raikkonen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
raikkonen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2009 Cumartesi

Rallici Raikkonen

Kimi Raikkonen, Formula 1 gridindeki 3 üstün yetenekli pilottan biriydi Hamilton ve Alonso ile beraber. Ama disiplinsizliği, James Hunt-vari başına buyrukluğuyla ve donukluğuyla diğer ikiliden net bir şekilde ayrılıyordu. 2007 Brezilya'da bile, şampiyonluk turunu atarken pek coşmamış ve baya cool karşılamıştı mucizevi şampiyonluğunu.

Dün yaptığı açıklamadan önce bir kareye daha götürmek istiyorum sizleri. Bu senenin Malezya GP'si, çok ciddi muson yağmurları ile durdurulmuş ve devam edip etmeyeceği bilinmiyor. Pilotlar genelde ya kokpitte bekliyorlar kararı ya da araçlarının yanında. Ama Kimi, garaja geri dönmüş, tulumunu çıkarmış, elinde dondurması muhabbet ediyor. Kısacası adam rahat. Daha sonra takım, aracının KERS'indeki sorundan dolayı zaten yarışa tekrar başlamasının imkansız olduğunu açıklasa da spekülasyonların sonu gelmemişti.

Ve Kimi Raikkonen, aynı vurdumduymazlıkla kararını açıkladı: Seneye Dünya Ralli Şampiyonası'nda yarışacak. Citroen'in junior takımında Norveçli Oiger ile takım arkadaşı olacak ve Loeb'ün ellerinde yıllardır şampiyon olan C4'ü kullanacak. Zaten WRC hayallerini hiç bir zaman gizlememiş ve zamanı gelince bu disiplini de denemek istediğini belirtmişti. Hatta şu ana kadar zaten bir kaç yarışta gazozuna direksiyon sallamıştı. Mclaren ile görüşmelerin istediği gibi gitmemesi, ilk önce F1'den bir senelik bir ayrılığa, daha sonra da WRC kariyerinin başlangıcına dönüştü. Hayırlı olsun ne diyelim.

Citroen takımı patronu Quesnel, daha iki gün önce dedikoduları yalanlamış ve "bizden kimsenin Kimi ile konuştuğunun bile farkında değilim" demişti. Bugün, kendisini takımda görmekten ne kadar mutlu olduğunu belirtiyor. Içine Özhan Canaydın kaçmış heralde.

Bir detayı daha atlamayalım. Raikkonen'in co-pilotu, Tomi Makkinen'in üstüste şampiyonluklar kazandığı sırada yanında oturan Kaj Lindström yapacak.

Peki Raikkonen, 1 yıllık Citroen kontratının ardından Formula 1'e döner mi? Şahsen hemşerisi Hakkinen gibi, 1 senelik ayrılıktan sonra döneceğini hiç zannetmiyorum. Bir kere maddi anlamda hiç bir ihtiyacı yok. Aynı zamanda kuvvetle muhtemel, seneye yarış kazanabilecek araçlardan hiçbirinde yer açılmayacak. Kimi de orta sıralarda boğulacağı bir takıma gelmek istemeyecektir. Ayrıca adam doydu F1'e. Yetti onun için, öyle de davranıyordu. WRC, onun için yeni bir motivasyon olur. Açıkçası F1'e döneceğindense, ralliden sonra snowboard kariyeri yapması daha muhtemel geliyor bana. Bize de yarışmaya başladıktan sadece 3 yıl sonra F1'e kadar yükselen, süperlisans verilmesi bile olay olan Finlandiyalı'ya iyi şanslar dilemek kalıyor. Bu sayfalar eksik kalacağını zannetmiyorum ama.

30 Ekim 2009 Cuma

Sezonun Muhteşem Finali: Yas Marina Pisti

Brezilya Interlagos'taki fırtınalı yarıştan sonra, hele de şampiyonlar belirlenince, geri kalan yarışların sıkıcı veya gereksiz olduğunu düşünülebilirsiniz. Ama bu sezon durum farklı.

Abu Dhabi, bu senenin tek yeni yarışı. Körfezliler, her işte yaptıkları gibi bu işte de ipin ucunu kaçırmışlar ve fazlasıyla güzel bir pist ile takvime girmişler. Yas adası üzerine yapılan bu pist, her yönüyle ilgi çekici.

Mesela F1 tarihinde ilk defa bir yarış, güneşli başlayacak, ortasında güneş batacak geri kalanı da gece koşulacak. Yani Singapur'daki gece yarışından da farklı.

Sonra pit girişi çıkışı var. Takımların rahat çalışması için klimalı yapılan pitin çıkışı, bir tünel şeklinde. Ve kör bir sol viraj ile piste dalıyorsunuz. Pilotların açıklamalarına göre, pite giriş-çıkış o kadar dar ve hızlı ki zaman kaybetme veya yarışdışı kalma riskiniz var. Aşağıdaki videonun hemen başında çok daha rahat anlayacaksınız dediğimi.

Pist, genel olarak çok geniş ve virajlara atak yapılabiliyor. Ama yarısı modern pistler gibi olan pistin diğer yarısı da Monaco gibi duvarlı. Yani hatayı yapan yarışdışı kalır.

Pistin yanındaki (demek hata, aslında içindeki) otelin, Allianz Arena gibi renkten renge dönmesine ise hiç bir şey diyemiyorum.

Biraz da takımlar ve pilotlar olarak bakalım yarışa. Button, aylardır sırtındaki yükü atıp rahat rahat yarışacak burada. Ama henüz Brawn ile anlaşmış değil, McLaren'e gideceğine dair dedikodular da hızlanıyor. Raikkonen, son kez Ferrari tulumu giyecek. Bu arada seneye tek opsiyonunun McLaren olduğunu açıkladı Iceman. Yoksa ralliye geçebilirmiş, veya başka şeyler varmış, veya ara verebilirmiş. Yani az konuşan, konuşunca da aslında hiç bişi demeyen Raikkonen klasiği. Rosberg, Williams ile yolları ayıracağını duyurdu. Yolu Brawn'dan geçiyor Mustafa Taha'nın dediğine göre, ben haberini görmedim. Schumacher'in zamanındaki menajeri Willi Weber'e göre Williams'ın seneye pilotları Barrichello ve Hulkenberg olacak. BMW de takım olarak son yarışına katılıyor, şahsım adına konuşayım onları özleyeceğim. Biliyorsunuz Kubica, Renault ile anlaştı 2010 için. Kuvvetle ihtimal ona Glock eşlik edecek. Heidfeld de F1'de kalacağından emin olduğunu açıkladı ama nerede, henüz muamma o kısım.

Pilot marketini de roket hızıyla özetledikten sonra yavaş yavaş yarış için kuluçkaya yatalım.

2 Ekim 2009 Cuma

Pilot Marketi Sezonu Başlamıştır

Alonso'nun Ferrari'ye gidişinin açıklanmasına inanın diğer pilotlar da Alonso kadar sevinmiştir. Çünkü O'nun nereye gittiği belli olmadan kimse bir türlü kesin anlaşma yapamıyordu. Denge taşı yerinden oynayınca haberler de gelmeye başladı.

Şu anda line-up'ı belli bir Ferrari var: Massa - Alonso. Raikkonen'in McLaren'e geri döneceği haberleri bir süredir ayyuka çıkmıştı zaten. Sen hem Ferrari'den 2010 yılında alacağın ücreti tazminat olarak al, hem de git McLaren ile bir anlaşma imzala. Hayat ona güzel. Oradaki kuvvetle muhtemel Hamilton - Raikkonen eşleşmesi de süper heyecan verici. Bu aynı zamanda Kovalainen'in takım tarafından sallanması anlamına geliyor, onun nereye gideceği henüz meçhul.

Renault'da Alonso ile oluşan boşluğu Kubica ile dolduracak. Peki Grosjean? Pek etkileyici bir performans sunmadı sanki genç Fransız, buraya da yeni birini alacaklardır.

Bu senenin "şampi"si Brawn'da işler olması gerektiğinden karışık aslında. Button ile henüz finansal bir anlaşmaya varamadılar. Barrichello da, performansı hala yarış kazanacak seviyede olsa da, tam geleceğe yatırım olarak düşünülemez. Ross Brawn, muhtemelen Button'ı tutup Barrichello'yu sallamak isteyecektir. Gelen dedikodular, Barrichello'nun Williams'a gideceği, Rosberg'in de Brawn'a geçeceği. Button - Rosberg ikilisi de çok tehlikeli.

Williams demişken... Yıldızları Rosberg'i kaybedip yerine Barrichello'yu alacak Frank ve ekibi, 2. koltuk için ellerindeki kamikazeden kurtulmaya karar vermişler sonunda. Arkandan ağlamayacağım Nakajima. Onun yerine de Nico Hulkenberg'e şans vereceklermiş.

Toyota'nın geleceği yine tehlikede, bu demektir ki Trulli ve Glock'un da geleceği tehlikede. Force India şu an için Sutil ve Liuzzi ile yarışıyor, ya böyle devam ederler ya da takımdaki Hint kanını arttırma politikasıyla Chandok'u kapayabilirler. Toro Rosso, her sene pilotlarını en geç açıklayan takım olsa da seneye de şu andaki gibi Alguersuari ve Buemi ikilisiyle devam ederler gibi geliyor. Red Bull, zaten Vettel ve Webber'i çoktan açıkladı burada bir sürpriz yok. Yeni takımlardan ise henüz hiç bir açıklama yok.

En potansiyelli gençlerden Bruno Senna, geçen sene Brawn yarış koltuğunun direğinden dönmüştü. Bu sene de 4 takım ile konuşuyormuş, bir şekilde bir takımla onu da gridde göreceğimize inanıyorum.

