puyol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
puyol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mayıs 2009 Cuma

Futbolcudaki Mesajsızlık Kaygısı

Çarşamba gecesi Eto'o, attığı golden sonra koluna vururken en başta anlamamıştım ne demek istediğini. Yine de çok uzun sürmedi o hareketin anlamını anlamam. Hareket, kendisine ırkçı tezahüratlarda bulunanlara cevaptı; kabaca diyordu ki "bu karakol size girsin".

Ister istemez gözümün önünden bunun gibi hareketler geçti. Daha bir kaç hafta önce aynı takımın kaptanı çok ağır bir mesaj sallamıştı gol attıktan sonra. Puyol, Katalan ismini bile doğru yazmak istemeyen Madrid taraftarına karşı Katalan bayrağı şeklinde pazubandını çıkarıp öpmüştü. Bizim ülkemizdeki muhtemel iz düşümü Ankara tribünlerine karşı Kürt bayrağı öpmek olabilir bu hareketin. 

Bunlardan sonra modern futbolun modern futbolcuları geçti sıra ile gözümün önünden. Mesela son zamanların gözde adamı Cristiano Ronaldo. Kesinlikle çok iyi bir oyuncu, komple ve harika. Lafım yok. Ama bu yazı, bir futbol dışı-saha içi yazısı. Ronaldo'nun yapabileceği tek şey iyi oynamak, kıro giyinmek, kız götürmek ve Ferrari haşat etmek olabilir. Onun verebileceği bir mesaj olamaz. Eto'o ırkçılığa küfreder, Puyol halkını savunur, Muhammed Ali savaş karşıtlığından lisansını kaybeder vs... 

Futbol, sokakların oynudur. O yüzden de zaten bu kadar popüler olmuştur, herkesin oynayabileceği ve anlayabileceği heyecanlı bir oyundur çünkü. Çoğu futbolcu birer Slumdog Millionaire'dir. Kötü mahallelerinden, zor yaşam koşullarından futbola sıkı sıkı tutunarak kurtulmuş ve birer kahraman olmuşlardır. Zor yaşamlarında yaşadığı sıkıntılar sırasında edeceği küfürleri, ünlü olunca edemeyen adamın, benim gözümde değeri yoktur. Futbol, ona bu fırsatı vermişse onu kullanmak boynunun borcudur; kendisi veya o durumda sırt sırta veren arkadaşları için. O yüzden Cristiano Ronaldo iyi futbolcu olsa da adam değildir gözümde. 

Ergün Penbe vardır, bir GS'li olarak unutulmayan. Mükemmel efendidir, ama sessiz bir duruşu vardır. Nouma'yı da severdim; kural tanımaz bir şekilde mesajını verirdi. Zaten tribünlere karşı mesajını verdiği için uzaklaştırıldı ülkeden. Ben Arda'nın efendiliğiyle gençlere örnek olmasını istemiyorum mesela. Üstünde silah olan tshirtü de giysin, zerre kadar umrumda değil. Duruşu ve adam oluşuyla örnek olsun olacaksa. Bu tip adamlar efsane olurlar, yıllarca hatırlanırlar. Verecek mesajı olmayan ancak iyi topçu olur, iyi top oynamayan da silinir gider. 

Arda Turan özelinde futbolcuların halka maloluşu ve insanlara örnek oluşundan bahsetmişken bir oyuncuyu daha atlamayalım: Fransa Kralı 1. Eric. Bu "örnek olalım" saçmalığını çöpe atan adamdır. Yakasını kaldırır ve istediğini yapar; gerekirse adam sakatlar ya da gol atar, isterse de tribündekileri döverdi. Iyi veya kötü, ama karakter budur. Kendin olmaktır.

Modern futbolu sevmememin sebeplerinden biri de; futbolcuyu törpülemesi ve "politically correct" yapması. Adam gibi adam lazım sahalara, top oynayan bebeler değil.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Barça! Barça! Baaaarrrça!


Dünkü yazıda "en başta mükemmel bir maç olmasını, sonra hakkedenin kazanmasını, sonra da bunun Barcelona olmasını" dilemiştim. Dediklerim de oldu galiba.

