baros etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
baros etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Her Yöne 4-1 Kampanyası

Formalar henüz ıslakken yazayım aklımdakileri, taze taze. Galatasaray, bu sezon karşılaştıkları arasındaki en dişli rakibini de 4-1 yenerek 9 puanla lider an itibariyle.

Cangele ile maça baya hızlı başlamıştı aslında Kayseri ama Cangele bir süre sonra futbolu bırakıp anti-futbola geçince Kayseri'nin rüzgarı da dinmiş oldu. Maç sırasında üşenmedim twitter'a yazdım, Hakan Balta-Cangele ikilisinden biri ya sakatlanacak ya da kırmızı kart görecek diye. Maalesef dediğim tuttu, Hakan Balta sakatlandı maçın ilerleyen dakikalarında.

Makukula. Ligde böyle ikinci bir oyuncu olduğuna inanmıyorum, "Of Mice and Men"deki Lenny karakteri gibi biraz. Servet ve Gökhan Zan'ın ikisinin birden arasında çıktı ikinci yarıda bir pozisyonda, saygı duydum. Ama biraz fazla golcü çıktı, bizi sevindirdi. Itiraf edeyim, inşallah bu kornerden gol olmaz demiştik çünkü o pozisyon, bize aut gibi gelmişti. Ama bu tip toplar hep gol olur, en azından kendi kalelerine atmış oldular. Bu arada Tolunay Kafkas da "Cangele ve Makukula'ya bir şekilde top gelsin de hücum etmiş olalım" mantalitesiyle nerelere gelecek çok merak ediyorum.

Bu maç, Galatasaray'ın genel iyileri kötü, kötüleri iyi oynadı gibi geldi. Geldiği günden beri Hakan Balta'nın sessiz kahramanlığına hayranımdır ama bugün sakatlanana kadar aklı oyunda değildi. Cangele'yi çok kaçırdı, arkasını çok boş bıraktı. Kendi seviyesinin altındaydı bugün Balta. O çıkınca yerine Uğur'un girmesi, Volkan Yaman'ın bir daha forma yüzü göremeyeceğinin de resmidir. En yakın zamanda elden çıkarsak ve Caner'i alsak diyorum.


Sabri'yi de bir türlü sevemedim ama bugün güzel müdahaleleriyle gerçekten iyi bir oyun çıkardığını düşünüyorum. Bal yapmayan arıydı genelde, bugün bal bile yaptı! Aydın da saman alevi gibi parlayan oyununu olgunlaştırmış, sorumluluk alıyor ve takımı ileriye taşıyor. Bugünün en beğendiğim oyuncularındandı.

Baros'un, sanki yeni transfermiş gibi bir baskı var sanki üstünde. Koşuları yine oldukça hızlı ve etkili ama son vuruşlarda yavaş kalıyor, vurana kadar üstüne birilerini çekiyor. Ama kendine geldi mi geçen sene ki Baros'u izleyeceğimizi söylemek zor değil.

Dediğimiz gibi, ilk defa bu kadar dişli bir rakibe karşı oynadı Galatasaray. Ve Kayserispor, GS ceza sahasında bir kaç tane çok net kafa vuruşu buldu. Bunları başka takımlara vermek yüzde 90 gol demek. Yani baskı arttıkça GS defansının zaafları daha ortaya çıkıyor. Ama hücum hattı ise bu ligin en ciddi savunmalarından birine karşı bile rahat bir şekilde 4 tane gol buldu. Bu sezon GS'nin her maçına üst yazmak, o kuponda bir maç cepte demek gibi neredeyse.

Oyun dışı bir nokta çok hoşuma gitti takımda. Oyuncular, takım olmayı beceriyorlar. Mesela Hakan Balta'nın sakatlandığı pozisyonda herkes başına koştu, Elano'nun golünde herkes onun için çok içten sevindi. Gökhan Zan'ın maç sonrası açıklamaları da bunu kanıtlar derecede.