O zaman hafiften bir tablo yapalım, zaman ilerledikçe içini doldururuz:

Ferrari - Massa ve Alonso
Mclaren - Hamilton ve Raikkonen
Renault - Kubica ve ??
Brawn - Button ve Rosberg
Red Bull - Vettel ve Webber
Toro Rosso - Alguersuari ve Buemi
Force India - Sutil ve Liuzzi (veya Chandok)
Williams - Barrichello ve Hulkenberg
Toyota - Kendilerinin bile olacağı meçhul
USF1 - ??? ve ???
Campos - ??? ve ???
Manor - ??? ve ???
Lotus - ??? ve ???

11 Eylül 2009 Cuma

Montezemolo Konuşunca...


Adam Ferrari patronu olunca bütün medya ne diyecek diye bakıyor. Ama bir oturuşta da bu kadar bomba üstüste patlatılmaz ki; buyrun...

..."Alonso'yu her zaman beğenmişimdir, Minardi günlerinden beri gözüm üstünde. Seneye değil ama er veya geç Ferrari pilotu olacak"

..."2010 için elimizde Massa, Raikkonen, Badoer, Gene, Fisichella ve umarım Michael (Schumacher) olacak. Real Madrid'in kadrosu gibiyiz"

..."(Kaza geçirip hayata veda ettiği yarış olan) Imola'dan önce Senna, bana gelip kariyerimi Ferrari'de bitirmek istiyorum demişti. Bütün büyük pilotlar Ferrari'den geçer. Prost, Lauda, Mansell, Senna, Schumacher..."

..."Tanınmayan takımlar, tanınmayan ve beceriksiz iki pilot yarıştıracakların büyük takımlar üç araç ile yarışsınlar. Gençlere ve başka isimlere böylece yer ayırabiliriz, daha güzel bir şov olur. Michael gelecek denince olanlara bakın"

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Formula 1'in Efsane 10 Virajı

Haftasonu malumunuz Valencia GP'si vardı. Barrichello'nun kazanması ve Mclaren'in pit stop rezaleti dışında inanılmaz bayık geçen yarış sırasında blog yazarınız kollarını kavuşturup uyudu maalesef. Valencia'dan önceki yarış da Macaristan GP'siydi. Hala takvimde olmasını sadece pist girişindeki Bernie Ecclestone heykeline bağlayabildiğim bu sıkıcı ve eski pistte de pek enteresan bir yarış olmamıştı, Hamilton'ın bu seneki ilk yarışını kazanması dışında. Tabi Massa olayını saymıyorum.

Ama ey F1 sever, gönlünü rahat tut. Çünkü sezonun bundan sonraki yarışları birbirinden güzel, tarihi ve enteresan yarışlar. Hele de bu hafta sonu koşulacak Spa-Francorchamps ve bir sonraki Monza pistleri.

Spa'yı Spa yapan şey, hızlı ve akıcı bir pist olması dışında turun başındaki Eau Rouge virajıdır. Her sene bütün pilotlar bir över, sever, methiyeler düzer. Işbu blog da buradan yola çıkarak, bir süredir ertelediği "F1'in Efsane 10 Virajı" yazısını yazmaya karar verdi. Buyrun boyunkıran, lastik patlatan, araç zıplatan, yürek hoplatan listemize:
1) Eau Rouge: Madem buradan ilham aldık buradan başlayalım. Belçika'nın Spa-Francorchamps pistinde aslında zaten bir çok ünlü viraj vardır, bir de artık aramızda olmayan Bus Stop Şikanı var ama onu sayamıyoruz. Yine de Eau Rouge hem bu pistin, hem de büyük ihtimalle bütün takvimin en heyecan verici virajı. Bir "drivers' favorite". Ilk viraj hengamesinden kurtulan pilotlar son gaz buraya geliyor, önce hafif sol, sonra da sağa doğru göğe fırlıyorlar deyim yerindeyse. Ciddi bir yokuş yukarı bu viraj, bir sürü pilot burayı çıkarken sadece gökyüzünü gördüklerini söylüyor ki 300 km ile giderken gökyüzünü görmek cennet kadar mükemmel veya cehennem kadar korkunç olabilir. Buraya flat-out çıkmak da tur zamanı için elzem. Ingilizce'den chicken translate yaparsak erkekleri oğlanlardan ayıran bu viraj/pist, aynı zamanda Schumacher'in ilk yarışını da kazandığı yer.

2) Curva Parabolica: Monza, Ferrari'nin ve onların fanları tifosilerin evi olmasıyla, çok çok hızlı (ve neredeyse virajsız) bir pist olmasıyla ve son virajı Parabolica ile bilinir. Ascari virajından buraya kadar tam gaz gelirsiniz, o zamana kadar yaptığınız mükemmel turu aynı şekilde bitirmek için bir Parabolica yeter. Ama işte sorun da orada. Bu uzun, 180 derecelik sağa virajın kilidi, onu doğru çizgide dönebilmek. Aslında tam bir bilgisayar oynu virajı, önce gazdan çok dönüşe abanırsın, sonralarında dönüşten çok gaza. Burayı iyi döndün mü tifosilerin sağır edici kornalarının arasında tam bir victory lap çıkarmış olabilirsin. Geçen sene Sebastian Vettel'in vaftiz edildiği yer diyelim buraya.

3) Melbourne Ilk Viraj: Biraz duygusal bir seçim aslında. Bütün yaz 4 gözle sezonun başlamasını bekleyen bizleri sabahın dik köründe televizyon karşısına diker Melbourne GP. Hani okula ilk başladığın gün, bahçede arkadaşlarla konuşmak gibi biraz. Ve bu pistin, seneler boyu ne kazalar görmüş ilk virajı. Kim çıkacak kim çıkamayacak diye iddiaya bile giriliyor. Ayrıca yukarıdaki resmi de akıllara kazıyan virajdır burası. Avustralya'nın bundan önceki pisti Adeledie'in iki uzun düzlük arasındaki virajını da unutmamak lazım. Hakkinen, o virajda ölümden dönmüştü 1995'te.

4) Istanbul 8. Viraj: Bakmayın Türk olduğumuza, bu viraj cidden F1 efsanelerinden biri oldu şimdiden. Sola doğru 4 tane virajı birleştiren ve 4 tane apex'i olan bu viraj, gerçekten pilotları ciddi zorluyor. Hamilton'ın 2 sene önce sağ ön lastiğinin patlaması, özellikle bu virajda oraya binen yüklerden dolayı. Zorluğu sırf lastiklere de değil, genelde sağ virajların domine ettiği F1'de boyunları en zorlayan sol viraj burası. Ayrıca 4 viraj boyunca da yarış çizgisini takip etmek ve flat-out gidebilmek yarım saniye kazandırır, yapılmazsa da kaybettirebilir. Hermann Tilke'nin elinden çıkan bu virajımız ile ne kadar övünsek az.
5) Maggots-Becketts-Chapel: Yarışların ana vatanı Ingiltere'de bundan sonra yarış olup olmayacağı veya nerede olacağı büyük bir tartışma konusu. Ama şu ana kadar Ingiltere GP'sine ev sahipliği yapan Silverstone'un ne kadar güzel bir pist olduğunu değiştirmez bunlar. Hele de turun başındaki Maggots-Becketts-Chapel bölümü. 250-290 km hızla sol-sağ-sol-sağ-sol formasyonunda devam ederken eğer araç içi kameradan izliyorsanız insanı aptal eden bir komplekstir burası. Işin en büyük sıkıntısı, bu kadar yüksek hızlarda alınırken ideal yarış çizgisinden çıkmak ya çok ciddi zaman ve hız kaybına ya bir çimen yolculuğuna ya da yarış dışı kalmanıza sebep verir. Rollercoaster'dan Horror Train'e dönüşebilir.
6) Wall of Champions: Kişisel favorilerimden burası. Ayrıca listemizde ad verilmeyen, adını kendi alan tek viraj. Şu an takvimde bulunmaması çok üzücü olan Montreal yarışının en son virajı, upuzun bir düzlüğün sonundaki fren katili. Maksimum sürat ile gelinen sağ-sol kombinasyonu, start-finiş düzlüğünün sağ duvarına santimetreler kala bitiyor ve yeni bir tura başlamaya yelken (veya gaz) açıyor pilotlar. Tabi Şampiyonlar Duvarı'nı geçebilenler. Hikaye süper: 1999 Kanada GP'sinde o sıralar yarışan eski Dünya Şampiyonları'nın hepsi (Damon Hill, Jacques Villeneuve ve Michael Schumacher) bu duvara çarpıp yarışdışı kalıyorlar. O günden bugüne oranın adı Şampiyonlar Duvarı. Curse of the Black Pearl gibi, şampiyonların uzak durması gereken bir mekan.

