14 Aralık 2009 Pazartesi

Pit Girişi


Bir süredir yenilik yapıp sırf motorsporları yazmaya karar verdik madem, buna göre bazı değişiklikler de yapmak gerekiyordu.

Sevgili okurlar, Gol Atan Kaleye'den Mustafa Taha ile beraber bir motorsporları blogu açtık resmi olarak. Adı Pit Girişi. Adresi de pitgirisi.blogspot.com. Gelin gezin takip edin. Daha dedike, daha spesifik bir blog. Buraya da aynı yazıları taşıyacağız zaten.

Şimdiden teşekkür ediyorum.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Rallici Raikkonen

Kimi Raikkonen, Formula 1 gridindeki 3 üstün yetenekli pilottan biriydi Hamilton ve Alonso ile beraber. Ama disiplinsizliği, James Hunt-vari başına buyrukluğuyla ve donukluğuyla diğer ikiliden net bir şekilde ayrılıyordu. 2007 Brezilya'da bile, şampiyonluk turunu atarken pek coşmamış ve baya cool karşılamıştı mucizevi şampiyonluğunu.

Dün yaptığı açıklamadan önce bir kareye daha götürmek istiyorum sizleri. Bu senenin Malezya GP'si, çok ciddi muson yağmurları ile durdurulmuş ve devam edip etmeyeceği bilinmiyor. Pilotlar genelde ya kokpitte bekliyorlar kararı ya da araçlarının yanında. Ama Kimi, garaja geri dönmüş, tulumunu çıkarmış, elinde dondurması muhabbet ediyor. Kısacası adam rahat. Daha sonra takım, aracının KERS'indeki sorundan dolayı zaten yarışa tekrar başlamasının imkansız olduğunu açıklasa da spekülasyonların sonu gelmemişti.

Ve Kimi Raikkonen, aynı vurdumduymazlıkla kararını açıkladı: Seneye Dünya Ralli Şampiyonası'nda yarışacak. Citroen'in junior takımında Norveçli Oiger ile takım arkadaşı olacak ve Loeb'ün ellerinde yıllardır şampiyon olan C4'ü kullanacak. Zaten WRC hayallerini hiç bir zaman gizlememiş ve zamanı gelince bu disiplini de denemek istediğini belirtmişti. Hatta şu ana kadar zaten bir kaç yarışta gazozuna direksiyon sallamıştı. Mclaren ile görüşmelerin istediği gibi gitmemesi, ilk önce F1'den bir senelik bir ayrılığa, daha sonra da WRC kariyerinin başlangıcına dönüştü. Hayırlı olsun ne diyelim.

Citroen takımı patronu Quesnel, daha iki gün önce dedikoduları yalanlamış ve "bizden kimsenin Kimi ile konuştuğunun bile farkında değilim" demişti. Bugün, kendisini takımda görmekten ne kadar mutlu olduğunu belirtiyor. Içine Özhan Canaydın kaçmış heralde.

Bir detayı daha atlamayalım. Raikkonen'in co-pilotu, Tomi Makkinen'in üstüste şampiyonluklar kazandığı sırada yanında oturan Kaj Lindström yapacak.

Peki Raikkonen, 1 yıllık Citroen kontratının ardından Formula 1'e döner mi? Şahsen hemşerisi Hakkinen gibi, 1 senelik ayrılıktan sonra döneceğini hiç zannetmiyorum. Bir kere maddi anlamda hiç bir ihtiyacı yok. Aynı zamanda kuvvetle muhtemel, seneye yarış kazanabilecek araçlardan hiçbirinde yer açılmayacak. Kimi de orta sıralarda boğulacağı bir takıma gelmek istemeyecektir. Ayrıca adam doydu F1'e. Yetti onun için, öyle de davranıyordu. WRC, onun için yeni bir motivasyon olur. Açıkçası F1'e döneceğindense, ralliden sonra snowboard kariyeri yapması daha muhtemel geliyor bana. Bize de yarışmaya başladıktan sadece 3 yıl sonra F1'e kadar yükselen, süperlisans verilmesi bile olay olan Finlandiyalı'ya iyi şanslar dilemek kalıyor. Bu sayfalar eksik kalacağını zannetmiyorum ama.

4 Aralık 2009 Cuma

Sauber Strikes Back

Bugün haberler çok, bir yerlerden başlamak lazım.