Bir de Elano'nun golü diyorum ve önümüzdeki maçlara bakıyorum hevesle.

16 Ağustos 2009 Pazar

GS 4-1 Denizli

Hava sıcak, eylüle kadar Ali Sami Yen nasıl olsa sayfiyecilerle doludur diyerekten ben de terlikle gittim maça. Belki herkes rahat bir modda ama tıklım tıklım tribünler; herkesin takımı izlemeye olan açlığı o kadar belli ki. Yenilmek yok akılda, kaç atıcaz var.

Galatasaray'ı bu sezon ancak Metalist Kharkiv taktiği ile yenebilirsin; ilk golü atıp uyuyan devi uyandıracaksan 85'ten sonra atacaksın ki fazla vakit kalmayacak. Netanya'dan sonra Denizli de aynı hatayı yaptı. 3-4 senedir küme düşmeme mücadelesi veriyor Horozlar, galiba bu sene işleri her zamankinden daha da zor. Maalesef anti-futbol vardı sahada, defans kabuğuna çekilelim, bulursak bir gol bulalım ve Çanakkale Geçilmez'i oynayalım. Ilk golü de buldular ama sonu iyi bitmedi onlar için.

Iki penaltı da penaltı, hakem de bunları vermiş. 4-1 yenmişsin. Ama hakemden hiç memnun kalmadım. Bu kadar sertlikle başa çıkamaması, kartlarını çifte standartla kullanması gerçekten çok sıktı. Bu akşamlık Deniz Çoban'ın adı, Gay in Black.

Bir de sürpriz yapayım, Kader Keita'yı eleştireyim. Hızlı, dikine oynayan, tehlikeli bir adam. Bir arkasında kaldınız mı yandınız. Ama pasa dayalı Galatasaray oyunları için fazla şahsi oynuyor. Özellikle ilk yarıda tam önümdeydi ve Uğur'a veya Barış'a çıkarması gereken bir çok pozisyonda çalıma niyetlendi. Çalımla adam da geçiyor ama bugün Denizlispor, Keita'yı değerlendirmek için tam bir çıta değil. Sezonun ilerleyen zamanlarında, daha ciddi defanslara karşı bu şahsi oyun, Galatasaray'ın bütün oynuna etki edebilir. Onun dışında ne kadar etkili ve tuttuğu zaman pozisyona bambaşka bir boyut katabilen biri, zevkle de izlemedik değil.

Ek olarak Kewell ve Baros'u genel oyunlarından daha aşağıda gördüm. Yine de belli bir seviyenin altına düşmeden görevlerini yerine getirdiler. Kewell zaten iki güzel penaltı golü de attı. Ama maç içinde nispeten daha silikti. Baros ise bir çok uygun pozisyona girmesine rağmen gol atamadı. Hele ilk yarıda altıpas içinden bomboş bir kafayı tam ayağının dibine vurdu, baya enteresandı. Aydın da kendini bulmuşa benziyor, güveninde ciddi bir artış var. Inşallah yıllardır beklenen patlamasını artık yapar. Peki Elano? Mide rahatsızlığı geçirdiği için bugün kadroda yoktu ama o da takıma monte oldu mu çok enteresan şeyler olacak gibi duruyor.

Şahsen bütün defans bloğunu tebrik etmek istiyorum, Rijkaard ile beraber. Goldeki Emre Güngör hatası hariç herkesin, görevini layıkıyla yerine getirdiği ve sezoniçindeki başarının çok önemli unsurlarından olan rotasyon için hazır olduklarını gördüğümüz bir maç oldu. Rijkaard'ı da cesurca bütün defansı birden değiştirdiği, rotasyonda bütün takıma ihtiyacı olduğunu gösterdiği ve gerçekten en hazır olana forma verdiği için tebrik ediyorum.

