olmasına rağmen, organizeydi herkesin durduğu yer, kime atılacağı, kimin nereye koşacağı. Öyle ki, Servet'in attığı golde Arda, erken koşan Servet'i durdurdu, geri gönderdi, tamamlaştılar, sonra da kornerden Servet'in kafaya ordan da ağlara. Antreman golü gibi.

Bu noktalar da beni önümüzdeki uzun yollar için mutlu etti. Bu takımdan iş çıkacağını, iyi şeyler olacağını hissediyorum ve görüyorum. Umarım yanılmam. Zevkli bir sezon bizi bekliyor.

17 Temmuz 2009 Cuma

Tobol 1 - 1 Galatasaray


Sezonun hem en önemli hem de en önemsiz karşılaşmalarından biri olarak yazılacak heralde bu akşamki Tobol maçı. Önemli çünkü bu tip küçük takımlara karşı gardı düşük yakalanmak daha olası, hem de rakibin ligi çoktan başlamış ve ne yapacağını bilen bir rakip ise. Önemsiz çünkü daha temmuz ve uzun (olacağına inandığımız) bir yolun başlangıcının başlangıcı. 

Çok fazla teknik taktik yazılacak bir maç değildi, neyse ki yanımda bir arkadaşım vardı da uyumadım hatta. Ama aklımda kalan bazı şeyler var. Bir kere gençlerle başlamak hem onlara güven ve zaman vermek açısından hem de asıl takımı erken forma sokup sezonun kritik haftalarında form düşüklüğüne sokmamak açısından önemli. Yarı suni bile olsa Rijkaard, gençlere şans veren bir hoca kimliğine bürünür artık. Ama o zaman insan soruyor, her hazırlık maçında oynatıp beğendiğin Emre Çolak nerede? Çok rahat bu maçta oynayabilecek ve oyuna katkı sağlayabilecek bir isimdi oysa ki. Ayrıca yine Sabri'nin kullandığı duran toplara kalmazdık, inşallah bir gün o hastalığı da atıcaz üstümüzden. Eskiden Hasan Şaş'ın kullandığı kısa kornerler vardı, onun gibi bu da. 

Alpaslan'a da bir paragraf açalım. Benim sevdiğim bir oyuncu, bu akşamki oynu veya kırmızı kartı düşüncelerimi çok da etkilemedi. Kendisine gösterilen iki sarı kartın da ağır olduğunu düşünüyorum, keza birincisinde önce kaymasına rağmen sonradan ayağını çekmişti. Yine de emin olmak için tekrar izlemem lazım. Nolursa olsun Alpaslan'ın Volkan Yaman'dan daha nitelikli bir sol taraf yedeği olacağına inanıyorum. 

Bir de özlemişiz stadlarla elektriklerin gitmesini. Ben ilk yarı bitti zannetmiştim, daha devamı varmış. 

Maçı sıktık sıktık bu kadar suyu çıktı, haftaya Ali Sami Yen'de canlı canlı sezonu açtığımızda daha enteresan şeyler yazacağımıza eminim. Ayrıca yarın bir sonraki tur için kura çekimleri var, hem Fenerbahçe'nin hem de muhtemelen Galatasaray'ın rakiplerini de öğrenmiş olacağız. O bile bu akşamki maçtan daha aksiyon olabilir.

13 Nisan 2009 Pazartesi

Fos Bir Pazar Aksami

Bir cok kisiye gore sezonun en onemli karsilasmasi oynandi dun, haftalardir geri sayildi, son hafta analiz ustune analiz yapildi, yazildi cizildi ama ne oldu sonunda? Koca bir hic. Elbette ki bir El Classico kadar oyun beklemiyoduk ama iki takimin da iyi hucum-kotu defans yaptigini dusunurseniz beklentiler cok daha yuksekti, en azindan bende. Iddaa'ci olsam ust yazacagim bi macta. Ama tehlikeli pozisyon sayisi bile ust yapamamis olabilir. 

Ilk yari Galatasaray, Baris-Ayhan'in ortasahaya set kurmasiyla Fenerbahce'yi uzun toplarla cikmaya mecbur birakti. Onlari da Emre Asik ile Mehmet Topal toplayinca ilk 45 dakikanin geneli Fener'in yari sahasinda oynandi. Galatasaray ise her topa ilk mudahale etme ilkesini yerine getirdi, topu guzel cevirdi ama ceza sahasi cevresindeki joga bonito'sundan pozisyon uretemedi. Ikinci devre Fener oyunu dengeledi ama erken oyuncu degisiklikleri ile hem erken yoruldu hem de eli kolu baglandi. Galatasaray ise malumunuz, 60. dakikadan sonra diller disarida. Bu da bize Skibbe'nin son kalan mirasi; sezon oncesi kondisyon yuklemesi yerine antreman iptalleri ile futbolcularin gonlunu calmisti. Zaten macin son anlarinda yasanan sacmaliklarin sebebi de bu basiretsizlik iki taraftan da. 