7) S do Senna: Listeye giren S virajları üçlemesinin ilki. Brezilya GP'sinin ilk virajı, adını çok doğal olarak Brezilyalı efsane pilot Ayrton Senna'dan alıyor. Interlagos, bizim pist gibi, saat yönünün tersine olan nadir pistlerden. Ve yine bizim gibi, sola doğru yokuş aşağı bir viraj ile başlıyor. Yarış içinde pilotlar, Indy pistleri gibi uzun, dönen ve yana doğru açılı son virajdan başlayarak burada Senna S'e ciddi hızlarla geliyorlar ve yarış içinde geçiş için en uygun yerlerden biri. Brezilya GP'si senenin genelde son yarışı olduğundan dolayı da heyecanı çok. O yüzden Senna S'e doğru yakın gelen iki pilot, ciddi kalp ritm yüksekliği yapan bir yerdir. Belki listedeki diğer virajlar kadar zaman kazandırmak veya kaybettirmez ama burası direk pozisyon kazandırır veya kaybettirir. Adı da ayrı bir sempati öğesi zaten. Buranın unutulmaz anlardan biri de 2001'de Juan Pablo Montoya'nın gözünü karartıp Michael Schumacher'in iç tarafına dalmasıdır hatta. Büyük Ayrton'u da buradan anmış olalım.
8) Fuji S Curves: S üçlemesinin ikincisi Japonya Fuji'den geliyor. Uzun ve sağa doğru giden ilk virajın sonundan lunaparkın da gözüktüğü Dunlop'a kadar uzanan bir yokuş aslında burası. Gran Turismo oynayan arkadaşlar buradan eminim çok çekmişlerdir. Hem yokuş yukarı hem 3 viraj olduğu için fren burada bir opsiyon değil. O yüzden gaz pedalını kral gibi kullanan burada uzayıp gidiyor. Kerbleri kullanmak da burayı hızlı geçmenin önemli bir noktası. Çok fazla aksiyon olmaz belki ama, motor zorlayıcı bir virajdır burası. Zor Fuji pistinin en sessiz ama iyi bir tur zamanı için en önemli virajlarından.
9) Castrol S: Üçlemenin sonuncusu Nürburgring'den. Niki Lauda'nın yandığı pist olarak ün yapan (ve o yarıştan sonra kapanan) aynı adlı efsane pistin günümüz versiyonu burası. Gran Turismo'da ilk defa oynamıştım eski versiyonunu, bitmek bilmeyen virajları, darlığı, kaçış alanı olmaması ve carousel'leri ile çok ciddi bir sabır ve dayanıklılık testiydi pistin eski versiyonu. Yenisi aslında bi boka da benzemiyor itiraf etmek gerekirse. Bir tek ilk viraj kompleksi hariç. Start-finişin sonunda yol bir anda sağa düşüyor resmen, yaklaşık 160 derece. Öyle bir dönüş ki devasa genişlikteki bu virajda hep birileri yoldan çıkıyor. Buraya tam giremeyen, 2. ve 3. virajlarda arkasındakiler tarafından çok pis avlanır ayrıca. Bir de yokuş aşağı frenlemesi var ki onu Kimi Raikkonen iyi bilir. 2005'te Alonso'nun önünde lider giderken son turun başlangıcında, patlamak üzere olan lastiği bu virajda patlamıştı ve şampiyonluk yarışında galibiyeti en yakın rakibine hediye etmişti.
10) Monaco: Buraya bir imtiyazlık vermemek doğru olmazdı. Formula 1 tarihinin baştacı pistte hangi viraj efsane değil ki? St Devote ile başlayan ve sırasıyla Massenet, Casino, Mirabeau, Hairpin, Portier, tünel çıkışındaki Chicanne, Tabac, Piscinne ve La Rascasse derken Anthony Noghes ile biten bir pist burası. Neresine ayrı bir önem vereyim, neresiyle ilgili hangi anıyı yazabilirim. Koskoca bir tarih yatıyor burada. En iyisi mi siz gidin f1.com adresine, oradan videolar bölümüne girip on-board kameralarından burayı izleyin. Tek bir tur izlerken kusuyordum, o adamlar 70 tur arka arkaya atıyor. Respect bro!

Eğer buraya kadar okuduysanız, size açık ve net teşekkür ediyorum. Virajları herhangi bir sıraya koymadım, hepsi birbirinden güzel ve özel. Bundan sonra Formula 1 ile ilgili yapmamı istediğiniz başka listeler varsa onları da yaparım, siz yorum bölümüne ekleyin. Haftasonu Spa'da görüşmek üzere.

23 Ağustos 2009 Pazar

Valencia Sıralama Turları, Yarış Öncesi

Bir süredir yazamadım, Istanbul dışındaydım. Hatta Galatasaray maçını izleyemedim bile. Ama bugün bomba gibi bir dönüş niyetindeyim. Gün içinde yarış, akşama da Ali Sami Yen.

Yarış ile başlayalım. Formula 1 camiası, yaz tatilinden sonra Valencia'da tekrar buluştu. Belki çok daha enteresan ve ilgi çekici olabilirdi bu yarış ama Michael Schumacher, geri dönüşünden vazgeçince biraz havası kaçtı açıkçası. Gözler, enteresan geçen sezondaki mücadeleye döndü.

Mclaren, dün yapılan sıralama turlarında ilk sırayı kaparak Macaristan'daki yarış galibiyetlerinin şansa olmadığını göstermiş oldu. Hemen arkalarından şampiyonluk yarışı başlıyor. Barrichello, Vettel ve Button, 3-4-5. bile olsalar aslında gridin en gergin yerini oluşturuyorlar. Hemen benzin yüklerine bakalım bu anda. Mclaren'ler çok ciddi hafifler. Bir yandan da KERS ile beraber startta geçileceklerini zannetmiyorum. Bundan sonrası tamamen pit stratejileri ile gidecek onlar için, tahminim Hamilton'ın şansı olduğu ama Kovalainen en fazla 3. olur bence. Vettel ise sezon boyunca genelde yaptığı gibi Brawn'lardan daha hafif. Onun için tek şans, ilk turda iki Brawn'ı da arkada bırakıp arayı açması. Yoksa yarışın ilerleyen anlarında avantajı gittikçe eriyecek. Bu 3lünün hemen arkasında Raikkonen var. Brawn'larla aynı ağırlıkta ama KERSli. Yani startta olacak olay Brawn'lar sıra kaybetmemeye, Vettel ile Raikkonen de Mclaren'lerin peşine takılmaya bakacak. Bir de sürpriz kupon oynayalım; eğer Raikkonen, startta 3.lüğe yerleşirse yarışı alır.

Peki Raikkonen'in takım arkadaşı? Blogda yazmaya fırsatım olmadı ama hepiniz biliyorsunuzdur, Ferrari test pilotu Luca Badoer yarışıyor Massa'nın yerine. Beklentiler çok yüksek değildi ama sonuncu olmasını da beklemiyordum ben. Evet 10 yıldır yarışmıyor olabilir, evet zaten kariyerinde puan bile almış değil, ama nolursa olsun sonunculuk (hem de gridin başından sonuna bu kadar yakınken en yakın rakibinden 2 saniye geride kalmak) büyük rezilliktir. "Bu haftasonu aslında bir test" lafları, ancak hayalkırıklığının üstündeki kiraz olabilir.
Nico Rosberg ve Mark Webber, 7 ve 9. olsalar da ciddi benzin yükleri ile yarışta sessiz bir yükselişte olacaklardır. 8. olan Alonso ise hafif ve hayalkırıklığı. Ev sahibi olduğu yarışta artık çok bir beklentimiz yok. Yakınlarda gelecek "2010 Formula 1 Transfer Sezonu" postunda adı daha fazla geçecek onun.

Iki sürpriz vardı sıralama turlarında. Biri Alonso'nun yeni takım arkadaşı Romain Grosjean. Nelsinho'dan bizi kurtaran adam, ilk yarışında 14. olarak son derece iyi bir performans sergiledi. Yarışta ne yapacağını göreceğiz. Öbürü de Sutil. Force India pilotu, bir süredir ciddi şekilde puanların kapısını çalıyordu, yine önemli bir şansı var. Şeytanın bacağını kırmasını biz de hevesle bekliyoruz. Bir de geçen yarışın acemisi Toro Rosso pilotu Alguersuari var. Genç Ispanyol, gridin en yaşlısı Luca Badoer'e duacı olmalı, o olmasa sonuncu olacaktı. Yine yakından takip edeceğimiz bir performans.

Valencia, geçen seneki ilk yarışında son derece sıkıcıydı. Bu sene değişeceğini umuyoruz ama aslında pit stop stratejileri haricinde yine çok heyecanlı olacağını beklemiyorum. Zaten padokta dolaşan dedikodulardan biri bu seneki yarışın Valencia'nın sonuncusu olacağı. Takvime girmek için bu kadar ciddi adaylar varken Valencia'da kalmak hata olur zaten. Yarın (akşam olmaz maç var) yarış yazısıyla yine çıkarım zaten karşınıza.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Schumacher Ferrari'de


Bütün gün "geliyor", "gelmiyor", "sakat zaten" denildikten sonra akşam resmi olarak açıklandı: Formula 1 efsanesi Michael Schumacher, Massa'nın yerine yarışmayı kabul etti. Kırmızı şahlanan atına dönüyor yani Alman.

Kelimeler kifayetsiz. Bir yandan genç bir pilotu denemenin daha mantıklı olduğunu düşünüyorum, bir yandan Kimi Raikkonen ve Michael Schumacher ikilisini yıllarca aynı takımda hayal ettiğimi ve en beklemediğim anda bunun gerçekleşmesine şaşırıyorum ama aslında şu an ne yazsam boş gibi hissediyorum.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Red Bull Kendini Kanatlandırdı


Pistlere dönmenin heyecanı ve sevinci içindeyim. Nihayet Formula 1 hakkında tamamen performansa dayalı bi yazı yazmanın arifesinde, içim kıpır kıpır. Hemen başlıyorum dünkü Almanya GP'sinin yazısına.

Bu yarışın ana karakteri, protagonisti kesinlikle Webber. Ilk yarışında çıkıp Minardi'siyle 5. olan, pilotlar birliği başkanı olgun kişiye zaten kişisel sempatim hep vardı. Hatta ailem ve arkadaşlarımın da var, bi kere üniversitemize gelmiş ve bizzat benle yarışmışlığı var çünkü. Neyse kişisel hikayeler bir yana, gün onun günüydü. Ilk pol pozisyonunu ilk galibiyete çevirdi, daha ne olsun, yarış sonunda mikrofonunda duyulan çığlıklar boşuna değil. Startta zorlanacağı belliydi, sonuçta Barrichello'dan daha ağırdı ve ilk viraja uzun bir koşu onun dezavantajınaydı. Zaten ilk virajda da geçildi, hatta Brawn pilotunun üstüne kırıp bir pitten geçme cezası da aldı. Ama şansı 3. Kovalainen'in herkesi geride tutması oldu. Böylece ikili önde başbaşa kaldılar. Rubens, 3 pit stopunun işe yaraması için gereken farkı da açamayınca Webber için herşey kolay oldu. Vettel de bütün sıkıntıları aşarak 2.lik kürsüsüne çıktı ve Red Bull kanatlandı.