FIA, yaptığı açıklama ile Sauber'in başvurusunu kabul ettiğini belirtti. Böylece geçen gün yayınlanan listedeki takım sayısı, 12'den 13'e çıkmış oluyor. Peter Sauber de, F1'deki varlığını devam ettirmiş oluyor.

BMW'nin, F1'i bırakacağını açıklamasından sonra olanlara hızlıca bakalım durumu anlamak için. Geçen sezon sırasında takımların, seneye gridde olmak için imzalamaları gerektiği Concorde Anlaşması yaklaşırken, BMW ani bir kararla yarışlardan çekildiğini açıkladı. KERS'e ciddi yatırım yaparak diğer takımlar gibi onlar da yanlış ata oynamışlardı. Uzun süre puan dahi alamamışlar ve bir önceki sezonun yarış kazanan takımı, 2009 sezonunda anormal bi hayal kırıklığı yaşamıştı. Bununla beraber, zaten çok ciddi operasyonel giderleri olan takımı lavetmeye karar vermişti Münih. Concorde'u imzalamayarak, gidişlerinin ciddi olduğunu da gösterdiler.

Sonra Qadbak adlı bir yatırımcının takımı satın aldığı açıklandı. Takım neredeyse kurtulmuştu ama hala elinde yarışmak için bir lisans yoktu. Bernie, Sauber'in "14. takım" olduğunu açıkladı. Yani ya bütün takımların ortak kararıyla 14. takım olarak gride çıkacaklar ya da bir takımın elindeki hakkı kullanamaması durumunda yedek takım olacaklardı. Toyota, yarışlardan çekilerek, Isviçreli takımın imdadına yetişti.

Bu arada Qadbak, yatırımlarını geri çekti. Hem BMW'den hem de Qadbak'dan yararlanamayan Peter Sauber, geçen hafta ciddi bir risk alarak, BMW'nin takımdaki bütün hisselerine satın aldı. Ve beklenen karar bugün açıklandı: Sauber 2010'da gridde.

Aslında takım, hiç bir zaman aktivitelerini de durdurmadı bu belirsiz periyodda. Ferrari ile motorlar için anlaştılar, hatta bu hafta genç pilot denemeleri yaptılar Jerez'de. Ama seneye Sauber ne yapabilir? Şu an bu soruyu cevaplamak için fazlasıyla erken aslında. Pilot ve sponsor yok ortada ama Peter, bu işlerin üstesinden rahat gelir. Ama elinde, geçen seneden enkaz kalmış durumda araç olarak. Yeniden birşeyler yaratmalı. Renault ile anlaşan Kubica ve muhtemelen yakında Mercedes GP'de olacak Heidfeld'in yerini de iyi doldurması lazım. Avantajı, seneye fazlasıyla yeni takımın gridde olacak olması ve onların da şu anda fazla güçlü durumda olmamaları. Yani kötülerin iyisi olurlar. Ama 2 sene önceki gibi başa oynamaları çok zor.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Küçük Nicolas

Bir evlat düşünün, babası zamanında Peugeot'nun isteği üzerine onlara ralli takımı kurmuş, sonra Ferrari'nin isteğiyle F1 takımlarının başına geçmiş ve tarihin en başarılı takımını yaratmış, sonra Ferrari'nin CEO'su olmuş, sonra buradan istifa edip FIA Başkanı olmuş. Böyle bir babanın gölgesinden kurtulmak zor, isteyene. Gölgede kalıp ekmeğini yemek ise çok daha kolay.

Jean'ın oğlu Nicolas Todt da ikinciyi seçiyor. Ama kendisi de boş oturmuyor tabi. Bir menajer kendisi. Felipe Massa'nın. Bıdık Brezilyalı'yı elinden tutup Sauber'den Ferrari'ye getiriyor. Aynı zamanda bol şampiyonluklu F2 ve F3 takımı ART GP'nin sahibi. Hatta neredeyse babasının izinden gidip bir F1 takımının başına geçecekti (Toro Rosso). Ama olmadı, o ayrı.