O kavgaya gecmeden once bir de su kismet isine gireyim dedim. Fenerbahce, Galatasaray'a karsi bu kadar ustun oynasan, ablukaya alsa gule oynaya 10 tane tikiverirdi. Galatasaray ise bir tane bile atamadi. Bir gol gelse iki takim icin de gerisi gelebilirdi ama o denge bir turlu bozulamadi. Kismet, baska turlu aciklayamiyorum hakkaten.

Gelelim fasulyenin faydalarina. Zaten 90 dakika birsey becerememenin siniri ile diken ustunde yasayan futbolcular, Kadikoy Kasabi Lugano'nun kafasi ile artik rahat rahat kavga edebilirlerdi. Yalniz isin enteresani bir kac beklenen kisinin disinda, genelde beklenmeyen oyuncular, beklenmedik hareketler yaptilar. Lugano klasikti, hic bir maci bitirmemesi lazim zaten. Ama Emre Asik, butun pozisyon boyunca dayak yedi ve yine atildi. Attigi pandikle cirkefligini kanitlasa da sanki dun aksam biraz kurunun yaninda yandi. Normalde centilmenligi ile bilinen Arda ve Semih, enteresan bir sekilde kavganin ortasindalardi. Kavgaya katilmasini bekledigim Volkan Demirel uzakta kaldi ama onun hakkinda zaten bambaska bir yazi yazicam, zira ozel ilgi icin yalvariyor kendisi. 

Bu arada aklima takildi. Colin Kazim ile Fenerbahce klubu, daha bu haftaici gerginlesmediler mi? Resmi sitelerden aciklama yapildi, karsilikli sevgisiz cumleler kuruldu. Sonra bir baktim Colin Kazim oyuna girdi. Ya o aciklamalardan sonra "sakaaa" dedi biri ya da olay tatliya baglandi ama ben duymadim. Bilgisi olan varsa alta ilistirsin lutfen. 

17 Mart 2009 Salı

Gec olsun Guc olmasin -1


Blog da bir cesit gazetecilik gibi, haberi zamaninda yazmazsan eskiyor. Aklimdaki iki post'u da, bir kac gun eskimelerine ragmen, yazmaya karar verdim. Birincisi Galatasaray-Trabzonspor maci ile alakali. 

- Trabzonspor'u bekledigimden daha iyi gordum acikcasi. Pozitif bir futbol oynayan, korkmayan, kotu gecen yillarina nispet yapan bir takim huviyetindelerdi. Beni son derece memnun etti bu goruntu. Yine de (GS gibi) onlar da tam anlamiyla galibiyeti hakkeden bi oyun sergileyemediler. Mac da hakkiyla berabere bitti. 

- Uzun zamandir stadlarda elektrik cikisli bir sorun yasandigini gormemistim. Ozlemisim. Bir de 61. dakika sovu guzel ama bu iki duraklama, rakibin isine yariyor. 

- Galatasaray'i ise neredeyse topluca ceza tahtasina koydum; bir tek Hamburg macinda oynamayacagi duyurulan Arda disinda. Bacagindaki delige ragmen mucadele eden, durmayan, alkisi hakkeden bir goruntu sergiledi. Bir yanim Arda'nin satilip sadece GS'nin degil butun dunyanin futbol efsanelerinden biri olmasini istiyor; obur yanim da Arda satilmasin hep izleyelim onu diyor. 

- Ben bu takimi seviyorum, milyonlarca kisi bir suru farkli takimi seviyor. Ama rakibe saygi ekseninde kurduk bu blogu. Bu demektir ki Baros'un degistirildikten sonra yaptiklarini burada degerlendirmek lazim. Baros'un Galatasaray sevgisini anliyorum, muhtemelen tribunlerden gelen bir tepki uzerine de reaksiyon vermis olabilir; ama rakip tribune donup armani gostermek/opmek tahrik unsurudur. Nasil Fenerli Selcuk Ali Sami Yen'e gelip 6 hareketi yaptiginda onaylamamissam bunu da onaylamiyorum. 