Madalyonun diğer yüzünde de performansı gittikçe Red Bull'un arkasında kalan Brawn var. Hem Ingiltere'de hem de Almanya'da gerilerde kalıp az puanlar aldılar. Button'ın önemli bir puan avantajı var hala, ama markalarda dipdibe geldi iki takım. Senenin geri kalanına renk geldi. Brawn'lar, çok alışık olmadığımız bir şekilde düz yolda zigzag çizdiler yarış sırasında, sanki formasyon turundaymış gibi. O derece ısı kaybı var lastiklerinde. Yani sezonun geri kalanındaki yarışların hangi sıcaklıklarda geçeceği önemli bir etken olacak şampiyonu belirlemede. Bir de Rubens Barrichello'nun açık ve net bir şekilde kendi takımını suçlaması var yarış sonu. Kol kırılır yen içinde kalır felsefesinden uzak bu sözler. Yine de Ross Brawn gibi bir taktik dehasının bu tip temel hatalar yapması gerçekten enteresan. Zaten ateşten lafları söndürmüş tecrübeli teknik adam, Rubens'ten özür dileyerek. Ama eminim kapalı kapılar ardında bu işin yapılış şekliyle ilgili ciddi bir zılgıt yiyecektir Rubens.

Şimdi de Ferrari ve Mclaren. Iki büyük de ciddi aşama kaydediyorlar henüz yarış kazanacak seviyeye gelmeseler de. Mclaren cumartesi günü ışıldadı ama Hamilton'ın ilk virajda lastiği patlaması herşeyi berbat etti. Tur yiyen tek kişi olarak bitirdi yarışı. Kovalainen ise yeteri kadar hızlı değildi ve başlarda 3. gittiği yarıştan sadece 1 puan çıkarabildi. Cumartesi günü geride kalan Ferrari ise Massa'nın podyumu ile ölü toprağını üstünden attı. Hız yerinde, ama dayanıklılık hala yeteri kadar iyi değil. Raikkonen, yine mekanik sebeplerden yarış dışı kaldı, puan alabilecek bir yerdeyken. Yine de iki takım da sezon başı kabuslarından uyanmışa benziyorlar.

Arada bir satır açıp Sutil'e değinmek lazım. Zira Force India gibi Formula 1'in fasulyeden bir takımında ciddi işler çıkarmaya devam ediyor. 7. pozisyondan yarışa başlaması ve bunu ilk 10'daki en ağır benzin yükü ile yapması çok büyük bir başarı. Yarışta da 4-5. sıraları zorlar bi durumdaydı, pite girerken de 2.ydi. Nolduysa bundan sonra oldu. Pitten çıkar çıkmaz Raikkonen ile yanyana geldiler ve Sutil, ön kanadından oldu. Bir pit daha derken geride kaldı ama gönüllerimizde yerini sağlamlaştırdı. Bir noktaya daha parmak basmak lazım, ikinci kere puan almaya çok yaklaştı ve Raikkonen'in darbesiyle hayalleri kül oldu (bknz geçen sene Monaco).

Webber ve Sutil'den sonra güzel bi performans da Rosberg'den geldi. Yetenekleri belli ama Williams, ona yeteri kadar iyi bir araç veremiyor. Verdiği zaman da bugünkü sonuçlar ortaya çıkıyor. 4.lük anasının ak sütü kadar helal. Nakajima'nın ise ne zaman takımdan yollanacağını hevesle bekliyorum. Formula 1 daha kaliteli pilotlara layık. Nelsinho ile Nakajima, sevmediğim bir eküri, zaten çokça da yazdım. Nelsinho'nun vaktinin sınırlı olduğu artık biliniyor, bu son yarışı bile olabilir. Darısı Kamikaze Nakajima'nın başına. Zaten bu ikili, Force India pilotları dışında henüz puan alamayan tek adamlar.

Buradan da Nelsinho'nun takım arkadaşına geçelim bari. Alonso yine çok başarılı bir sürüş ile Renault'sunu 7.liğe taşıdı. Fransızlar, aşama kaydediyorlar ama takımın da dediği gibi geçen sezonki sürprizlerini tekrarlamaları imkansıza yakın.

Bir muhtemel son yarış da Bourdais için. Toro Rosso pilotu, aslında çok potansiyelli olmasına rağmen iki sezondur bir türlü ısınamadı Formula 1'e. Yerine kim gelecek dedikoduları dönüyor. WRC şampiyonu Sebastian Loeb, vatandaşının yerine geçmek istediğini açık açık belirtti ama onların sezonu devam ediyorken zor. Belki sonraki senelerde. Ama bence, Raikkonen'in WRC'ye tam zamanlı geçişi kadar Loeb'ün de Formula 1'e tam zamanlı geçişi zor.

Iki haftaya hala nasıl takvimde kaldığını anlamadığım Macaristan yarışı var. Dar ve eski bir pist, yarışları da genelde sıkıcı geçer. Ama Red Bull - Brawn rekabeti bu durumdayken şampiyona açısından oldukça kritik bir yarış olacak. Bakalım Red Bull kazanıp arayı kapayacak mı, yoksa Brawn kazanıp Red Bull'un yelkenlerini indirecek mi?

30 Haziran 2009 Salı

Geri Gelen Yıldız: WRC


2000'li yılların ilk yarısında F1'de Schumacher dominasyonu vardı. Bazen çekişip kazanır, bazen de oyun oynarmışçasına galip gelirdi. F1 hayranlarının genel sıkıntısı, nolursa olsun Schumi'nin kazanacağı belliydi. Bu da yarışlardaki heyecan unsurunu kaldırmıştı. Düşen reytingler, Alonso-Schumi kapışmaları ve efsane Alman'ın yarışları bırakmasıyla tekrar tavan yaptı. 2007 ve 2008 sezonlarındaki son ana kadar nefes kesen Ferrari-Mclaren kapışmaları, haftasonları insanları ekran başına yapıştırıyordu, eskiden olduğu gibi. Nolduysa bu sene oldu, uzun süren politik çekişmeler ve Button-Brawn dominasyonu yine heyecanı düşürdü.
FIA'nın amiral gemisinde bunlar olurken ikinci önemli topu World Rally Championship (WRC), neredeyse tam tersi bir seyir izledi. Schumi'nin F1 dominasyonu devam ederken, WRC'de efsane pilot sayısı hiç olmadığı kadar çoktu. Carlos Sainz, Marcus Gronhölm, Colin McRae, Tomi Makinen gibi çok ağır toplar bir yandan; Petter Solberg, Seb Loeb gibi gençler öbür yandan. Yarışlar inanılmaz zevkle geçiyordu ve dünya çapındaki seyirci sayısı tavan yapıyordu. Alonso-Schumi çekişmesinin yaşandığı yıllarda WRC'de de Solberg-Loeb rekabeti vardı, efsaneler artık yarışmıyordu. Ama sonra...

Formula 1'in her yarışı birbirinden zevkli olduğu son 2-3 sene içinde WRC hızla gözden düştü. Yayınlar eskisi kadar iyi değildi, Loeb çok ciddi bir hakimiyet kurmuştu. Sene başında da Ford ve Citroen hariç fabrika takımlarının yarışlardan çekilmesiyle tam bir dip yapmıştı WRC. Loeb, ilk 5 yarışı da alınca üstüste 5. şampiyonluğu yolunda bütün yarışları kazanır mı acaba diye tahminler yapılıyordu. Yine sıkıcı bir WRC sezonu olmuştu 2009.

Öyle duruyordu en azından bir süre öncesine kadar. Loeb, 5te 5 yaptıktan sonraki 3 yarışta yarış dışı kaldı. Teknik arızalar, ciddi kazalar ve cezalar. Loeb, hiç de Loeb-vari davranmazken Ford pilotu Hirvonen ise ardarda galibiyetlerle gümbür gümbür geldi. Ve sonunda dün itibariyle Loeb'ün bir puan önüne geçti Polonya Rallisi bitince. Formula 1'in popüleritesi düşerken WRC yine eski günlerine mi dönüyor yoksa?

Markalar şampiyonasında hala Citroen önde; bunun için takım, ikinci pilotları Dani Sordo'ya minnet duyuyorlardır eminim. Sordo, Ford'un ikinci pilotu JM Latvala'nın hala önünde. Latvala, dün akıl almaz bir hata ile Polonya Rallisi'nin superspecial etabında yarışdışı kaldı ve kendisiyle ilgili soruları yine ortaya çıkardı. Genç Fin, ya çok iyi gidiyor ya da çuval çuval incir berbat ediyor.

Bu sezon 4 yarış daha kaldı. Finlandiya'da genelde Fin pilotlar üstündür çünkü Fin etapları takvimdeki en kendine has etaplar. Fazla hızlı, kör, atlamalı yollarda bir de sürpriz olacak bu sene: Kimi Raikkonen. Sonrasında Avustralya var. Çok ortada bir yarış. Daha sonra Ispanya; asfalt uzmanı Loeb, burayı bırakmaz. Wales Rally GB ise sezon finaline yakışacak heyecanda geçer bence.

Sonunda Hirvonen şampiyonluğa ulaşıp Loeb'ün hakimiyetine kırar mı bilinmez ama Formula 1'in serbest düşüşe geçtiği zamanlarda WRC, eski güzel günlerine geri dönüyor.

25 Haziran 2009 Perşembe

Formula 1 2001 Sezonu


Hani ne alaka şimdi 8 sene önceye dönmek diyorsanız, hemen cevaplayayım: Internette resim ararken yukarıdakini gördüm.

