final etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
final etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2009 Perşembe

Barça! Barça! Baaaarrrça!


Dünkü yazıda "en başta mükemmel bir maç olmasını, sonra hakkedenin kazanmasını, sonra da bunun Barcelona olmasını" dilemiştim. Dediklerim de oldu galiba.

Dünkü maç belki sezon içinde izlediğimiz en iyi maç değildi, ama bu tip 90 dakikalık ünvan maçlarında zaten bunu beklemek naiflik. Yine de muhteşem bir sezona son derece layık bir final oldu. Bütün sene, yılın, belki de bütün zamanların en iyi futbolunu oynayan Barcelona, sonunda da hakkıyla bütün kupaları aldı. Chelsea maçı dışında, Katalanlar, kendi futbollarını oynamanın dışında, rakiplerine hep aynı oynu oynatıyorlar. Ha Real Madrid, Lyon, Bayern Münich; ha Osasuna, Sociedad, Huelva. Manchester United da aynı şekilde yeniliverdi. 

Maç için yapılanlar ve yapılmayanları yazmak istemiyorum, bunu benden çok daha iyi yapan arkadaşlar var. Ama dikkatimi çeken noktalar, bana oyunun güzelliğini tekrar ve tekrar hatırlattılar. Bir kere insanüstü bir sezon geçiren Messi'nin, Şampiyonlar Ligi gol krallığını, finalin son golünü (hem de Van der Sar'a karşı kafa ile) atarak alması; sezonun en iyi futbolunu oynayan takımın en büyük kupayı kapması, "adalet budur" dedirtti. Oh be! Sonra Puyol'un Real Madrid maçında Katalan bayrağı renklerindeki kaptanlık pazubandını öpmesini hatırlıyor musunuz? Peki dün akşam Eto'o, golden sonra ten rengine vurgu yaparken yine çok güzel bir mesaj vermiyor muydu? Üstüne farklı bir yazı yazmayı düşünüyorum ama futbol politikadır ve mesaj kaygısı da bu oyunun bir parçasıdır. Karaktersiz oyunculardan sıkılıyorum.

Ayrıca bizim çok zengin klüplerin her sene yabancılarını yenilemesi ile dünyanın en zengin klüplerinden Barcelona'nın Şampiyonlar Ligi finaline 7 tane altyapı oyuncusuyla çıkması ne büyük bir tezat değil mi? Bu takımın dünya çapında bu kadar sevilmesinin en önemli etkenlerinden biri de sokağı sahaya taşımaları. Batman'vari hem iyi birer kahramanlar hem de insanlar. 

Dün akşam Plaça Catalunya veya Las Ramblas'ta olmak isterdim; Roma'dan bile çok. Güzel şehir gözlerimde tüttü. 

26 Mayıs 2009 Salı

Wednesday Night Fever


Çarşamba gecesinin heyecanı şimdiden sardı bünyeyi, nişanlım bile hevesli!

21 Mayıs 2009 Perşembe

Dün Gece Kadıköy

Biri kazandı...

Biri kaybetti...

20 Mayıs 2009 Çarşamba

POLLy Bear: Shakhtar vs Werder


Şaktar mı şakar, Werder mi verir? Cevabı 21.45'te...

5 Mayıs 2009 Salı

Real Madrid vs Chelsea


Gol makinesi Barcelona'yı durdurma şerefine fazla takım nail olamadı bu sezon, hele de Camp Nou'da. Ama geçen hafta Chelsea bunu başarmıştı, bunun için de futboldan ödün vermişlerdi. Seyir zevki yüksek olmasa da turu geçmek istiyorsa yapması gereken bir şeydi Blues'un, sonuçta 40 metrede top oynandı. 

Cumartesi akşamı Real Madrid'in kazanmaktan başka şansı yoktu ve lale gibi açıldı. Blaugrana da açılan yere giriverdi. O kadar kötüydü ki sonuç, belki de Real Madrid'in uzun vadede yeniden yapılanmasına kadar yolu açtı. O ayrı mesela.

Yarın akşam Chelsea de lale gibi açılacak, kendi evinde 0-0'a yatmak fazla fazla riskli, hele de Barcelona'ya karşı olunca. O zaman da Chelsea ile Real Madrid'in farkı çıkacak ortaya. Bu fark "sen 6 yedin ben şu kadar yedim" gibi de olabilir, "seni harcadılar ama ben işimi hallettim" şeklinde de olabilir; skor gösterecek. Gerçek şu ki Messi ve saz heyeti, haftasonu baya gözdağı verdi. 