Peki bir evlat daha düşünün. Adı Jules Bianchi. Bir pilot, yirmisinde. Ama onun şansı, Nicolas Todt'un eline düşmek. ART GP ile F3 Euroseries şampiyonluğu kazanıyor geçen sene. Menajerinin babası bir Ferrari efsanesi, FIA Başkanı ve aynı zamanda hemşeri de olunca önüne Şahlanan At antetli bir anlaşma koyuluyor fazla uzatmadan. Rolü mü? Undefined. Yani özel bi role gerek yok, bizden kendisi. Bakarsınız test pilotu olur, bakarsınız yedek pilot. Bir yandan da ART GP ile F2'de yarışır paslanmamak için.

Bu hayatı yaşıyor birileri, takdir etmemek elde değil.

1 Aralık 2009 Salı

2010 Sezonunun Ilk Adımları

2009'un bitimine bir ay kaldı ve geçmiş sezonun son testleri yapılıyor belki ama bu blog, bugün itibari ile 2010 Formula 1 sezonunu açmış bulunuyor. Hayırlı uğurlu olsun.

Hemen başlayalım, geçen hafta FIA, takım ve pilot listelerini açıkladı yeni sezon için. Sürprizler yok, bu listede olması zor zaten.

McLaren, geçen sezonun şampiyonu Button'ı transfer ederek 1-2 numarayı kaptı. O kampı zaten biliyorduk, Hamilton-Button ikilisinin pistte olduğu kadar pist dışında da nasıl uyaşacaklarını merakla bekliyoruz. Ardından isim değişikliği için başvuran Brawn Mercedes var. Ellerinde bir tek Rosberg var şimdilik ama dedikodular devam ediyor. Schumacher bence olmaz, Heidfeld daha mantıklı. Ama Renault, eğer F1'den ayrılmaya karar verirse Kubica da potaya girebilir. Ama geçen seneki performans seviyelerine ulaşabilirler mi? Emin değilim.

Red Bull, bir değişiklik yapmadan yoluna devam ediyor. Vettel ve Webber ikilisi, geçen sene potansiyellerini gösterdiler. Mantıklı olan da yola böyle devam etmekti zaten. Alonso, Ferrari'ye 8 numarayla merhaba diyecek, Felipe de 7 olacak. Uzun zamandır Ferrari'yi 4. garaj pozisyonunda görmemiştik, enteresan olacak.

Bu senenin sürpriz niyetlileri Williams. Bir iyi bir kötü pilotlarından kurtulup biri hızlı ama yaşlı, öbürü potansiyelli ama genç pilotla ne yapacaklar, görücez. Ama asıl soru, onların potansiyelini çıkaracak bir araca bu sene sahip olacaklar mı? Peki Renault'nun aracını hakkaten görecek miyiz gridde, o daha büyük muamma. 11-12 numaralar boş kalırsa Kubica, Brawn için zorlayacaktır. Zira boşta olan başka bir iyi araç yok.

Force India, geçen senenin ikinci yarısında yakaladıkları çıkışı, pilot değiştirerek riske atmak istemedi. Ne de olsa Hindistan GP'si yaklaşıyor, hızla başa oynuyor olmaları lazım, sırf 2 pistte değil her yerde. Belki bu listenin tek sürprizini de Toro Rosso yaptı. Buemi'ye 16 numarayı verdiler ama 17 numara boş. Oysa ki Alguersuari'nin orada olmak için kontratı var. Onun da kokusu çıkar bu hafta.

Yeni gelenlerdeki boşluklar da malum. USF1 ve Lotus'un iki aracı da boş. Campos Dallara, Bruno Senna'yı takıma bağlayarak sükseli bir giriş yaptı. Ikinci koltuğa muhtemelen tecrübeli birini koyacaklar. Yeniler arasında en dikkat çeken ise Manor. Hem Timo Glock gibi potansiyeline inandığım birini takıma kattılar hem de artık Virgin GP olacaklar. Geçen sene Brawn'ın tek destekçisi olan Virgin'in gideceği biliniyordu ama ana sponsor olarak Manor'a el vermişler resmen. Manor-Virgin, bence, yenilerin en iyisi olmak için ciddi şanslı.