Daha önceki maç yazılarında da değindik, Galatasaray'ın saha içi disiplini yüksek bu sezon. Yine duran toptan gol var, bu sefer Arda golü atan oldu. Ama asıl önemlisi ikinci penaltının kullanımı. Belli ki bu takımın penaltıcısı Kewell. Keita yaptırdığı penaltıyı kullanmak da istedi. Bir yandan da maç sonrası yazılarında yazılmayan bir şekilde Barış da oradaydı, o da kullanmak istiyordu, hatta belki Keita'dan da fazla. Arda, ikisine de Kewell'ın kullanacağını söyledi. Keita belli ki çok dert etmedi (ki maç sonu demecinden de öyle anlaşılıyor) ama hemen penaltı ardından oyundan çıkan Barış, bu duruma içerlemiş. Hatta çıkarken kulübenin önündeki suyu ufaktan tekmelediğini gördüm sanki. Ama eminim siniri yatışıp mantıklı düşününce o da penaltı atma görevinin çok ciddi olduğunu ve orada öylesine karar verilmediğini anlayacaktır.

Galatasaray, sezon başından beri iyi sinyaller veriyor zaten. Bütün camia da hevesli ve istekli. MFÖ'den geliyor bu akşamın şarkısı: "Şampiyon biziz diyor Ali, attığımız gollerden belli".

9 Haziran 2009 Salı

uefa.com'dan TSL Sezonu


Merakla bekliyordum aslında bu yazıyı, uefa.com bütün ülkelerin sezonları hakkında bir preview yapmıştı ama sıra bize bir türlü gelmek bilmedi. Hatta Andorra ve San Marino gibi elemelerde bol gollü yenilgiler dışında adı sanı duyulmayan ülkeler bile yazılmıştı. Neyse ki sonunda muradımıza erdik. Bize kaldı bu yazıyı yorumlamak...

Türker Tozar tarafından uefa.com'a yazılan yazıda ilk dikkatimi çeken nokta Player of the Year bölümü oldu. Fabio Bilica'nın gerçekten iyi bir performans gösterdiğine itirazım yok, muhtemelen gerçekten ligimizin MVP'si olabilir ama bu yazıdaki kriterleri merak ettim. Türker Tozar kendi düşüncesini mi yazıyor, bir yerin analizini mi alıyor yoksa UEFA bir şekilde istatistik tutuyor da oradan mı seçiliyor? Sadece soru...

One to Watch için de aynı sorular geçerli olabilir aslında. Sercan Yıldırım da üstünde çok tartışma götürmeyecek biri olsa da kriterler nedir? Sonuçta bu UEFA'nın resmi sitesi ve oraya yazılanların hepsi bir kat daha önemli oluyor.

Mesela Surprise Package bence Sivasspor değildi. Geçen seneki performansları düşünücek olursanız çok da doğaldı bu seneki 2.lik. Aradaki tek fark büyük takımları da yenmeyi öğrenmeleri. Onun dışında tamamen karbon kopya bir Sivasspor gördük, görmek güzeldi ama sürpriz değildi. Benim için en beklenmedik takım, Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor'u oldu. Geriden gelip neredeyse Galatasaray ve Fenerbahçe'yi yakalayacaklardı. Bu arada yazıda geçen Sivasspor'un geçen sezonki 4.lüğünün de 2. ve 3. ile aynı puanda olarak olduğunu da hatırlatalım.

Sonra gol krallığı var. Burada sadece isim ve sayı verip geçmişler ama bence altı doldurulabilecek bir başlıktı bu. Keza yıllar sonra kendine gelen bir Baros, geç patlama yapan Taner Gülleri ve lig maratonunda Sivas'ı sırtlayan bir Mehmet Yıldız vardı burada.

Son iki başlık da enteresan. 18 takımın olduğu bir ligde, bir sezonda 38 teknik adamın çalışmasına herşeyden çok absürd denilebilir ancak. Ortalama 2'den fazla. Bu başlık ligimizin trajikomik durumunu yansıttığından belli ki, Türker Bey daha üstelemek istememiş ve nispeten düzgün bir alıntı ile bitirmiş yazıyı. Eğer sezonun en bomba alıntılarını oraya koymak isterseniz "sen git küçük Ahmet ile oyna" en başta gelebilir. Ne de olsa aslında yorumlarımızın asıl seviyesi bundan çok uzakta değil.