En üsttekiler soldan sağa: Jean Alesi ve muhtemelen Mazzacone (Prost), Verstappen ve Bernoldi (Arrows), Jacques Villenueve ve Olivier Panis (BAR), (eleman tadında bir) Alonso ve Marques (Minardi). Orta sıra soldan sağa: Frentzen ve Trulli (Jordan), Heidfeld ve Raikkonen (Sauber), Irvine ve Burti (Jaguar). En alt sıra soldan sağa: Fisichella ve Button (Benetton), DC ile Hakkinen (Mclaren), Schumi ile Barrichello (Ferrari) ve JPM ile Ralf Schumacher (Williams).

Inanılmaz nostaljik geldi bana. Alesi'nin ve Hakkinen'in son demleri. Yüzü asık oturan Schumi, aslında 5 yıllık şampiyonluk serisinin başlarında. Button, patlama yapmayı 8 sene daha bekleyecek. Aradaki yıllarda o sene gride yeni gelen Alonso (ki hakkaten çok eleman tadında poz vermiş, ayrıca berbat bir saç kesimi) ve süperlisansını bile bu resimden bi hafta önce alan Raikkonen şampiyonluk tadıyor bile. Heidfeld ile Raikkonen, Sauber için baya iyi bir ikiliymiş aslında, bir de yedek pilot olarak Massa var arkalarında fotoda olmayan. Bir de potansiyelini bir türlü kullanamayan Jos Verstappen ve Arrows takımı var, özlettiler kendilerini.

Bir de anormal bir psikopat pilot çoğunluğu varmış o sene. JPMontoya, Villenueve, Schumi gibi belli başlı, futbol tabiriyle tekmeye kafa uzatan adamlar... Bir an üçlünün aralarında yaptıkları dalışları hatırladım. Schumi'nin, şampiyonluğu kazanmak için JV'nin üstüne kırışını, JPM'in Brezilya'da Schumi'yi geçişlerini... Enteresan kafalardı o kafalar.

Bir de Fisichella niye baraj kuruyor, bilen var mı?

2 Haziran 2009 Salı

Türkiş GP Zamanı

Bu kadar F1 yazısı yazdık hala haftasonu koşulacak Türkiye GP'si hakkında bişi yazmadık. Zaman az kalmışken biz de yazalım.

Hermann Tilke dizaynlarından biri olan pist, takvimdeki nadir saat yönünün tersine koşulan yarışlardan. Yokuş aşağı ve yukarı hareketleriyle enteresan bir yapısı olsa da Türkiye GP'sini asıl özel kılan şey 8. viraj. Sezonun pilotlar tarafından keyifle beklenen yarışlarından biri yapıyor bizim yarışı aslında tek başına, o derece. Herkes araç ayarlarını ona göre yapıyor, yarış öncesi hep orası konuşuluyor. 

Üzülerek söylüyorum ki aslında bizim pistin başka da bir özelliği yok. Bir virajımız efsane, bi de son 3 viraj dikkat çekiyor. İki şikan içiçe gibi. O kadar. Maalesef. Evet belki bir Monza, Spa Francorchamps, Monaco olmasını bekleyemeyiz haliyle. O zaman takvime son senelerde eklenen yarışlarla kıyaslayalım bizimkini. Malezya sıcaklığı, yağmurları ve tribünleriyle anılıyor. Singapur gece yarışı zaten, yeri bambaşka. Çin GP'si aslında biraz sönük bu konuda, bir tek start düzlüğündeki enteresan yapısı var. Bir de ilk 3 virajları enteresan. Bir de Bahreyn GP'si var, daha henüz heyecanlı bir yarış izleyemedik orada. Bu sene Güvenlik Aracı'nın girmediği tek yarıştı Monaco'ya kadar. Bir de Valencia var, ilk yarışları ne kadar sıkıcı geçse de sokak yarışı, yani her an patlamaya hazır. Tekrar bakılınca aslında bizim yarışın ortalama bir pist olduğunu düşünebiliriz. 

Ama ciddi bir seyirci problemimiz olduğu belli. Evet belki cuma antremanları önemli değil ama sıralama turlarının performansı da ondan iyi değil maalesef. Ama asıl ölçüt olan yarışta bile sınıfta kalıyoruz. Ilk senelerde hem sponsorların bedavaya dağıttığı biletler hem de meraktan dolan tribünler son 2 senede pek aynı seviyede kalamadı. Burada iki faktör önemli. Birincisi biletlerin pahalılığı. Piknik yaparak yarış izlemek isteyenler bile 90 Yetale ödüyor, kralından izlemek istiyorsanız 700 kafa çıkmak lazım. Dememe gerek var mı, beleş bilet yoksa ben bile gitmiyorum. Ikinci sıkıntı aslında bir yanlış anlamadan dolayı. Yarışa gidince önünde olmadığın yerlerin adam gibi takip edilemeyeceği düşünülüyor. Bir 2006'da bir tek kez gittim yarışlara, o da çok güzel bir deneyimdi. Önümdeki ekrandan gayet güzel bir şekilde yarışın göremediğim kısımlarını takip etmiştim. 

Biraz da pistin "hiçliğin ortasında" olmasına rağmen akıllara zarar bir trafik olması. Sabancı Üniversitesi mezunu olarak Kurtköy'ün arka yollarını bilmeme rağmen sıkıntı çekmiştim. Bu konuda tam bir 2. Olimpiyat Stadı vakası. Bu tip şeylere aklımız çok ermiyor galiba. Neyse...

Biraz da yarışsal olarak bakalım piste. Massa'nın çok ciddi bir üstünlüğü var, 4 yarışın 3'ünü kazandı. Ilk yarışı ise o zamanların Mclaren pilotu Raikkonen kazanmıştı, yani Ferrari pilotları dışında burayı kazanan biri yok henüz. Önemli psikolojik bir avantaj bu. Monaco'da performansı ciddi bir şekilde artan Ferrari, sevdiği bir pistte yılın ilk galibiyeti için acayip bastıracaktır. Enteresan bir şekilde her takım çok iddialı açıklamalar yapıyor bu haftasonu için. Renault ciddi bir atılım yapacağını tekrarlıyor, çift katlı difüzörünü ilk kez yarıştıracak olan BMW Monaco kabusunu geride bırakmak istiyor, bir başka Monaco hüsranı Toyota da iddialı. Red Bull ve Italyan kardeşi de önemli aerodinamik yeniliklerle fark yaratmak istiyor. Brawn da sessiz sedasız geliyor ama onların iddiaları duruşlarında. 

Benim tahminim Ferrari ile Brawn'ın arasının çok daha az olacağı, hemen arkalarında da bir Renault-Red Bull çekişmesi. BMW de şapkadan tavşan, yarıştan puan çıkarabilir. Bu haftalık iddaa köşemiz de bu kadar. (Bir süredir iddaa'daki F1 hakkında yazmak istiyorum aklıma geldi).

Daha çok konuşulur bizim üzerimize de gün bitti napalım. Yolu sevgiden geçen herkesle elbet bir gün bu blogda buluşmak üzere....

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Sürprizlerle Dolu Monaco

En başta 100 post indirmişiz, bu da 101. Okuyan seven herkese hayırlı uğurlu olsun, teşekkürler.

Gelelim asıl olaya. Tatilde ve bilgisayarsız olduğumdan sıralama turları hakkında yazamadım, onu da hemen buraya iliştireyim. En büyük sürpriz Ferrari oldu benim için, bu derece bir performans açıkçası hiç beklemiyordum. Neyse ki Christian Horner gibi havuza atılan kişi olmadım ama yazdıklarımın tersi çıktı. En azından bu noktada. Red Bull ise, tahminlerimize uygun olarak, Vettel'i pol pozisyon için hafif yolladı piste. Ama Kamikaze Nakajima, Vettel'in bütün planlarını cumartesiden rezil etti. Üstüne bir kötü çıkış, bir Ste Devote spini derken zaten bekleneni veremedi genç Alman. 

Aslında haftasonu, Q1 ile bomba gibi bir başlangıç yaptı. 2 Toyota, 2 BMW ve Hamilton'ın elendiği bir Q1 bir daha görür müyüz bilmiyorum. Ama kesinlikle Toro Rosso ve Force India'ya yaradı bu durum. Buemi, 11. cepten kalkmayı hakkederek aslında beni heyecanlandırmıştı. Ama Piquet'nin aracını kepçelemesiyle biten olay ile yarış dışı kaldı. Hayal kırıklığı. 

Gelelim öndeki mücadeleye. Sürprizlerin takımı Ferrari, 2 ve 5'ten start alacaktı ve Raikkonen'den çok agresif bir start bekliyordum açıkçası. Button'a karşı hem hafif bir ağırlık hem de KERS avantajı varken Ste Devote'de ciddi bir çekişme, belki de bir çarpışma, ardından bir zincirleme kaza, Güvenlik Aracı, hatta ikinci bir start bile bekliyordum. Ama Kimi o kadar kötü bir çıkış yaptı ki, Button'ı zorlamayı bırak daha da ağır ve KERSsiz Barrichello'ya bile geçildi. Aslında zaten o anda kazanmıştı yarışı Button. Barrichello, arkadakilerin temposunu ayarlarken Button bastı gitti ve bi daha da arkasına bakmadı. 

Bir sürpriz de genel anlamda oldu. Geniş ön kanatlar, yakın giden takımlar derken kazalar ve Güvenlik Aracı periyotları bekliyordum ama hiçbiri gerçekleşmedi. Yarış genel olarak Schumacher yıllarındaki pist üstü heyecandan çok pit stop stratejilerinin getirdiği heyecanların yaşandığı yarışlara benzedi. Massa, Webber ve Rosberg'in taktik savaşları özellikle görülmeye değerdi. Taktik dehası Ross Brawn'un Barrichello'yu Raikkonen'in önünde tutma çabası da ayrıca takdire şayandı. Sonuçta Ferrari, Brawn'ın arkasından ikinci takım olarak çıkmayı başardı Prenslikten. Acaba bu yukarıya taşınan performans kalıcı olabilecek mi Italyan takım için?