- Yaser Yildiz'a pazar gecesine kadar GS'nin kendi altyapisindan cikan oyuncular kadar sicak ve toleransli bakiyordum. Bunlarin hepsini kirmizi kartla oyun disina atti maalesef genc forvet. 4 dakikada bir oyuncu ile nasil boyle kanli bicakli olabilirsin? Yan hakem pozisyonda fazla heyecanlanmis ve hareketi oldugundan ciddi gostermis olabilir ama bu pozisyonda atilmasa 5 dakika sonra zaten atilacak hareketlerdi bunlar da. Kopruden onceki son cikistan cikmis oldu kendisi. Hele de Umit'in formsuzlugu, Nonda'nin hantalligi dusunulecek olursa Yaser' Baros'un arkasinda 2. forvet haline bile gelebilirdi bu takimda. Yazik...

- Bulent Korkmaz konusunda hala kararsizim, bir cok blogcu arkadasimiz kendisi hakkindaki negatif yorumlarini iletmis olsa da. Ligdeki direk rakibinle deplasmanda oynarken oyun kurucunu Hamburg macina saklamak cok akillica gelmese de, bu cezanin bir maclik oldugunu umuyoruz. Oynayan bir Lincoln hakkaten fark yaratabiliyor keza. Bence mantikli olani Lincoln ile baslayip skor 2-1 iken Mehmet Guven'i sokmak olabilirdi. Ama Mehmet Guven, herhangi zaman sokulabilecek bir oyuncu mu? Yerine niye Alpaslan'i sokmazsin mesela...

- Iki genc var oynamasini gormek istedigim. Biri Serkan Kurtulus. Hem oyuna sonradan girdigi Trabzon macinda hem de ilk 11'de ciktigi Bursa macinda (tam da emin diilim Bursa maci olduguna ama yersen) bence guzel oynadi. Onun sag bekte hem kendi hem takimin guvenini kazanmasi, gerektigi zaman Sabri'nin de daha efektif olarak kullanilmasina imkan verir. 

- Bir diger genc de Semih Kaya. Bugun Hurriyet'te Kewell ve Semih'e, Bulent Korkmaz-Servet Cetin-Emre Asik tarafindan hizlandirilmis stoperlik kursu verildigi yaziyordu. Umarim sertifikalarini persembeye kadar alirlar ama yine umarim Kewell 90 dakika stoper oynamaz. Ozellikle de Arda'nin oynamamasi ile beraber onu sol kanatta, sevdigi yerde gormek isteriz. Bu demektir ki Semih de ilk 11de cikacak. Insallah guzel bir performans gosterir de yeni bir yetenek daha kazandirilir Turk futboluna. 

Ceza tahtasina koydugumuz takimi insallah persembe aksami sevinirken gormek istiyoruz tabi ki. 

27 Şubat 2009 Cuma

Ozur Diliyorum


Hep demisimdir, ozur dilemek buyuk erdemdir bence. Herkes hata yapar ama herkes butun kalbiyle ozur dilemez, bazilari hatta hatasini bile kabul etmez.

Bence bu yuzden Sabri'nin hafta arasinda yaptigi aciklama cok onemliydi. Yakin zamanda antipati kazanmis birinin cikip acik acik milyonlarca taraftarin onunde ozur dilemesi cok kolay bir is degil ama Sabri bunu yapti. Bu sayfada daha once elestirmistim kendisini, bundan sonra ben de ondan ozur diliyorum.

Bu aksam yaptiklari icinse ayrica tesekkur ediyorum. Her tesekkurden daha degerliydi bu!!

26 Şubat 2009 Perşembe

Dakika 1 Efsane 1

Inanilmaz, hakkaten inanilmaz, diyecek bir sey bulamiyorum. Trablus'ta Libya'nin Bulent Korkmaz'i ile izledigim macta (detaylari ileride) hakkaten Galatasaray yine tarihe gecicek, yillarca konusulacak bir skor aldi, omrumuzun yillarini caldi ama turu da gecti. Gelelim gecenin hikayesine...

