wrc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
wrc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2009 Cumartesi

Rallici Raikkonen

Kimi Raikkonen, Formula 1 gridindeki 3 üstün yetenekli pilottan biriydi Hamilton ve Alonso ile beraber. Ama disiplinsizliği, James Hunt-vari başına buyrukluğuyla ve donukluğuyla diğer ikiliden net bir şekilde ayrılıyordu. 2007 Brezilya'da bile, şampiyonluk turunu atarken pek coşmamış ve baya cool karşılamıştı mucizevi şampiyonluğunu.

Dün yaptığı açıklamadan önce bir kareye daha götürmek istiyorum sizleri. Bu senenin Malezya GP'si, çok ciddi muson yağmurları ile durdurulmuş ve devam edip etmeyeceği bilinmiyor. Pilotlar genelde ya kokpitte bekliyorlar kararı ya da araçlarının yanında. Ama Kimi, garaja geri dönmüş, tulumunu çıkarmış, elinde dondurması muhabbet ediyor. Kısacası adam rahat. Daha sonra takım, aracının KERS'indeki sorundan dolayı zaten yarışa tekrar başlamasının imkansız olduğunu açıklasa da spekülasyonların sonu gelmemişti.

Ve Kimi Raikkonen, aynı vurdumduymazlıkla kararını açıkladı: Seneye Dünya Ralli Şampiyonası'nda yarışacak. Citroen'in junior takımında Norveçli Oiger ile takım arkadaşı olacak ve Loeb'ün ellerinde yıllardır şampiyon olan C4'ü kullanacak. Zaten WRC hayallerini hiç bir zaman gizlememiş ve zamanı gelince bu disiplini de denemek istediğini belirtmişti. Hatta şu ana kadar zaten bir kaç yarışta gazozuna direksiyon sallamıştı. Mclaren ile görüşmelerin istediği gibi gitmemesi, ilk önce F1'den bir senelik bir ayrılığa, daha sonra da WRC kariyerinin başlangıcına dönüştü. Hayırlı olsun ne diyelim.

Citroen takımı patronu Quesnel, daha iki gün önce dedikoduları yalanlamış ve "bizden kimsenin Kimi ile konuştuğunun bile farkında değilim" demişti. Bugün, kendisini takımda görmekten ne kadar mutlu olduğunu belirtiyor. Içine Özhan Canaydın kaçmış heralde.

Bir detayı daha atlamayalım. Raikkonen'in co-pilotu, Tomi Makkinen'in üstüste şampiyonluklar kazandığı sırada yanında oturan Kaj Lindström yapacak.

Peki Raikkonen, 1 yıllık Citroen kontratının ardından Formula 1'e döner mi? Şahsen hemşerisi Hakkinen gibi, 1 senelik ayrılıktan sonra döneceğini hiç zannetmiyorum. Bir kere maddi anlamda hiç bir ihtiyacı yok. Aynı zamanda kuvvetle muhtemel, seneye yarış kazanabilecek araçlardan hiçbirinde yer açılmayacak. Kimi de orta sıralarda boğulacağı bir takıma gelmek istemeyecektir. Ayrıca adam doydu F1'e. Yetti onun için, öyle de davranıyordu. WRC, onun için yeni bir motivasyon olur. Açıkçası F1'e döneceğindense, ralliden sonra snowboard kariyeri yapması daha muhtemel geliyor bana. Bize de yarışmaya başladıktan sadece 3 yıl sonra F1'e kadar yükselen, süperlisans verilmesi bile olay olan Finlandiyalı'ya iyi şanslar dilemek kalıyor. Bu sayfalar eksik kalacağını zannetmiyorum ama.

17 Kasım 2009 Salı

Komşunun Iflası

Kuzeybatı komşumuz Bulgaristan, bir süredir dünya motorsporları dünyasına adım atmak için hazırlanıyordu. Ilk önce Dünya Ralli Şampiyonası (WRC)'nda denediler şanslarını. Aday ralli statüsünde bir yarış organize ederek belli bir mesafe de kaydetmişlerdi. Ama oradan şansları tutmamıştı. 7. etapta yoldan çıkan Brian Lavio-Flavio Guglielimini ikilisi ciddi bir kaza yaptılar ve Guglielmini hayatını kaybetmişti. Yarış da orada iptal edildi. Yine de 10 Temmuz 2010'da ilk yarışlarını yapacaklar...dı

Bir de Formula 1'e girmek için baskı yapıyorlardı. Zaten bir sürü ülkenin çok ciddi projelerle dahil olmak istediği F1 takvimine girmeleri çok zordu ama en azından niyetliler...di.