Bu da bizim lig değerlendirmemizimsi oluverdi...

Galatasaray'ın Geleceği

Galatasaray Futbol Takımı, orta vadede çok ciddi başlangıçlar yapmak üzere Haziran 2009 itibariyle. Belki yıllar sonra dönüp "taa o günlerde başlamıştı" diye anacağımız günler. Buradan etkenleri sıralayalım.

Galatasaray Teknik Direktörlüğü müessesi, bir süredir ciddi bir içe dönüklük yaşıyordu. Son 10 yılda sadece 2 istisna vardı hatta, biri Lucescu öbürü Gerets. Onun dışında 2. Fatih Terim dönemi, Kalli'nin gidişinde Cevat Güler, Skibbe'nin gidişinde Bülent Korkmaz, Hagi gibi aslında bu camiada adı zaten bilinenler vardı hep direksiyonda. Yani taze bir bakış açısı, beyaz sayfanın getirdiği karşılıklı saygı Florya'da varlığı az bulunan şeylerdi. Şimdi 3. istisna geldi takımın başına. Rijkaard, Lucesu ve Gerets'ten adı daha çok bilinen, yaşça daha genç ama daha önemli kupalar kazanmış biri. Tam da taze bir bakış açısı getirebilecek, futbolcuların seve seve saygı duyacakları biri. Kadro, aslında tam da böyle bir teknik adamın elinde yoğurulması gereken bir kadro. Galatasaray'ın efsane zamanlarından kalmış, takımda kemikleşmiş ve çok güçlü politik gücü olan oyuncuların hepsi gitti, en son Hasan Şaş ve Ümit Karan ile beraber. Yani sahadışı liderlik pozisyonu, uzun zamandır olmadığı kadar boş Florya'da. Oyuncu kadrosu da kabiliyetli olmasının yanında bir o kadar da genç. Düşünün ki Sabri, bu takımda bir Abi! Kewell, Baros ve Lincoln gibi yurtdışında ciddi bilinirlikleri olan yabancılar da var. Geçen seneki verimsizliğini atarsa, elde büyük işler başarabilecek bir takım var.

Bir yandan da Rijkaard hamlesinin Fenerbahçe'nin Roberto Carlos hamlesine benzeyen bir tadı var. Avrupa'da en üst seviyede bilinen bir adamı getirmek, bilinilirliği arttırmak, imaj kazanmak. Fenerbahçe bu hamleyi futbol hayatı bitmek üzere olan bir sol bek ile başardı, Galatasaray ise yaşı genç bir teknik direktörle daha ileri gidebilir. Rijkaard'ın adı, Galatasaray'ın bu yaz yapacağı transferlerde ciddi bir referans olacak. Kewell ve Baros'ta olduğu gibi bir anda hiç beklenmedik isimlerin bir sabah ansızın Florya'da ortaya çıkmasını bekliyorum açıkçası.

Kısacası önemli bir teknik adam ve yoğurularak çok iyi bir takım olmayı bekleyen oyuncu topluluğu var şu anda Galatasaray'ın elinde. 2000 ruhu denen şey, arasıra hep geldi gitti ama şu anda belki de bir 2010 ruhu oluşuyor.