Herşey iyi güzel gibi duruyor ama burada 12 takım var. 13. takım ise henüz muamma. Toyota çekilmeden önce, Sauber'in yedek takım olduğunu açıklamıştı Bernie. Insan bekliyor ki onlar gelsin. Hem Peter Sauber takımın tamamını almak için anlaşma yapmış hem de Ferrari ile motor konusunda sözleşmişken... Ama Toyota da çekildim deyip çekilemiyor, çünkü mürekkebi kurumamış bir Concorde Anlaşması var imzaladıkları. O yüzden ya çekilip 150 Milyon Euro ceza ödeyecekler (o zaman niye çekiliyorlar diye sorar insan) ya da griddeki yerlerini satacaklar. Sırp takımı Stefan GP, açıklamadıkları bazı anlaşmalar yapmışlar Toyota ile. O yüzden hala son takımın kim olacağı belli değil.

Yeni sezona tam tamına 100 gün kaldığını müjdeleyerek bitirelim, zaten yeni gelişmeler oldukça yer vereceğiz.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Kehanetler Gerçekleşiyor #2: Rosberg Mercedes'te

Spekülasyonların Ingiliz ayağı birer birer gerçekleşirken Panzer'lerin rahat durmasını bekleyemezdik tabi ki. Alman A Milli F1 takımı da şekillenmeye başladı inceden. Mercedes (eski Brawn) GP, ilk pilotu olarak Nico Rosberg'i bugün açıkladı.

Kişisel olarak, Jenson Button'ın Mclaren'e gidişinden çok daha mantıklı görüyorum Rosberg-Mercedes evliliğini. Mercedes, kuvvetle muhtemel, bu seneki gücünü koruyacak ve başa oynayacak. Rosberg ise babasının hatrına Williams gibi gridin en kötü arabalarından birini bir yerlere getirmeye çalıştığı yılların acısını, zevkle kullanacağı Merc ile çıkarmak isteyecektir. 2010'da genç Alman'ın, uzun zamandır beklediği ilk galibiyete ulaşacağına ciddi şekilde inanıyorum.

Bir de bu aralar Mercedes'in ikinci pilotu kim olacak soruları var. Bir kere Alman takımı deyince, hemen akıllara Michael Schumacher geliyor. Neden gelmesin ki? Ross Brawn ile tekrar birleşme imkanı, geçen sene denediği ama başarısızlıkla sonuçlanan come-back'i unutturma çabaları, Formula 1 öncesi takımlarında yarıştığı Mercedes'e yardım etme isteği. Tabi ki hemen dedikodular fırladı, Abu Dhabi'de Brawn-Schumacher görüşmesi olduğu ve Schumi'nin Ferrari ile olan danışmanlık kontratını iptal etmek için pazarlıklara başladığı söylendi. Hatta Rosberg'in açıklanması sırasında bütün sorular Schumi hakkındaydı, sinir bozucu şekilde. Ne Ross Brawn, ne Norbert Haug ne de Nick Fry, adam gibi reddedemediler dedikoduları.

Schumacher'in geri geleceğini ve tekrardan kariyerine başlayacağını zannetmiyorum. Belki ciddi bir pazarlama hamlesi olur ama F1 ve Merc için geri adım olacağını düşünüyorum. Zaten 40 yaşına gelmiş adam, taş çatlasa bir sene yarışır. Ve ipin ucunda, kocamış köpek olmak var. Schumacher olsam istemem, Merc olsam da istemem. Bir kere açıkta duran Heidfeld varken, bir kaç seneye Red Bull'dan ayrılacak Vettel varken niye emeklilerin kapısını çalayım? Kısaca Ortaçgilvari "bu iş zor, çok zor Yonca" demek lazım kanımca.

Silver Arrows, 1955'ten beri ilk defa fabrika takımı olarak neler yapacak, kimleri açıklayacak, hepimiz görücez. Ama şimdiden çok ciddi merak uyandırdıkları kesin.

Kehanetler Gerçekleşiyor #1: Button McLaren'da

Sorun tamamen duygusal. Honda'nın küllerinden yeni kurulmuş Brawn'da, kendini şampiyonluğa götüren takımın dibine dinamit koymamak için maaşının çoğundan feragat eden Button, kupacıkları CV'sine katınca maaşını da şampiyon seviyesine getirmek istiyor haliyle. Brawn, veya artık Mercedes demeliyiz, hiç o niyette değil. Ve Jense'den twitter mesajı: Umarım yeni maceralarımda siz de benim kadar heyecanlısınızdır!