Peki niye bütün paragraflar -di ile bitiyor? Çünkü Bulgaristan Motorsporları Federasyonu, bütün aktivitelerini durdurma kararı aldı. Başkan Bogdan Nikolov'un ciddi mali desteği ile ayakta durmaya çalışan federasyon, adamın "yeter çektiğim çileler" moduna girmesiyle lav edilmiş durumda. Yetkililerin ilgisizliğinden ve kimsenin maddi olarak elini taşın altına koymamasından şikayetçi Nikolov.

Neyse, hem WRC hem F1 takvimindeki yerlerimize rakip olabilecek bir ülke aradan çıkmış oluyor. Bu gece de içimiz rahat uyuyabiliriz bizbize.

27 Ekim 2009 Salı

Loeb Aynen Devam

Dünya Ralli Şampiyonası'nın son ayağı Wales Rally GB, bu haftasonu bir "grande finale" yaşattı bizlere. Ford'un "Genç Semih"i Hirvonen, bu sene çok ciddiydi aslında Loeb hükümdarlığını durdurmaya. Son yarışa da 1 puan önde girmişti. Ama nafile...

Ilk gün 5 saniye olan fark, ikinci gün 25 saniyeye çıktı. Son günde Hirvonen, son bir gayret ile Loeb'ü yakalamak üzereyken motor kapağının pimleri çıktı ve ön cama yapıştı. Hirvonen de inip sorunu hallederken bütün şanslarını yitirdi. Oysa daha 2 gün önce yazmışız Marrko Martin'i ve motor kapağı ön camı kapamasına rağmen nasıl Akropolis Rallisi'ni kazandığını 2005'te. Şampiyonluk, o son adımı atmaktan geçiyor belki de.

Neyse, sonuçta Loeb, 6. kez üstüste WRC şampiyonu oldu. Onu kim durduracak, belki de bir kaç yıl daha bekleyebiliriz bu sorunun cevabı için.

15 Ekim 2009 Perşembe

Türk Gibi Ralli Izlemek

Video ararken rasladım kendisine, aslında Facebookluk ama buraya da uyar.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Bir Markko Martin Vardı...

WRC sezonunun ne kadar heyecanlı geçtiğini ve 23-25 ekimdeki Wales Rallye GB'yi beklediğimizi belirtmiştim zaten. Bu aralar nostaljiye bağlamanın da etkisiyle biraz eskilere gidiyorum şu anda.

Sebastian Loeb, iki hafta önce Ispanya Rallisi'ni kazanırken nasıl bir asfalt canavarı olduğunu bininci kez sergilemiş oldu. Zaten asfalt rallilerinin bahis sitelerinde yeri olduğunu zannetmiyorum. Zira, şampiyon Fransız, kariyerinde start aldığı 30 asfalt yarışından 24'ünü kazandı. Peki, onu asfaltta geçen en son kişi kimdi? Estonya'nın ulusal kahramanı Markko Martin.

Bugün sattığım Ford Focus'umu aldığım yıl, WRC'ye acayip sardığım ve aynı zamanda Ford'u da desteklediğim yıllardı. Carlos Sainz ve Colin McRae gibi bütün zamanların en önemli pilotlarını beraber yarıştıran takım, bir de genç, çelimsiz, sinirli bir tipi de takıma katmıştı. Daha önce Subaru ile yarışan, gelecek vaad eden bu Estonyalı, daha sonraki yıllarda sivri sözleri ve WRC'ye dramatik vedası ile anılacaktı.

3 sezon kullandığı Focus ile adeta bütünleşecekti Martin. Kazandığı 2003 Akropolis rallisinde, yarışın en uzun etabının başında bir tepeden atlamış ve düşüşte motor kapağının pimlerini yerinden çıkarmıştı. Haliyle de kapak ön cama yapışıyor. Peki Markko ne yapıyor? Koltuğunun seviyesini düşürerek kapağın altındaki küçük boşluktan yola bakıyor ve hem etabı hem de iki gün sonra yarışı kazanıyordu (bu videoyu izlemeden geçmeyin, delilik bu). Daha sonra Arjantin Rallisi'nde kafa-burun ekseninde attığı taklalarla Focus'unu adeta ham metale döndürüyordu. Veya gün geliyor sisli bir Ingiltere Rallisi'nde co-pilotu Michael "Beef" Park ile araç içinde kavga ediyordu.