Dünkü maç belki sezon içinde izlediğimiz en iyi maç değildi, ama bu tip 90 dakikalık ünvan maçlarında zaten bunu beklemek naiflik. Yine de muhteşem bir sezona son derece layık bir final oldu. Bütün sene, yılın, belki de bütün zamanların en iyi futbolunu oynayan Barcelona, sonunda da hakkıyla bütün kupaları aldı. Chelsea maçı dışında, Katalanlar, kendi futbollarını oynamanın dışında, rakiplerine hep aynı oynu oynatıyorlar. Ha Real Madrid, Lyon, Bayern Münich; ha Osasuna, Sociedad, Huelva. Manchester United da aynı şekilde yeniliverdi. 

Maç için yapılanlar ve yapılmayanları yazmak istemiyorum, bunu benden çok daha iyi yapan arkadaşlar var. Ama dikkatimi çeken noktalar, bana oyunun güzelliğini tekrar ve tekrar hatırlattılar. Bir kere insanüstü bir sezon geçiren Messi'nin, Şampiyonlar Ligi gol krallığını, finalin son golünü (hem de Van der Sar'a karşı kafa ile) atarak alması; sezonun en iyi futbolunu oynayan takımın en büyük kupayı kapması, "adalet budur" dedirtti. Oh be! Sonra Puyol'un Real Madrid maçında Katalan bayrağı renklerindeki kaptanlık pazubandını öpmesini hatırlıyor musunuz? Peki dün akşam Eto'o, golden sonra ten rengine vurgu yaparken yine çok güzel bir mesaj vermiyor muydu? Üstüne farklı bir yazı yazmayı düşünüyorum ama futbol politikadır ve mesaj kaygısı da bu oyunun bir parçasıdır. Karaktersiz oyunculardan sıkılıyorum.

Ayrıca bizim çok zengin klüplerin her sene yabancılarını yenilemesi ile dünyanın en zengin klüplerinden Barcelona'nın Şampiyonlar Ligi finaline 7 tane altyapı oyuncusuyla çıkması ne büyük bir tezat değil mi? Bu takımın dünya çapında bu kadar sevilmesinin en önemli etkenlerinden biri de sokağı sahaya taşımaları. Batman'vari hem iyi birer kahramanlar hem de insanlar. 

Dün akşam Plaça Catalunya veya Las Ramblas'ta olmak isterdim; Roma'dan bile çok. Güzel şehir gözlerimde tüttü. 

3 Mayıs 2009 Pazar

Ne Farkı Var?


Kutega

Şimdi, kutega da ne ola ki? Aslında kabaetimin eseri bir kelime, fikir şuradan çıktı ama: Barcelona'yı dün akşam izledikten sonra düşündüm ki, madem bu adamlar futbola yeni ufuklar getiriyorlar ve yapılmamış şeyleri yapmayı bir vizyon ediniyorlar, biz de bu yeni kavramları anlatmak için yeni bir dil veya terimler silsilesi yaratalım. Kutega da bunun eseri.

Ben derim ki, kutega, Barcelona'nın oynadığı, futbol benzeri bir oyundur. Barcelona Profesyonel Kutega takımı, her hafta bir (veya iki) futbol takımı ile oynar. Başka bir takım yaptığı zaman kısa pas dediğimiz ama Barcelona Kutega takımının çok hızlı ve seri şekilde yapmasından dolayı sadece kısa pas olarak adlandıramayacağımız olaylara orşina diyelim mesela. Yani diyebiliriz ki "Barcelona güzel orşinalarla kutega'nın güzelliklerini sergiliyor", mesela. 

O kadar garip hissetmeyin, çocukken rövaşata kelimesini ilk duyduğunuz güne geri dönün yeter. 

Şaka bir yana, Barcelona'nın oynadığı oyunu reklam yapmalılar. Mesela futbolun çok önemsemediği tek yer olan ABD'de gösterilsin. Ama o zaman da insanları hayallerle kandırmış oluyoruz, sonuçta bunu yapabilen bir tek takım var. Adamlar "ya bu futbol da güzel oyunmuş" diyip MLS izlicekler, sonra da "hastir leyn, paramızı geri verin, bize böyle olacağını dememişti kimse" diyecekler. 

Neyse, kelimeler kifayetsiz, hedefler yakın. Blaugrana'nın keyfi yerinde...