Ben mi? Pek heyecanlı değilim, daha çok kıs kıs gülüyorum içimden. McLaren'in teklifine evet deyip, Hamilton ile Ingiliz A Milli F1 takımını kurduğuna eminim çok seviniyordur Jense ama bir ses, Lewis'in de benim gibi kıs kıs güldüğünü söylüyor. Niye mi?

Iki pilotu yanyana koyalım. Hamilton, gözlerini McLaren'e açmış, bebekliğinden beri aynı takımın tulumunu giymiş ve 2. senesinde (tarihin en genç şampiyonu ünvanıyla) tarihe geçmiş biri. Button ise Williams ile başladığı kariyerinde ilk önce Renault'ya kiralanmış, sonra BAR-Honda'ya gitmiş, kontratı devam ederken Williams'a dönmek isterken mahkeme kararıyla BAR'a mahkum edilmiş, takımın iflasıyla Brawn'a ve şimdi de McLaren'e geçmiş biri. Brawn hariç, 1 tek yarış galibiyeti ve playboylukları ile de yeteneğini gölgelemiş biri. Sizce takımda kimin ağırlığı olur?

Mclaren ile Mercedes'in "severek ayrıldık" şarkılarını biliyorsunuz. Kişisel olarak Mclaren'in, Mercedes'den daha çok güç kaybedeceğini düşünüyorum. Yani seneye, başa oynasalar bile şampiyon olabileceklerine inanmıyorum. Yani daha da basitçe, seneye en iyi araca sahip olmayacakları, bir flashforward değil. Ve kötü bir araç, Button'ın en yumuşak karnı. Jense, sevmediği bir aracı, hiç bir zaman performansının üstüne taşıyamadı. Araba kötüyse motivasyonunu kaybeden, uğraşmayan bir görüntü çizdi. Ve seneye elindeki aracın iyi olacağını düşünmüyorum. Peki ya Hamilton? 2009 sezonunu alalım. Mclaren, sezona çok kötü başlamasına rağmen gittikçe gelişti. Ama sezon sonunda bile MP4-24, atbaşı bir araç olamadı. Yine de Hamilton, 2 yarış kazanmayı ve takımı 3.lüğe taşımayı başardı. Kötü bir aracı, kabiliyetiyle yine bir yerlere getirdi.

Hamilton, Heikki gibi kendisini hiç zorlamayan bir takım arkadaşından sonra Jense ile ciddi bir rekabete girecektir. Lewis'in küstahlıklarını bilmeyen yok, akıl oyunlarını da çok iyi oynar (bknz 2007 sezonu ve Alonso ile ilişkisi). Medyaya bir sorun olmadığını söyler, Jenson'ı ilk kutlayan o olur ama bir bakarsınız Hamilton, bir hareketi ile Jense'in ayağını kaydırmış.

Ah Jense, ah. Yükselen bir trendden inişteki bir trende gitmenin acısını, umarım kazandığın ekstra milyon pound'lar hafifletir. Çünkü büyük ihtimalle kariyerinin tek kupasını kaldırdın kasımda.

17 Kasım 2009 Salı

Komşunun Iflası

Kuzeybatı komşumuz Bulgaristan, bir süredir dünya motorsporları dünyasına adım atmak için hazırlanıyordu. Ilk önce Dünya Ralli Şampiyonası (WRC)'nda denediler şanslarını. Aday ralli statüsünde bir yarış organize ederek belli bir mesafe de kaydetmişlerdi. Ama oradan şansları tutmamıştı. 7. etapta yoldan çıkan Brian Lavio-Flavio Guglielimini ikilisi ciddi bir kaza yaptılar ve Guglielmini hayatını kaybetmişti. Yarış da orada iptal edildi. Yine de 10 Temmuz 2010'da ilk yarışlarını yapacaklar...dı

Bir de Formula 1'e girmek için baskı yapıyorlardı. Zaten bir sürü ülkenin çok ciddi projelerle dahil olmak istediği F1 takvimine girmeleri çok zordu ama en azından niyetliler...di.

Peki niye bütün paragraflar -di ile bitiyor? Çünkü Bulgaristan Motorsporları Federasyonu, bütün aktivitelerini durdurma kararı aldı. Başkan Bogdan Nikolov'un ciddi mali desteği ile ayakta durmaya çalışan federasyon, adamın "yeter çektiğim çileler" moduna girmesiyle lav edilmiş durumda. Yetkililerin ilgisizliğinden ve kimsenin maddi olarak elini taşın altına koymamasından şikayetçi Nikolov.