2005 yılında Ford'dan Peugeot'ya geçerek belki de hayatının hatasını yaptı. Yükselen kariyer grafiği, Peugeot'nun mücadele gücü yeterli olmayan 307 WRC ile beraber bir duraksamaya girmişti. Ama asıl sorun o senenin Ingiltere Rallisi'nde başına gelenlerdi.

Yarış son günü Margam Park etabında sola hızlı bir virajda yoldan çıkan Peugeot, sağ taraftan bir ağaca vuruyor ve Markko Martin yarasız kurtulsa da co-pilotu Michael Beef Park olay yerinde can veriyordu (videosu bu, 4. dakikadan itibaren). Yarış iptal ediliyor, Markko ilk önce sezonun geri kalan 4 yarışından çekiliyor, sonra da kariyerini bitiriyordu. Kısacası o etapta ralli dünyası iki güzel insanı birden kaybediyordu.

Şu anki rekabetin eski gibi olmadığı yıllarda, Markko Martin WRC'ye çok şey katabilirdi, eğer o şanssız kaza olmasaydı. Peki Martin şimdi ne yapıyor? Estonya'da Subaru satıyor. Kader...

5 Ekim 2009 Pazartesi

WRC'de Sezon Finali



Yazmıştık 4 yarış kala WRC sezonu çok heyecanlı geçiyor diye. Hirvonen, sonunda 1 puan Loeb'ün önüne geçmiş ve Fransız'ın 5 yıllık dominasyonunu bitirmeye yaklaşmıştı. Övünmek gibi olmasın, tahminlerim de acayip tutmuş. Finlandiya'yı Hirvonen'e, Ispanya'yı Loeb'e yazmıştım, hakkaten de öyle oldu. Yeni Zelanda'nın ortada olacağını tahmin etmiştim. Sahiden de az farkla Loeb kazandı ama daha sonra teknik bir ceza ile beraber birinciliği Hirvonen'e verdi.

Ve geriye tek bir yarış kaldı; Wales Rally GB. Çamurlu Ingiliz etaplarında bu senenin şampiyonu belli olacak. 1 puan farkla Hirvonen hala önde, yani değişen bir şey yok. 23-25 Ekim'de www.wrc.com adresimiz olacak gibi duruyor.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Batsın Bu Dünya

O kadar beklenmedik ve üzücü vefat haberleri, o kadar sık bir şekilde gelmeye başladı ki neyi nasıl yazacağımı bilemiyorum. Ekranların sessiz simalarından Orhan Şengürbüz'dü ilk ayrılan. Karısının yaşam mücadelesine, kendisinden çok şey vermiş olsa gerek ani bir beyin kanamasıyla hayatını kaybetti. Hayatın başta Şengürbüz ailesi olmak üzere hepimizi ters köşeye yatırması denilebilir buna en azından. Ercan Taner, kendi köşesinde arkadaşlarından gelen taziye haberlerinin ilk önce Vedat Okyar için olduğunu sandığını yazmış. Maalesef bugün o haberi de almış bulunuyoruz. Büyük Beşiktaşlı Vedat Okyar da dalgalı saçlarını alıp gitti. Iki güzel insanın da toprağı bol olsun.

Bunun yanında motorsporları dünyası da beklenmedik kayıplar verdi haftasonu. Hem 4 tekerlekte hem 2 tekerlekte dünya şampiyonu olan tek kişi John Surtees'in oğlu Henry Surtees, Brands Hatch'te yapılan F2 yarışında bir başka aracın kopan tekerleğinin kendisine isabet etmesi sonucu daha 18 yaşında hayatını kaybetti. Gerçek anlamda görülmez kaza, bu kadar erken ve beklenmedik olması çok daha acı veriyor. Son vefat haberi de Bulgaristan'dan. Seneye Dünya Ralli Şampiyonası'na dahil olma adayı Bulgaristan Rallisi'nde Brain Lavio'nun Peugeot 207'si 7. etapta yoldan hızlı bir şekilde çıkmış ve sağ tarafını bir kayaya çarpmış. Lavio'nun co-pilotu Flavio Guglielmini de olay sırasında hayatını kaybetmiş. Pilot ise yaralı ve hastanede. Bu olaydan sonra Bulgaristan Rallisi de iptal edilmiş.