Bunun dışında not edilmesi gereken iki durum daha var aslında. Birincisi Fisichella, Bourdais'in hemen ardından 9. oldu. Force India, ikinci senesinde de Monaco'dan puan çıkarmaya çok yaklaşıp başarısız oldu. Hintliler, hala tarihlerinin ilk puanını bekliyorlar. Mallya, 2010 Hindistan GP'sini kazanma planını revize etmesi lazım sanki. 

Öbürü de Monaco GP'sini kazanmanın verdiği mutlulukla Button'ın aracını yanlış yere parketmesi. Ve sonra seremoni yapılacak yere kadar koşması. Eminim oraya aracıyla gitse bu kadar keyif alamazdı, herkesle yakın kontak içinde, atlaya zıplaya gitti. Bütün o atmosferi teneffüs etti. Bu arada katılacağı Londra Triathlon'una da antreman yapmış oldu.

Monaco ile ilgili daha yazılarımız olacaktır ama iki hafta sonra sıra bize geliyor. Türkiye GP'si kapıya dayandı. Aynı zamanda Serhan Acar'ın da müjdelediği gibi F1 Racing Türkiye tekrar yayın hayatına başlıyor. Magic is in the air!

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Monaco da Güzel, Kafam da

"Monaco Grand Prix'sinde kazanmak için yarışıcam. Ama podyuma çıkarsam da çok üzülmem."

Kimi Raikkonen
5 yarıştan sadece 3 puan aldığını unuttuğu anlardan

12 Mayıs 2009 Salı

Massa vs Benzin-Gate


Ferrari bu sene belli ki çok sorunlu; yazmaya başladık, bir post doldu taştı, ikinciyi yazmak zorunda kaldık. Ama hala yeni sorunlar ortaya çıkıyor. 

Ispanya GP'sinin son turlarında yaşanan "benzin-gate", aslında incelenesi bir durum. Ferrari, şampiyon olduğu yıllarda bile dayanıklılık sorunları yaşamıştı. Ama hızıyla arayı kapıyor, yine başa güreşiyordu. Bu sene hız çok açıkça yok. Dayanıklılık yine yerlerde. KERS sistemini kullanan ender takımlardanlar ama performansa yardım etse de dayanıklılıktan götürüyor. Çift difüzör çözümü daha oturmuş değil. Bir de şimdi benzin sorunu eklendi. 

Sıralama turlarından Felipe Massa 4. olmuş ve küçük çaplı bir sürpriz yapmıştı. Bir de benzin yüklerinde önündekilerden daha ağır olduğu ortaya çıkınca tifosilerin mutluluğu artmıştı: Acaba kabus sonunda bitti mi? Brawn'lardan çok daha fazla tur atacaktı Brezilyalı ve eğer o zamana kadar onlara ayak uydurabilirse pitlerde geçebilirdi. Ama Brawn'lardan hemen sonra o da pite girince herkes şaşırdı. Yarıştan sonra anladık ki Ferrari'nin benzin harcaması, Brawn'ınkinden çok daha fazla. Yani daha fazla benzin yükü ve ağırlıkla aynı mesafede yolu yapabiliyorlar. İşte Ferrari'nin faka bastığı an. Çözülmesi gereken ciddi bir sorun daha. Bununla beraber, benzin aktarım ünitesi normal çalışmayınca Felipe Massa'ya benzin tasarrufu emri verildi. Yapmazsa son turda aracı duracaktı; düşünemiyorum, yaşanabilecek en utanç verici durum heralde. Bunun yaşanmaması için Massa, ayağını gazdan çekti. Önce Vettel'e, 2 tur sonra da 15 saniye gerideki Alonso'ya geçildi. Tıngır mıngır giderken neredeyse Heidfeld'e bile geçiliyordu. Yarıştan sonra açık açık söyledi: "Bu sene benim için bitmiştir!"

Benzin sorunu Monaco'da çok üstünde durulması gereken bir durum olmayacak. Ama aynı zamanda Prensliğin dar ve virajlı sokaklarında KERS avantajlarını da kullanamayacaklar (tünele girerkenki an hariç). Formsuz Kimi, demotive Massa ve yetenekleri kısıtlı teknik ekip ile Monaco'nun sorusu şu olacak: Ne kadar daha kötü olabilir?

Hoşgeldin Sezon-u Avrupa

Ispanya GP'si, baş aşağı giden 2009 sezonunun en beklenen yarışıydı. Bütün büyük takımlar, yaşadıkları hayal kırıklıklarını bertaraf etmek için viagralarını almış gelmişlerdi. Sonuç: Brawn GP yine arayı açtı. Bu öküz gibi spoiler'dan sonra hikayenin başı ile sonunu birleştirelim. 

Sıralama turlarından sonra Brawn'lar 1-3 olarak güçlerinden birşey kaybetmediklerini, Red Bull'lar da 2-5 olarak geriye düşmediklerini gösterdiler. Peki ama P4? Oradaki isim sürprizdi; sonunda aşama kaydedip kendine geldiğine inanılan Ferrari'siyle Massa. Hem de diğerlerinden daha ağır bir benzin yükü ile. Kırmızılar bu sefer de Raikkonen'i Q1'de kaybetti ama napalım, alışıyoruz yavaştan. 1 sene oldu zaten Kimi yarış kazanmayalı. 

Barrichello, startla liderliğe oturdu. Massa da Vettel'i geçti, aslında burada da Vettel'in kazanma şansı bitti. Bütün yarış boyunca KERSli Massa'yı geçemedi, ta ki... Orası sonra. Bu sırada Trulli, Toro Rosso'ların ikisi birden ve Sutil, zincirleme bir kaza ile aradan çıktı. Hamilton da götü zor kurtardı arada, onu da alıyorlardı. 

Brawn, Ferrari yıllarında yaptığını Brawn'da yapmaya devam etti. Iki pilotu farklı strateji ile yarıştırdı ve yine Ferrari'deki gibi Rubens geride kaldı stratejisi yüzünden. Ben olsam patronuma fena küserdim, makus talihimin yaratıcısı sensin diye veryansın ederdim. Yine de Brawn, Ispanya'yı da duble ile kapamış oldu. Button 5 yarışın 4ünü kazandı. Red Bull'lar da 3-4 oldu, yani güçlerinden bir şey kaybetmedikleri açık. 

BMW Sauber'deki gelişme de gözle görülür (7-11) ama herkesin birleştiği asıl nokta, tempodaki en büyük artışın Ferrari'den geldiği. Peki en gelişmiş aracıyla naptı Italyanlar? Rezil oldu desek yeridir. Gözükmeyecek kadar geriden başlayan Kimi, bir ara hidrolik sorunuyla da yolda kaldı. Bir silik yarış daha. Massa'nın başına gelenler ise tam bir drama. 4. idi yarışın baya sonlarına kadar, ama canlı yayında telsiz üstünden bomba haberler geldi Massa'ya. "Felipe, yarışın sonuna kadar benzinin kalması için ekonomi yapman lazım", "Arka kanadımda Vettel varken nasıl yapayım, zaten elimden geleni yapıyorum...." Ilk defa bir radyo konuşmasının yarısında canlı yayından kaldırıldığını gördüm. Muhtemelen okkalı bir küfür salladı. Sonra da Vettel'e yol verdi. Neyse ki 5 tur kalmıştı ve arkasındaki Alonso 13 saniye gerideydi. Ama o kadar yavaşlaması gerekti ki Alonso'ya da geçildi, hatta Heidfeld'e bile geçilmek üzereydi dama bayrak sırasında. Hatırlatmakta fayda var; Massa'nın bu seneki ilk puanları. 5 yarış geçti. Brezilyalı yarıştan sonra manidar açıklamalar da yaptı: "Bu sene benim ve takımım için bitmiştir". Domenicali'nin verdiği aciz cevaplar da durumun vehametini gösteriyor.

Hamilton da Button'dan tur yiyerek 9. oldu ve puan alamadı. Heikki de yarış dışı kalmıştı. Anlaşılan büyük takımlara viagra yaramamış, hala aksiyon yarıda kalıyor. 

2 hafta sonra Monaco var, yatların hatunların yavaş virajların yarışı. Burada muhtemelen büyük takımların sıkıntıları daha bir göz önünde olacak. Brawn bu yarışı da alıp götürebilir. Ama belli mi olur, bir Panis daha çıkar (mesela Sutil, mesela Buemi) yarışı alır götürür... 24 Mayıs. Sonrasında da Türkiye GP'si. 

Yazı keyifsiz oldu ama yarış da keyifli değildi napalım, kusura bakmayın. 

30 Nisan 2009 Perşembe

Ferrari Alacakaranlık Kuşağı (Analiz)

5 senelik meyvesiz ama sıkı çalışmaların sonunda yüzleri güldürdüğü zamanlardı 2000'lerin başı, Ferrari adına. Jean Todt, 95 şampiyonu Michael Schumacher'i transfer ederken onunla aynı dili konuşan ve iyi anlaştığı teknik ekibi Ross Brawn ve Rory Byrne'ı da getirmişti. Üst üste gelen 5 pilotlar ve 6 markalar şampiyonluğu, o zamana dek tahmin bile edilemeyen bir başarıydı. 