20 Mart 2009 Cuma

Hamburger Olduk

Hep boyle Star Spor tarzi bir baslik atmak istemistim, kismet buguneymis.

Galatasaray zoru sever. Elinde tek bir gercek stoperin varken ve o da deplasmanda kirmizi kart gormusken 1-1 ile donmek hakkaten kolay bir is degildi. Ama kendi sahanda 2-0 ondeyken ve oynun kontrolu sendeyken turu kendi ellerinle hediye etmek de kolay bir is degil. Ama Galatasaray, zor islerin takimi...

Baros'un penalti pozisyonunu gormedim, o yuzden yazmiyorum (bknz. yazmadim bile) ama ikinci gol bana stadda sahane gozuktu. Zaten daha olay bir kanat organizasyonu iken belliydi, demistim GS bu pozisyonlari sever diye icimden. Arda, Lincoln, Baros gibi yetenekli adamlar bazen oyle goller atiyor ki sevinmeden once ilk bi algilama sureci, sonra inanma sureci yasiyorsun, 1-2 dakika sonra tam anlamiyla cosup seviniyosun. O da oleydi aslinda. Ki mac hic de o kivamda baslamisti.

Ilk bilmem kac dakika adam top bile gormedi takim. Ne zaman top bize gecti, yuksek yuzdeli paslarla oyunun temposunu istedigimiz hale getirdik, o zaman bizim icin mac basladi. Yalniz ayagi top yapan iki stoperinin olmasini dezavantajini hafif de olsa yasadik; iki stoper de defansta top yapmaya basladi. Tribunlerde her pozisyon "ulaan geldi geldi, vur vur" sesleri yankilandi. Neyse sonra ilk gol, devre arasi, ikinci gol derken akillar Sami Yen'den Monaco'ya kura cekimine baglandi. 

Nolduysa da bundan sonra oldu zaten. Sahadakiler de salteri indirince ilk gol geldi, sonrasinda avaz avaz bagiran ikinci gol de gelince "Bordeaux Strikes Back" moduna girildi. Ama nasilsa Sabri var derken o da cikti. Yerine de Hasan Sas girdi.

Hakkaten korkuyodum Hasan'dan, saatli bomba; ya Hamburg'a patlayacakti ya da elimizde. Ama ben bekliyordum ki Hasan, macin bu gidisatina isyanindan hirs basar, ya kirmizi kart gorur ya da bir yerlerini sakatlar diye bekliyordum. Ama en ufak bir hirs yoktu, en ufak bir beceri de yoktu. Yuhalanmasina karsi ciksam da galiba artik Hasan Sas, takimdaki abi rolu ile saha disinda Galatasaray icin daha yararli. Saha icinde maalesef ayni seyi soyleyemicem. Uzdun beni Sas.

Ufak bir iyiler kotuler de yapalim. Kewell, Arda ve Baros sahaneydi, Hakan Balta her zamanki gibi saglamdi. Sabri bence hayatinin topunu oynadi, ilk yarida ince paslar, ari gibi calisma ve bu sefer bal da yapma filan, kendini asti kisaca. Lincoln'e artik "auf wiedersehen" deme vakti geldi, boyle sevilen bir adam oyundan cikarken yuhalaniyorsa tamamdir artik. Hasan'dan bahsettik zaten. Nonda kayiplarda. 

Macta nadir guzellikler de yok diildi. Simdi aci bi gulumseme ile hatirlasak da Eski Aciktaki pankart cok guzeldi. Tayyip'in stada geldiginde tek bir vucut halinde yuhalanmasi gecenin en guzel goruntulerindendi. Ugursuzlugunu da pesine takip getirmis. Mac sonunda yine gordum onu, yazisi burada. Mehmet Guven'in girmemesi de geceye pozitif olarak gecti. Haberlere henuz bakmadim ama galiba Florya'yi da kimse basmadi; demek ki genel olarak bir ilerleme mevcut (eger Florya basildiysa editlerim bu kismi ne de olsa).

Gel de bu takimi lig icin motive et simdi. 

19 Mart 2009 Perşembe

Ceyrek Final Icin

Hamburg maci alindigi zaman son 8'e kalinmis oluyor. Oradan ver elini Nisan ayinda Avrupa maclari. Kadikoy'e 4, kupaya 5 mac! Heyecan artiyor, ates seni cagiriyor!

12 Mart 2009 Perşembe

English or Not?