Eski Celtic'li John Hartson'dan gelen haberler de pek iç açıcı değil maalesef. 34 yaşındaki forvete geçen hafta testis kanseri teşhisi konmuştu, daha sonra da hastalığın ciğerlere ve beyne sıçradığı anlaşılmıştı. Durumunun kritik olduğu haberleri dolaşıyor an itibari ile. Umarım zor mücadelesini yener ve sağlığına kavuşur kendisi de.

Haftaya çok güzel bi başlangıç olmadı, inşallah başka kötü haber duymayız. Bu post bitmeli artık.

30 Haziran 2009 Salı

Geri Gelen Yıldız: WRC


2000'li yılların ilk yarısında F1'de Schumacher dominasyonu vardı. Bazen çekişip kazanır, bazen de oyun oynarmışçasına galip gelirdi. F1 hayranlarının genel sıkıntısı, nolursa olsun Schumi'nin kazanacağı belliydi. Bu da yarışlardaki heyecan unsurunu kaldırmıştı. Düşen reytingler, Alonso-Schumi kapışmaları ve efsane Alman'ın yarışları bırakmasıyla tekrar tavan yaptı. 2007 ve 2008 sezonlarındaki son ana kadar nefes kesen Ferrari-Mclaren kapışmaları, haftasonları insanları ekran başına yapıştırıyordu, eskiden olduğu gibi. Nolduysa bu sene oldu, uzun süren politik çekişmeler ve Button-Brawn dominasyonu yine heyecanı düşürdü.
FIA'nın amiral gemisinde bunlar olurken ikinci önemli topu World Rally Championship (WRC), neredeyse tam tersi bir seyir izledi. Schumi'nin F1 dominasyonu devam ederken, WRC'de efsane pilot sayısı hiç olmadığı kadar çoktu. Carlos Sainz, Marcus Gronhölm, Colin McRae, Tomi Makinen gibi çok ağır toplar bir yandan; Petter Solberg, Seb Loeb gibi gençler öbür yandan. Yarışlar inanılmaz zevkle geçiyordu ve dünya çapındaki seyirci sayısı tavan yapıyordu. Alonso-Schumi çekişmesinin yaşandığı yıllarda WRC'de de Solberg-Loeb rekabeti vardı, efsaneler artık yarışmıyordu. Ama sonra...

Formula 1'in her yarışı birbirinden zevkli olduğu son 2-3 sene içinde WRC hızla gözden düştü. Yayınlar eskisi kadar iyi değildi, Loeb çok ciddi bir hakimiyet kurmuştu. Sene başında da Ford ve Citroen hariç fabrika takımlarının yarışlardan çekilmesiyle tam bir dip yapmıştı WRC. Loeb, ilk 5 yarışı da alınca üstüste 5. şampiyonluğu yolunda bütün yarışları kazanır mı acaba diye tahminler yapılıyordu. Yine sıkıcı bir WRC sezonu olmuştu 2009.

Öyle duruyordu en azından bir süre öncesine kadar. Loeb, 5te 5 yaptıktan sonraki 3 yarışta yarış dışı kaldı. Teknik arızalar, ciddi kazalar ve cezalar. Loeb, hiç de Loeb-vari davranmazken Ford pilotu Hirvonen ise ardarda galibiyetlerle gümbür gümbür geldi. Ve sonunda dün itibariyle Loeb'ün bir puan önüne geçti Polonya Rallisi bitince. Formula 1'in popüleritesi düşerken WRC yine eski günlerine mi dönüyor yoksa?

Markalar şampiyonasında hala Citroen önde; bunun için takım, ikinci pilotları Dani Sordo'ya minnet duyuyorlardır eminim. Sordo, Ford'un ikinci pilotu JM Latvala'nın hala önünde. Latvala, dün akıl almaz bir hata ile Polonya Rallisi'nin superspecial etabında yarışdışı kaldı ve kendisiyle ilgili soruları yine ortaya çıkardı. Genç Fin, ya çok iyi gidiyor ya da çuval çuval incir berbat ediyor.

Bu sezon 4 yarış daha kaldı. Finlandiya'da genelde Fin pilotlar üstündür çünkü Fin etapları takvimdeki en kendine has etaplar. Fazla hızlı, kör, atlamalı yollarda bir de sürpriz olacak bu sene: Kimi Raikkonen. Sonrasında Avustralya var. Çok ortada bir yarış. Daha sonra Ispanya; asfalt uzmanı Loeb, burayı bırakmaz. Wales Rally GB ise sezon finaline yakışacak heyecanda geçer bence.