Neyse, hem WRC hem F1 takvimindeki yerlerimize rakip olabilecek bir ülke aradan çıkmış oluyor. Bu gece de içimiz rahat uyuyabiliriz bizbize.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Gün Mercedes Günü

Bugün Daimler (yani Mercedes) bir basın toplantısı düzenledi, pir basın toplantısı düzenledi. McLaren'in geleceğinden Brawn'ın geleceğine, özel takımlar vs üreticiler çekişmesine, pilot pazarının belirsizliğine kadar herşeye yeni bir soluk getirdiler bir günde.

Ilk adım Mercedes'in Brawn GP'nin yüzde 75'ini satın alması oldu. Geçen sene bu aylarda varlığını sürdüremeyecek gibi gözüken ama geçen ay bu aralar hem pilotlar hem markalar dünya şampiyonluğunu kazanan, Ross Brawn liderliğindeki özel bir takımdan bahsediyoruz. Bunu geliyor, 15 yıldır McLaren ile kusursuz bir ilişki kuran, dünya en prestijli araba üreticilerinden biri satın alıyor. Bu bile başlı başına bir olay. Seneye Brawn GP yerine, takım Mercedes GP olarak yarışacak. Yani bir works team olacak.

Peki Mclaren ile Mercedes'in 15 yıllık ilişkisi ne olacak? Biliyorsunuz Mercedes, McLaren'in yüzde 40 hissesine sahipti ve motor sağlayıcısıydı. Motor sağlamaya devam edecekler, hatta halihazırdaki anlaşmalarını, önümüzdeki 5 yılı kaplayacak şekilde uzattılar. Ama 2010 sezonu sonrasında Mclaren, Mercedes'e ait olan hisselerini geri alacak. Eski takım şefi, şimdinin McLaren CEO'su Ron Dennis, bu durumun kendileri için bir sıkıntı yaratmayacağını, tam tersine ellerine geçecek ekstra özgürlüğün avantaja dönüşebileceğini belirtti. Peki bu satırların sahibi aynı umudu taşıyor mu? Hayır. Başarılı bir McLaren-Mercedes ortaklığı, artık iki ayrı ünite olarak devam edecek ve ikisinin de aynı seviyeye ulaşması bir süreyi alacak kanımca. Bu sırada yarış galibiyetleri hatta şampiyonluklar gelebilir ama iki tarafın da, yeni pozisyonlarına alışması gerekecek.

Peki pilotlar? Mercedes, Brawn GP'nin çoğunluk hissesini aldı ve ilk çıkan dedikodu (ki bunlar genelde gerçeğe dönüşür) ellerindeki son dünya şampiyonu Button'ın McLaren'e gideceği oldu. Acaba Mercedes, McLaren ile olan ilişkisini azaltırken onlara da sus payı olarak dünya şampiyonu pilotu mu verdi? En mantıklı senaryo bu bence. Çünkü Mercedes, yayınladıkları basın açıklamasında bütçeyi çok büyütmeyeceklerini ve buna gerek olmayacağını da iddia ediyordu aynı zamanda. Yakın bir gelecekte yine bütçe sınırlaması konuşmaları başlayacağı zaman, Mercedes GP'sinin hangi safta duracağı şimdiden belli. Button da dünya şampiyonu maaşı istiyordu haliyle sezon sonundan beri, Brawn GP de bunu veremiyordu. Ama McLaren seve seve verir. Mclaren, bir Ingiliz takımı. Ve seneye son iki senenin şampiyonları ellerinde olacak. Ve bu son iki şampiyon da Ingiliz. Onlar için bir rüyanın başlangıcı belki de. Peki Merc? Alman üreticinin elindeki pilotlar da belli gibi. Iki tane potansiyeli yüksek pilot. Biri geleceğin dünya şampiyonu adayı, öbürü de en az Barrichello kadar iyi bir ikinci pilot ve takım oyuncusu. Ve ikisi de Alman. Rosberg ile Heidfeld. Ingiltere ve Almanya A Milli Formula 1 takımlarına hoşgeldiniz. Peki elindeki tek F1 ihtimalinin McLaren olduğunu açıklayan Raikkonen?
Brawn GP'nin Mercedes GP olması, bir başka savaşı daha kızıştırdı. Brawn GP, bir özel takım, privateer. Williams, Force India, Campos Meta, USF1, Red Bull, Toro Rosso, Lotus, Manor gibi. Ama Mercedes GP artık bir fabrika takımı. Tıpkı McLaren, Ferrari gibi. Toyota ve BMW fabrika takımları bu sene sonunda yarışlardan çekilmişlerdi. Onlar her ne kadar finansal krizi bahane etseler de Ferrari, onların yerine zehir zemberek bir açıklama yayınlamıştı ve fabrika takımlarının spordan uzaklaştırılmaya çalışıldığını söylemişti. Tablo onları haklı çıkarıyor. Toyota'nın da çekilmesiyle 12 takım gridde olacak gibi duruyor. Bunların 8'i özel, 4'ü fabrika takımı. Ama Renault da yakın zamanda yarışlardan çekilebilir ve yerine BMW'den ayrılan Sauber gelebilir. O zaman da bu dengre 9'a 3 olarak değişir. Bir de kimliği belirsiz 13. takımın özel olacağını düşünürsek (zaten fabrika takımı aday yok elde) 10'a 3. Düşünülmesi gereken bir nokta.