Dun geceki maclarla beraber 4 Ingiliz takimi da Sampiyonlar Ligi'ne devam ediyor. Ingiliz olmayan 4 takim kaldi; Barcelona, Bayern, Porto, Villareal. 

Ingiliz olmayanlara teker teker bakalim, aralarinda hangisi Sampiyonlar Ligi'ni alabilir? Villareal ile Porto benim en az sans verdiklerim. Hatta bir adim daha ileri gideyim, eger bu takimlara minimal bile bir sans veriyorsam bu tamamen futbolun belirsizliginden; yoksa bu takimlarin Villareal ve Porto olmasindan degil. 

Bayern Munich? Bu seviyede cok kere oynamis, bol tecrubesi olan Alman Panzerleri, Sporting'i cok fena dagittilar. Hem de Toni ve Ribery'siz. 12-1'lik bir tur zaferinden sonra onlarin CL sampiyonlugu icin ustunu cizmek zor. Ben de zoru basarmiyorum, gercekten sanslari var. Ne kadar? Kanimca cok degil, ama realistik. 

Ingiliz olmayan 4 takim arasinda Sampiyonlar Ligi'ni almasi en olasi takim Barcelona. Hatta bazilarinin gozunde Ingiliz takimlarindan bile yuksek sansi. Deli bir gol makinesi gibi oynayan Pep'in Aslanlari, yine de aslinda oyunculara bagli. Messi olmayinca tekliyor bu makine mesela. Veya Iniesta, Xavi... Ama bu oyuncularin devamliligi saglanirsa bir sikinti duymaz. Dani Alves acik acik soylemis dun aksamki mactan sonra: "Eger boyle oynamaya devam edersek kim nasil durduracak bizi bilmiyorum!" Iddiali...

Ingilizler arasinda en az sans verdigim Arsenal (Ali Okanci'dan ozur diliyorum). Kuraya gore yari finale cikabilirler ama Roma'yi penaltilarla eleyen Gunners'in finali gormesi, hele de CL'yi almasi zor. Yine de "coluk cocuk" ile buralara gelen ve bu oynu oynayan takim, en buyuk takdiri hakkediyor. 

Chelsea'ye antipatim var acikcasi, ama gecen sene penaltiyi kacirinca John Terry icin icim parcalanmadi degil. Yine de Blues'un onunde bir de Liverpool var. Anfield'cilar daha iyi oynuyorlar ama onlarda da istikrar sikintisi var. Bir gun dokturuyorlar, bir gun dokuluyorlar. Onlar da aslinda Gerrard'in eline fazlasiyla bakiyor. Bir nevi Ingiliz Barcelona.

Manchester United ise hem istikrari hem takim butunlugu hem de oynadiklari oyun ile finale en yakin ve en hazir isim aslinda. Son sampiyon bakalim sifatini koruyabilecek mi?

Kuralar cekilsin burada hemen iddialasma, tahminler, umutlar girla devam eder. 

30 Ocak 2009 Cuma

Nadal vs Verdasco


Nadal, Sinan’ın, benim hatta birçok tenis severin kolay geçer dediği yarı finalden zar zor kurtuldu. Evet kabul ediyorum izleyemedim ama şartlar müsaade etmedi bende netten refresh refresh son duruma baktım. Sayfayı açtığım anda –ki biraz geç kalmıştım ne de olsa rahat alır Nadal diye düşünüyorum ya- 4 setten 3‘ünün tie break e gittiği kalan setin de 6-4 bittiği efsane bir maçı kaçırdığımı anladım ama yapılabilecek bir şey yok, ekmek parası ne yaparsınız. Son sette 4-4'e kadar geldi ve orda, ki ben ne kadar Nadal’ı tutsam da, tatlı bir sürprizin de heyecanını yaşadım. Her zaman yeni isimler insana heyecan veriyor. Beklenen oldu Nadal o andan sonra Verdasco’nun servisini kırdı ve maçı 6-4 aldı. İnsan, hem şehirlisine, bu kadar yüklenir mi ya ama herkes aynı dertten muzdarip; ekmek parası işte.

Beklenen oldu, Nadal severler ve keyifli bir Nadal-Federer finali izleme umuduyla yaşayanları tatlı bir heyecan sarmaya başladı. Umarım 5 sete giden bol bol tie breaklere sahne olan, inanılmaz rallylerin yaşandığı bir maç bizi bekliyor. Benim bu temennilerle birkaç kişiyi kaybederiz ama maç sonuna kadar.