Sonunda Hirvonen şampiyonluğa ulaşıp Loeb'ün hakimiyetine kırar mı bilinmez ama Formula 1'in serbest düşüşe geçtiği zamanlarda WRC, eski güzel günlerine geri dönüyor.

24 Nisan 2009 Cuma

Petter Solberg ve Izdırabı

Honda, Formula 1'den çekilirken çok ses çıkardı, herkes oraya kilitlendi. Ama aslında çok daha üzücü bir gelişme yaşandı motorsporları dünyasında geçen yaz; o da Subaru'nun WRC'den çekilmesi. Rallilerin efsane takımı (Honda gibi çok da özel olmayan değil yani) artık yoktu, eminim Colin McRae'in kemikleri sızlamıştır.

Bazı ralli pilotları vardır, senelerce aynı takımda yarışır ve o takımla özdeşleşirler. Mesela Gronhölm, yıllarca Peugeot'da yarışmıştı ve artık Fransız marka ile anılmaya başlamıştı. Sonra her ne kadar Ford'a geçmiş ve orada emekli olmuş olsa da hala Peugeot yılları ile anılıyor. McRae 95 Şampiyonluk yaşadığı Subaru ile, Tomi Makinnen de 4 sene üstüste şampiyonluklara ipotek koyduğu Mitsubishi ile anılır, doğal olarak. Şu anda da Sebastian Loeb Citroen'ın bayrak adamı oldu. Yalnız bir adam var ki halini gördükçe içim sızlıyor. Subaru ile şampiyon olup, takımın en kötü zamanlarında bile ayrılmayı düşünmeyen Petter Solberg'den bahsediyorum. 

Bugünkü Arjantin Rallisi'ne başlangıcını 4 yıldır yaşadığı en güzel sabah olarak yorumlayan eski şampiyon (sempatik kişilik) Solberg, yıllardır kullandığı Subaru yarışlardan çekilince 2005 model bir Citroen ile yoluna devam ediyor. Rakipleri son model Citroen C4 veya Ford Focus 2009 kullanırken 4 yıllık Xsara ile yoluna devam etmesi beni hakkaten üzüyor. 

Etraflıca bir analiz fln değil bu aslında, sadece üzüldüğümü söyleyecektim, bir de Subaru parkurlara dönsün istiyorum, bi de foklar öldürülmesin istiyorum, ve dünya barışı....

21 Şubat 2009 Cumartesi

Geride Kalan Ikili

Bordeaux maçı arifesinde Formula 1'de yarışacak takımları konuşmuştuk. Tabi bir de yarışmayacak takımlar var. Kısaca bir bunlara da bakalım berabercenek...

Honda: Sezon sonrasında sürpriz bir şekilde Formula 1'den ayrılacağını açıkladı Honda, baya da ses getirdi. Hatta motorsporlarının bir kaç dalında aynı şeyi yapanlar oldu (Suzuki, Subaru da rallilerden çekildi). Iki tane yarışmaya hazır pilotu (Jenson Button ve Bruno Senna) ve hala arabayı geliştiren bir teknik ekibi olmasına rağmen henüz durumu kurtaracak bir patronları ve Avustralya'ya gidecek paraları yok. Bir haftadır Virgin Group Başkanı, deli milyoner Richard Branson'ın takımı satın alacağı dedikoduları dolaşıyor etrafta. Hatta artık bunlar dedikoduluktan çıktı; hem şirket yetkilileri hem de Bernie Ecclestone teklifi doğruladı. Bir başka olasılık ise takım yönetiminin takımı satın da alması. Ross Brawn'ın asıl istediği bu ama bir o kadar da gerçekleşmesi zor. Ayrıca yıllardır maalesef bir yere gelememiş bir takıma böyle bir ekonomik ortamda sahip olmak çok da akıl karı değil. Honda ise resti çekti, ay sonuna kadar takımı satın alan biri olmazsa onlar da takımı dağıtmaya karar verdiler. Çok ciddi kural değişiklikleri ardından hiçbir test yapılmamış bir arabanın gridde olması sadece Force India'nın işine yarar, sonunda geçebilecek bir rakip bulmuş olabilir.