2006'nın sonunda bu başarılı formül, yerini genç jenerasyonlara bırakma kararını aldı. Önce Schumacher, kazandığı Monza'dan sonra tifosilerin önünde ağlayarak sene sonu bırakacağını açıkladı. Sonra Ross Brawn, bir senelik balık tatiline çıkacağını söyledi. Ve de Rory Byrne da görevini asistanı Aldo Costa'ya bırakarak arka bir role geçti. 

Gelen yeni jenerasyonun başarısız olduğunu iddia etmek zor, 2007'de Kimi Raikkonen'in Ferrari'deki ilk senesinde şampiyon oldular zira. Ama o sene hala Jean Todt'un yarı aktif görevde olduğunu ve takımdaki etkisinin çok yüksek olduğunu unutmamak lazım. 2008'de artık aktif görevde değildi Todt. Yine de takım, rüzgar dolu yelkenleri ile çok iyi savaştı bütün yıl, ancak son yarışın son virajında kaçırdı şampiyonluğu. Fakat yeni jenerasyon için asıl sınav, 2009 yılı. Baştan aşağı yenilenmesi zorunda olan araç, tamamen onların elinde evrilen ilk araçtı ve ilk büyük testleriydi. Ve maalesef sonuç ortada, ancak 4. yarışta alınan 3 puan var elde. 

Bütün başarısızlıklar pist üstünde de değil. Geçen sene, son şampiyon Raikkonen'ın sadece 2 yarış kazanması nasıl açıklanabilir? Zor bir insan belki ama motive edilebiliyor muydu? F2008, doğarken ona uygun değildi ama teknik takım ona yeteri kadar yardımcı olabildi mi? Bunların üstüne Ferrari gibi nüfuzlu bir takım, bütün sene şampiyonlarının sporu bırakacağı haberlerini engelleyemedi. Baskı altında çatırdamaya başlayan bir takım imajı oluşuyordu Ferrari'de. Huzursuzluk heryerdeydi, hala da öyle. 

Takım patronu, takımın her an herşeyinden sorumludur. Kural değişiklikleri öncesi aracın baştan aşağı tasarımından, takım içindeki personelin uyum içinde olmasından, FIA ile ilişkilerden, herşey herşeyden. Stefano Domenicali ise, benim düşüncemde, bu ağır gömleği kaldıramıyor. Jean Todt var iken takıma kimse karışamıyor ve karışma isteği duymuyordu. Şimdi ise, Italyan tarzı politikaların dolup taştığı Ferrari'de, takımı herkes bir tarafından çekiyor. Luca di Montezemolo, artık takıma daha yakın. Michael Schumacher her yarışa geliyor. Jean Todt ise uzaktan, oğlu ve Massa'nın menajeri Nicholas Todt ile takım üstünde hala etkili. Alonso'nun menajeri bile yakınlarda. Domenicali'nin avantajı ise, Italyan milliyetçiliği ile kaynayan takımdaki Italyan patron olması. 

Şu andaki durumda F60 çok yavaş, aerodinamik olarak geride, KERS sorunlu, seneye kimin takımda olup olmayacağı belli değil. Sorun nerede, o da tam olarak bilinemiyor. Diffuser olayında geride kalan takımlardan olan Ferrari, yeni difüzörünü Ispanya GPsinde tanıtacak. Ama yeteri kadar bir gelişme olmazsa şimdiden 2010 sezonunun aracına yoğunlaşılacağı söyleniyor; hoş, Domenicali bunu reddediyor ama Ferrari artık dedikoduların merkezi durumunda. 

Ferrari'nin Adnan Polat'ı Luca di Montezemolo, yakında teknik direktörü Domenicali'yi sallayabilir. Raikkonen-Alonso değişimi, 2009 sezonunun harcanabileceğinden sonra şimdi de Michael Schumacher'in teknik direktörlüğe geçebileceği dedikoduları ağızdan ağıza yayılıyor. Çokbaşlılık, bokbaşlılıktır ve Ferrari de bunu yaşıyor şu anda. Cevap ne bilmiyorum ama Şahlanan At, bir süre şahlanamayacak orası belli. 

28 Nisan 2009 Salı

Avrupa Sezonu Öncesi Son Çıkış

Sıcaklar altında, şeyhler önünde, yağmursuz/güvenlik araçsız, sonunda gazlı meyve suyu olan bir Formula 1 yarışı izledik haftasonu Bahreyn'de. Neredeyse bütün aksiyon ilk turda oldu zaten, sonrası 3-4 sene öncenin pit stop taktikleri ile dolu yarışlarına benzedi. 

Toyota'lar hafif ve önde olmanın avantajını kullanamadılar, çok bekledikleri ilk galibiyeti alamadılar. Nedense sıralama turlarındaki başarılarını bir türlü pazar gününe yansıtamıyor Japon takım, en büyük sorunları bu bence. Vettel'in yarışının akıbeti zaten ilk virajda belli olacaktı, aynen de öyle oldu. Elinde avantajlar (ağır benzin yükü sayesinde fazladan atacağı turlar ve buna rağmen çok hafif Toyotaların arkasında 3. başlaması) ve dezavantajlar (ağır benzin yükü ile yavaş kalkma ihtimali ve ağır aracın lastikleri fazla aşındırması) vardı. Startta yapması gereken sıra kaybetmemekti, özellikle de Button'a. Ama işte o kritik yeri kaybetti startta, sonra da hep Button'ın arkasında kaldı. Böylece Jense de bu sezonki 3. yarışını kazandı. Yine de belli ki Brawn, ilk yarışlardaki kadar önde değil herkesten. Hele de Avrupa sezonuna herkes ciddi yeniliklerle girecekken onların geliştirme yarışında atacağı adım, şampiyonadaki kaderleri için çok ciddi bir gösterge olacak. 

Hamilton özellikle startta bir anda parladı, sonra da asıl yerine çekildi. 4.lük yine de iyi bir yer onlar için, Mclaren gittikçe geliştiriyor kendini. Özellikle de sezonun ikinci yarısı yarış kazanma potansiyeline ulaşacaklar gibi. Yine de şu anda bir tane Brawn'ı geçmek bile önemli bir başarı. 

Silver Arrow'ların ezeli rakibi Şahlanan At'lar da ilk puanlarına sonunda ulaştılar; biraz ite kaka da olsa... Luca di Montezemolo bile gelmişti Bahreyn'e, ki çok yaptığı bir şey değildir. Ona rağmen neredeyse ilk virajda Massa ile Raikkonen birbirlerini yarış dışında bırakıyordu. Massa yeni bir burun için pite girmek zorunda kaldı ve yarışı o anda bitti ama neyseki Kimi 6.lıkla 3 puan aldı ve Ferrari'yi tarihinin en kötü sezon başlangıcı rekorundan kurtardı. Onlarla ilgili analizi yazmaya da başladım, o da yakın zamanda gelecek inşallah.

Ilk turlarını lider götürdüğü yarışta 7. olan Timo Glock ise Mark Webber ile beraber bir başka hayal kırıklığı. Heikki Kovalainen de. BMW'lerin ikisi de. Hele ki BMW... Yarışı son iki sırada tamamladılar, hem de Nakajima hariç herkesin bitirdiği bir yarışı. Bu utançtan sıyrılmak için Avrupa sezonunda çok ciddi atılımlar yapmaları lazım. Nakajima ise yarışı bitiremeyen tek pilot olarak görevini yerine getirdi...

Herkes artık önündeki maçlara bakacak, zira Doğu Turu bitti. Arkada kalan bütün büyük takımların beklediği Avrupa sezonu 10 gün sonra başlıyor. Ferrari'nin Ispanya'da yarıştıracağı yenilikler yeteri katkıyı yapamazsa bu seneyi bırakıp şimdiden bir sonraki seneye hazırlanacağı dedikoduları var. BMW de çok ciddi aero atılımları yapacağını ilan etti şimdiden Ispanya'da. Mclaren zaten gelişme sürecine başladı bile. Brawn cephesi ise oldukça sessiz, onların yapacakları karşı hamleler de aynı şekilde önemli. Türkiye GP'sine ise 3 yarış kaldı!!!

23 Nisan 2009 Perşembe

Ferrari Alacakaranlık Kuşağı (Kronoloji)

Uzun zamandır beklenen post geliyor sonunda. Geçen senenin Markalar Şampiyonu, 21. yüzyılın en başarılı takımı Ferrari'nin 2009'daki büyük çöküşünün arkasındaki sır perdesini aralıyoruz!!! Az sonra...

Bu seneki sıkıntılar aslında geçen sene başladı Ferrari'de. Son ana kadar devam edilen, çok ateşli bir rekabette Markalar Şampiyonluğu kazanılıyordu ama son yarışın son virajında Pilotlar Şampiyonası'nı Hamilton'a kaptıran Massa'nın gözyaşları, o zamanki umudun boşa çıkmasıydı. (Bu noktada sizlere F1.com'daki yarış videolarını kesinlikle tavsiye ediyorum, inanılmaz güzel ve heyecanlılar; kaçırmayın). Son viraja kadar yarışan takım, bu sezon gerçekleşen çok ciddi kural değişikliklerine tam da konsantre olamadı, zira son ana kadar o kanat bu beygir hala debeleniyordu. Kural değişikliklerine karşı yapılan yeterli olmayan çalışmalardan gelen sinyaller de hiç iyi değildi. Takımdan yetkililer bile bir süre sonra inkar edemez hale geldi: Ferrari, KERS'i bir türlü geliştiremiyordu. Bu sene için opsiyonel olan sistemi, sezon başında kullanmayacakları da söyleniyordu hatta. Sonra araç tanıtıldı, yeni sezon testleri başladı ve Ferrari, en hızlı araba ilan edildi. Şahsen ben arada ne olduğunu anlamadım, iki gün önce ağlayan takım şimdi "şunlar belki rakibimiz olabilir" diye rahat konuşuyordu. 