Libya'da hala kaldigim otelde anormal kil oldugum bir durum var; aksamlari ya internet olmuyor ya da Avrupa maclarini gosteren sifreli kanalin anahtar karti! Zaten Galatasaray macini gostermeyecekleri icin ben internetten takibimi yaparim diyordum, onun da olmadigini gordum. Bunun yaninda hem TV karti yoktu (yani hic bi UEFA macini izleyemeyecektik) hem de Libya Milli Takiminin Gana ile maci vardi. Yani gecem en az Galatasaray kadar kotu basladi. Sonra bir anda internet geldi. Hemen yavas yavas akan yazilar silsilesinden maci izlemeye koyuldum, koyulur koyulmaz 1-1 oldu. Kaderimiz beraber yazilmis. Sonra Kewell'in hala gormedigim ama methini sagir sultanin duydugu golu geldi, ben lobide GS terliklerimle cosmus atlayip zipliyordum. Bir yandan da karti taktigim zaman bizim macin canli yayinin oldugunu ogrendim, daha iyi ne olabilir ki! Aklimdan gecen bizimkinden once baslamis Libya macinda devre arasi oldu mu resepsiyonistten karti alir bizim maci acarim, ordan da devam ederiz. Zaten izleyen 3-5 yasli adamdan baskasi da yok!
Devre arasi oldu, seytan planimi yoluna koyma vakti gelmisti. Karti koydum kumandayi elime aldim, o 3-5 yasli adam bi anda kurt kesildi: "Olmaz, mac var, simdi baslicak imkansiz". Adamlarin biri bir anda anormal gecerli bi sebeple beni susturdu. Ustundeki esofmani gostererek "ben Libya takimlarindan birinin teknik direktoruyum, not tutuyorum, olmaz" dedi. Bi baktim, hakkaten hepsi ayni esofmanlar icinde, not tutuyolar. "Eee kac adaminiz var takimda" diye hafif alayci sordum, 4! Libya Milli Takiminin ilk 11'inde 4 oyuncusu bulunan takimin teknik direktoru, yani kisaca Libya'nin Bulent Korkmaz'i ile beraber izliyorum maci!!! Buyur burdan yak. Eh ben de adami susturup GS macini acamadim ama anlastik, Libya maci bitince GS macini acacaktim. Beni engellemenin cezasi, Libya 1-0 onde goturdugu macta 1-1 berabere kaldi.

Neyse sonunda bizim maca donebildik!! Ve acar acmaz Arda 3.yu atti. Bize de Libya'ya nasil cosulur dersi vermek kaldi. O kadar ev moduna girdim ki mac 3-3 olunca kumandayi karsi koltuga firlattim! Ama nedense gercekten hic bir saniye turu gecemeyecegimizi dusunmedim. Bu arada Libya'nin Bulent Korkmaz'i, sonunda heyecanli ve kaliteli bir maci izlemenin verdigi zevk ile cosmus, ekrana kilitlenmisti. 

Ve Sabri... Ve gol... Ve 4-3... Ve sonunda tur... Efsane kaptanin ilk maci da efsane bir mac oldu. Trablus caddelerinde ufak bir tura ciktik, Ali Sami Yen'e canli baglandik! Bundan iyisi Libya'da kayisi...

8 Şubat 2009 Pazar

Duran Top Cambazı


Sabri Sarıoğlu... Galatasaray'ın altyapısından gelip 2. Fatih Terim döneminde A takıma girdi, yaklaşık 6-7 sene olmuş kısaca. Normalde sağ açık oynayan ama bu aralar Galatasaray'ın belalı bölgesi sağ beke kaymış bir oyuncu.Tabi ki niyetimiz insanları yermek değil, ama eleştirilmesi gerektiği zaman da eleştirelim. Agresif yapısını sevmediğim kadar azmini ve mücadelesini de sevmişimdir Sabri'nin. Sahada nereye koyulursa koyulsun elinden geleni yapan Sabri, her diğer oyuncu gibi hergün antreman yapıyor. Yani artık futbol topuna öyle veya böyle hakim olması lazım. Bir oyuncu, üzerinde başka oyuncu varsa kolay orta yapamaz, top atamaz vs. Peki niye Sabri'nin kullandığı bütün duran toplar hep kaleciye veya auta gidiyor? Niye Galatasaray'ın duran toplarını Sabri kullanıyor? 

Dünkü Kayseri maçında 60 dakika 10 kişi oynamak mecburiyetinde bırakılan bir Galatasaray var ve bu takımın en büyük silahı (durum icabıyla) duran toplar. Bunu nasıl bu kadar düzenli ve istikrarlı bir şekilde heba edebilir bir takım? Yandan hiç mi müdahale olmaz, kimse mi demez Sabri bırak başkası kullansın diye? Bileklerine bu kadar hakim bir Arda varken hele de... Arda'nın gidip kafa topu alması Suat'ın Juventus'a gol atması kadar zor (ama imkansız değil).
Sabri'nin idmanlarda serbest vuruş çalıştığını biliyoruz, peki niye maçlarda aynı performansı sergileyemiyor?

Sabri ve çevresindekilerin kombine bir sorunu bu ama beni korkutan ASY tribünlerinden yükselen homurtuların yakın zamanda protestoya dönüşmesi ve bir tribün-Sabri dalaşı... Inşallah yanılırım...