Tam da "sezon bitti, heyecan azcık düşer" dediğimiz anda gün sayaraktan testleri bekler durumda bulduk kendimizi.

Basketbol Maçının Ardından Bu Blog

Bir seneye yaklaştı bu blogun geçmişi. Takip edenler de az çok bilirler, yüzde 50 F1 yazarım, çoğu GS olmak üzere de diğer yüzde 50'si futboldur. Bir süredir çok fazla yazamıyordum açıkçası. İş güç. Eskisi gibi vaktim olmuyor.

Ama mesela dünkü GS-FB basket maçını izledikten sonra onunla ilgili bir şeyler yazmak istedim. Sonra farkettim ki yazmaya niyetlendiklerim, bir GS taraftarı olarak buraya yazacaklarımdı. Nasıl 40 dakika sessiz duran seyircinin tahrik edildiği vs. Ama sonra farkettim ki, aslında olay bir tahrik olayı değil. Genel olarak ezeli rekabet ve insanların sebepsiz yere birbirlerinden nefret etmesidir.

Bir şey daha farkettim. Fenerliler de Galatasaraylılar da olayı kendi boyutuyla yazmışlar. Sonra, yukarıda bahsettiğim gibi, olaya takımın renginden bağımsız bakanlar da çıkmış yazmış. Bana da ortaya yazacak orjinal bir şey kalmamış. Tıpkı hemen hemen her futbolla ilgili postta olduğu gibi.

Bir çok futblogger kadar olayları araştırmıyorum, üstüne onlar kadar çok düşünmüyorum ve halihazırda onlar kadar bilgim de yok. O zaman ben buraya niye yazıyorum diye düşündüm.

Ve yüksek jürinin kararı. Bu blogda bundan sonra da futbol dahil her spora yer vericem. Ama olabildiğince futbol yazmaktan uzak durucam. Ve daha iyi bildiğim sporu öne çıkarıcam: Formula 1 ve Dünya Ralli Şampiyonası.

Evet ey sevgili okurlar, diğer bloglar nasıl futbol blogu ama arasıra başka sporlara yer ayırıyorlar, bu blog da bundan sonra motorsporları blogu ama arasıra diğer sporlara da yer ayırıcam. Bence en doğrusu, insan bildiğini yazmalı.

Çevremde bir sürü insan, Schumacher'den sonra F1'den soğuduklarından, o arabaların tur tur haybeye döndüklerinden, motorsporlarının modifiyeli yancıların anası olduğundan bahsedip duruyor. Bu bloga yazdıklarımla, biraz da bu insanlara aradaki farkları göstermeyi, bilinçli bir şekilde takip etmelerini ve böylece bu güzel sporlardan zevk almalarını hedefliyorum. Sizi bilmem ama sahadakilerin ve tribünlerin, tuttukları takımları ve sevdikleri insanları, başkalarına zarar vermeden ortaya koymaları beni daha çok çekiyor ayrıca.

Şu ana kadar bizi izleyenlere teşekkür ederiz. Bundan sonra izleyenlere de tekrar teşekkürler. Umarım hayal kırıklığına uğramayız.