Asıl sallanan ise ezeli rakipleri Mclaren'di. BMW ile kıran kırana savaşacakları tahmin ediliyordu pundit'ler tarafından. Sonra, martta tanıdık bir isim bir anda moralleri bozdu. Brawn GP, Ferrari dahil herkese bir nanik çaktı ve gridin en hızlı aracı oluverdi. Hani şu 2 hafta öncesinde batan takım. Bazıları gözlerine inanamayıp "yok canım az benzindir, yok canım sponsor arayışıdır" dedi, bazıları ise alt çenesini yoldan topladı.

Neyse yaz tatili bitip bütün çocuklar okula döndü sonunda, elde yaz ödevleri ile. Ferrari, o bilinmeyen arada KERS ile ilgili sıkıntılarından kurtulmuş ve Melbourne gridinde yeni sistemle yer almıştı. Sıralamada 6-7. sıraları alan Kimi ve Felipe, cumartesi akşamı herşeyin çok iyi olmadığını ama ertesi gün yarışta avantajlı olabileceklerini söylüyorlardı. Bilselerdi ki Massa'nın bu 6. başlangıç pozisyonu, yazıyı yazdığım şu gün hala geçilebilmiş değil, belki de Melbourne'den direkt eve dönerlerdi. Pazar günü de hiç bekledikleri gibi geçmedi. TRT'nin çoğunu gösteremediği yarışta iki Ferrari de hem tempo olarak yavaştı, hem de dayanıklılık sıkıntıları ile yolda kaldılar. Hemen bir sene öncesine, Avustralya 2008'e dönelim. O yarış bittiğinde de Ferrari puan alamamış ve dahası iki motor arızasıyla rezil olmuştu. Nolursa olsun, bu seneki daha kötü bir sinyaldi. Çünkü araç hem dayanıksızdı (gecen seneki gibi) hem de yavaştı (ki asıl sorun buydu). Aynı motoru kullanan Toro Rosso ile 2 pilotuyla birden puan alıyordu. Işlerin iyi gitmediği aşikardı ama olmayacak iş değildi. Malezya'da herşeyin düzeleceği ve sihirli değneğin aslında ellerinde olduğunu düşünüyordu takım, bir de şu diffuser olayı açıklığa kavuşsa... 

Malezya'da da işler çok yolunda gitmedi. Hem de daha cumartesiden... Massa, ilk sıralama seansında nasılsa yeteri kadar iyi bir tur atıp takılıyorken, bir anda 16.lığa inip oracıkta kalıverdi. Ilk defa bir Ferrari, sorun yaşamıyorken Q1'de takılmıştı. Tek açıklama yine Felipe'den geldi: "Eskiden çok hızlıydık, rahat geçiyorduk, artık herşeyi buralarda bile kendimizi salmamamız lazım". Pazar günü gümbür gümbür gelip yarışı kafasına göre bitiren yağmur aslında, birilerine de süper bir kıyak geçmişti. Keza yarış tekrar başlasaydı Kimi Raikkonen, başlayanlar arasında olmayacaktı. Button ve diğer herkesin arabasının içinde beklediği 40 dakika boyunca Kimi üstünü değişmiş dondurmasını yiyerek takılıyordu. En başta çok eleştirilen Finli'nin, KERS sisteminin zaten bozulduğu ve başlayamayacağı sonra anlaşıldı. Bir rezalet, yağmur sayesinde sessiz bertaraf edilmişti ama Sepang'dan da puan çıkmadı. Çin öncesinde Ferrari, her ne kadar performans avantajı sağlasa da henüz güven kazanamayan KERS'leri kullanmayacağını açıkladı. Görünüşe göre Massa her hafta daha cesur çıkışlar yapıyordu bu arada; "Araç zaten yavaştı, iyice yavaşladı KERSsiz, işimiz tamamen şansa kaldı". O şans da Felipe'nin yanında değildi, ilk defa elle tutulur bir performans sergilerken (13.lükten başladığı yarışta 3.lüğe çıkmıştı) bu sefer de elektronik bir hata aracı kapatmış, Güvenlik Aracı periyodunda Brezilyalı kenara çekivermişti. Raikkonen'in savaşı ise ilk 10'a girmek içindi. Yani an itibari ile Ferrari, 3ün birini bile bulmuş değil. 

2008 Markalar Şampiyonu Ferrari, Katar GPsi öncesi puan alamamış iki takımdan biri. Sıralamanın sonunda Force India'ya eşlik ediyor. Bu, işin kronolojisi. Sırada kişisel yorumlarım ve analizlerim var. 

6 Nisan 2009 Pazartesi

Efsane Yagmur Yarislari

Bu pazarki Malezya GP'sinden sonra aslinda bu listeyi yapmak farz oldu. Okay Karacan, uzun zamandir bu kadar heyecanli yaris izlemedigini de defalarca tekrarladi ama bu muhtemelen seyirciye yarisi satma gudusunden kaynaklaniyor. Heyecanli yarislari son iki sene cercevesinde bir de yagmur secenegi ile kisitladik mi ortaya cikan liste:

2008 Italya Monza:
Italya'da tifosiler uzun zamandan beri bu kadar islanmamisti. Sampiyonanin onde giden ikilisinden Massa 6. Hamilton 7. olmustu, galip ise belki de gelecegin Dunya Sampiyonu. Sebastian Vettel, Italyan'larin kucuk takimi Toro Rosso ile yarisi kazanirken bize unuttugumuz Alman-Italyan milli marslari ikilisini dinletmisti. Podyuma ona eslik edenler Heikki ve Kubica. 

2008 Britanya Silverstone:
Ilk sezonunda kazanamadigi evdeki yarisini, Hamilton, ikinci sezonunda kazaniyordu ama yarisin hikayesi bununla bitmiyor tabi ki. Gokten inen sel ile beraber her taraf ucusan araba kayniyordu. Hamilton'in en buyuk rakibi Massa ise yaris boyunca attigi 5 spin ile gunun dalga konusu. 

2007 Avrupa GP: 
Start aninda bastiran deli yagmur, ilk tur sonunda herkesin pite girmesine sebep oldu; iki kisi haric. Birincisi pit cikisina kadar gelip aracin kontrolunu kaybeden ve piste geri kayan Kimi Raikkonen, oburu de kariyerinin ilk yarisina zaten yagmur lastikleriyle ciktigindan dolayi ihtiyac duymayan Spyker'dan Winkelhock. Sonrasinda sirayla ilk virajdan disari kayan araclar, arac temizleyen bir vince carpan Hamilton ve sonunda Massa'yi iterek yarisi kazanan Alonso. Daha ne olsun?

2007 Japonya GP Fuji Speedway:
Yagan yagmurdan dolayi Guvenlik Araci arkasinda baslayan yarista, Alonso spin atip yarisdisi kalmisti. Raikkonen, kor bir atakla disaridan Coulthard'i gecip 3.luge yukselmis ve iki yaris sonra gelecek sampiyonlugu icin pozisyon almisti. Guvenlik araci arkasinda 3. giden Vettel, 2. giden Webber'e carpmis ve bugunun takim arkadaslarinin arasina hisim girmisti. Hamilton'in caylak yilinda kazandigi son yaristi ayni zamanda. 

Sen Busun Sepang


Her pistin bir karakteri vardır, Monaco caddeleriyle, Albert Park sezona başlamasıyla, Türkiye 8. virajıyla, Singapur gece olmasıyla ünlüdür vs... Sepang'ı güzel kılan da iki uzun düzlüğü ve yağmurları. Zaten bütün hafta yarışın geç saatte olmasıyla ilgili pilotların yaptığı şikayetlerin yarısında o da vardı; eğer yağmur yağarsa görüş çok düşer! Ve beklenen oldu. 

Yaris aslinda gecislerin bollugu ile dikkat cekiyordu ilk dakikalarda. Kubica, startta geride kalmis; Alonso, agir araciyla arkasinda konvoy olusturmus ve herkesi birbirini kovalar duruma gecmisti; bu da en cok muthis starti ile Rosberg ve Button'a yaramisti. 

Yaris ilerledikce yine herkes Ferrari'yi konusmaya basladi. Siralama turlarinda Massa'yi 16.likta birakan takim (zamaninin yeteri kadar iyi oldugunu zannettiler, durumu anlayinca yeniden tur atacak zamani kalmamisti), yaris sirasinda da durup dururken Raikkonen'e agir yagmur lastikleri taktilar. Radyodan agliyordu Finli; "My tyres are completely destroyed" diye. O kadar erken bir lastik degisimiydi ki yagmur gercekten yagmaya basladiginda da Kimi'nin hizlanacak kadar lastigi kalmamisti. 

Sonrasinda yagmur geldi, herseyi supurdu, bize de Okay Karacan'la Serdar Acar'in muhabbetini dinlemek dustu. Her ne kadar Karacan "bu yaris yillardir izledigim en heyecanli yaris" dese de maalesef kendisine katilamadim, bunun icin bir liste olusturup kanitlariyla cikicam karsiniza. Yagmur oldugunda yarisa belli bir heyecan katiyor ama bu sefer o kadar hizli heyecan seviyesini asip tehlike bolgesine girdi ki anlayamadik. Bunun disinda bir de TRT borcum var onu da yazicam. Eh artik bir de Ferrari Ozel yapmak sart oldu. Amma malzeme cikti bize, bi de aksam Antep-GS maci var. Blog basindan ayrilmicam galiba.

Yavastan siralamayi yazip kacayim ben o zaman simdilik; Button 2de 2 yapti, arkasindan Heidfeld ve yarisin yildizi Glock podyumu olusturdu. Trulli ve Barrichello takim arkadaslarini takip ettiler, 4. ve 5. sirada. Mark Webber, 6. sirada bitirerek Red Bull'daki potansiyeli yine gosterdi. Arkalardan gelen Hamilton ve startin saman alevi Rosberg puan barajini asan isimler oldular.