USF1: Kanada GP'sinin takvimden çıkarılması ile Kuzey Amerika'yı NASCAR'la başbaşa bıraktık sanıyorduk, oysa hala gönüller birmiş. F1 duayenlerinden Peter Windsor'un başını çektiği bir grup 2010 sezonundan itibaren yarışlara katılacaklarını gayriresmi bir şekilde açıkladılar. Kuzey Carolina'da kurulacak olan takım, oradan yarışlara katılacak. Ilk pilot adayı olarak da daha önce adı Honda ile de anılan Danica Patrick ortaya çıktı. Modern zamanlarda hiç bir kadın pilot görmemiştik, gerçekten enteresan bir deneyim de olabilir. Scott Speed'in başarısız Toro Rosso deneyiminden sonra daha kabiliyetli bir pilot ile Amerika'nın ilgisi tekrar çekilebilir. Danica Patrick de kesinlikle bu ilgiyi uyandırabilir. Bu takımın geleceği hakkındaki resmi açıklamanın bu hafta içinde yapılması bekleniyor.

David Richards ve Prodrive: Geçen sene başında Formula 1'in direğinden döndü Prodrive. Yıllarca World Rally Championship'te Subaruları yarıştıran Prodrive atölyesi ve başlarında BAR tecrübesi bulunan David Richards ile iyi bir iş çıkaracaklarını, yarışlara renk katacaklarını düşünüyordum. Ama takımların başka bir takımdan bütün araba paketini satın alması yasaklanınca Prodrive'ın hayalleri de suya düştü. Richards'ın hayalleri yine de canlı, çünkü Formula 1'de masrafları düşürme trendi bir yandan da arabaları gittikçe birbirinin aynısı haline de getiriyor. Bakarsınız yakında yasaklar kalkar, David Richards parayı basar, aracını alır ve yarıştırır.

18 araçlık grid'i yakın bir tarihte çoğaltmaya en yakın takımlar da böyle. Gerçek hayatta başlarına ne geleceğini ise zaman gösterecek.

29 Ocak 2009 Perşembe

Topraktan Kahramanlar

Avustralya Açık, yine son dönemin klasik finaline doğru ilerliyor: Federer - Nadal. Federer finale çıktı bile, Nadal da set bile kaptırmadan yarı finalde. Nadal, vatandaşı Verdasco'yu da geçerse, ki heralde geçer, 1 Numara ile 2 Numara'yı bir kere de Grand Slam finalinde izleyeceğiz.

Her ne kadar bir sürü insan tarafından fiziksel olarak Federer'e benzetilsem de yine Ispanya-Ispanyol sempatim ağır basar ve Nadal'ı tutarım. Bir nevi teknik (Federer) vs fizik (Rafa). Yine Ispanyol tarafım ağır basıyor ve Nadal'ı tutuyorum şimdiden finalde. 

Bambaşka bir noktaya götüreceğim şimdi sizleri. Nadal her zaman toprak kortun kralı olarak bilinir. Istatistiklerle de kanıtlanan bu hükümdarlık, Nadal'ın geçen sene -artık sonunda- Wimbledon'ı alıp toprak hariç Grand Slam kazanmasıyla taçlandırıldı. 160 hafta Federer'in arkasında iki numarada bekledikten sonra ATP klasmanının tepesine ulaştı. Bu performansının devamını hayranları olarak bekliyoruz. Ve burada da gelmek istediğim noktaya ulaşıyoruz. 

Dünya Ralli Şampiyonası yıllar önce 2-3 atbaşı ile inanılmaz heyecanlara sahne olurdu. Petter Solberg, Marcus Gronholm toprak zeminde başa güreşirler, daha sonra sezonun asfalt bölümünde Sebastian Loeb onları geride bırakırdı ve böylece müthiş sezon finalleri olurdu. Bunların sonuncusunu yamulmuyosam 2003'te yaşadık. Sezonun son yarışına 4 şampiyon adayıyla girildi (Süper Lig de böyle olmasın sakın bu sezon), Richard Burns yarış başlamadan bayıldı ve çekildi (ve sonra beyin kanseri teşhisi koyuldu ve hayatını kaybetti; buradan kendisini anıyoruz), Carlos Sainz yarışta geride kaldı; son etaplarda üstünlüğü ele geçiren Solberg, Loeb'in önünde şampiyon oldu. Sonra mı? O günden beri Loeb şampiyon oluyor. Çünkü asfalt yarışların hepsini kazanan ama toprakta çuvallayan Fransız, toprakta da yarış kazanmaya başladı. 

Sizce Nadal da o yolda gider mi acaba? Zaman gösterecek, bu finalde başlayarak...