Ve yukarıdaki 2010 ruhuna bir de başkent lazım: Yeni Ali Sami Yen. Bu sezon son kez Mecidiyeköy'de oynayacağız inşallah maçlarımızı, bir sıkıntı olmazsa 2010-2011 sezonunda da Aslantepe yollarında olacağız. Çok sevdik, çok tarih yazdık ama 13 senedir yüzlerce kere gittiğim stad artık eski havasında değil. Tribün önlerine konan camlar, Kapalı Alt'ın geliştirilmesi, tuvaletlerin yenilenmesi değil; bizim artık baştan aşağı yenilenmeye ihtiyacımız var. Rahat rahat stada girip çıktığımızda, devre arasında oturacağımız koltuğumuz olduğunda daha bir coşku ile maçı izleyip takıma sahip çıkacağız büyük ihtimalle. Babamın Fenerbahçeli olmasından dolayı Şükrü Saraçoğlu yenilenirken taraftar profilinin de nasıl yenilendiğini bizzat gözlerimle gördüm. Ortaya hem daha efektif ve baskı altına alıcı bir taraftar profili çıktı hem de bunun yanında parasını verip rahat rahat maç izleyecek bir taraftar profili de kondu. Buradan gelen gelir ise çok ciddi bir şekilde Fenerbahçe'nin çehresini değiştirdi. TT Arena ile birlikte, aynısını ve muhtemelen daha büyüğünü Galatasaray da yaşayacak. Bilet fiyatları ucuzlamayacak, tam tersine artacak bence. Doluluğun da aynı şekilde artacağını tahmin ediyorum. Yıllarca dolu stada oynayacak Galatasaray da böylece, bir yandan da kasası dolacak, marka değeri artacak, daha iyi oyuncular gelecek. Doluluğun artacağını da şuradan biliyorum: Şu anda sahayı aynı yerden gören iki kombine koltuktan ASY'deki girişi-tuvaleti-oturulacak yeri berbat olan 1400 TL iken, Kadıköy'deki düzgünü ise 900 TL. Bu şartlarda stadın bu kadar dolması bile mucize.

Heyecan içindeki takımını, heyecan içindeki bir teknik direktörle, yepyeni ve çok güzel bir stadda izlemek her Galatasaraylı'nın hayali zaten. Bunun startı da verildi, bu yoldan geri dönmemek gerek!

13 Nisan 2009 Pazartesi

Aidiyet vs Reaksiyon

Dun aksam bir ceza sahasinda iki takim karismis, obur ceza sahasinda bir kaleci tombala cekerken arada boyle bir goruntu de sahalara yansidi. Ozellikle Ali Okanci bu konu ustunde yorumunu belirtti. Basa sarip olayin kisa bir ozetini gecelim, sonra kendi yorumuma gelelim.

Ilk resmi koyan Bulent Timurlenk, Aceto'sunda. Oraya Ali Okanci'nin yorumu:

Materazzi ile Rui Costa'nın izlemesi normal, çünkü taşkınlığı yapan taraftar. Carlos ile Lincoln'ün izlemesine ise vahim mi desem normal mi desem bilemedim. Çünkü taşkınlık çıkaranlar kavga eden arkadaşları. Ayırma adına bile müdahalede bulunmayarak aidiyet duyguları olmadığını mı ortaya koymuşlar, yoksa bu salakları uzaktan izleriz ne bulaşacağız diyerek doğru olanı mı?!


Daha sonra kendi Penne'sine tasiyor, linkiyle aktariyorum. Yukaridaki futbolcularin aidiyet duygularini sorguluyor. 

Bir bakima katilmamak elde degil, gercekten her gun gunlerini, sahayi, deplasmanlarda odalari ve en onemlisi formayi paylastiklari arkadaslari kavgada iken onlarin izlemesi cok normal degil. Ama hemen hemen ayni sey basima geldigi icin o zamanki hislerimi anlatayim istedim. Olaya son derece yavas, her an bitti bitecek dusuncesi ile yaklastigimdan hemen mudahale etmemistim. Olayin varligina inanmamistim cunku, "ben top oynamaya geldim olanlara bak"ti benim icin. Kendi kavgama bile girmemis biri olarak hali sahada azmanlarla kavga etmeye hic niyetim yoktu. O yuzden Lincoln ve R.Carlos'u anliyorum. Onlar oraya kavga icin gelmemisler ve etmeyecekler. Her nasil arkadaslari orada kavga ile birseyleri ispat ediyorsa, onlar da etmeyerek birseyleri ispat etmeye calisiyorlar aslinda. Kavga nasil bir reaksiyonsa, bu da onlarin reaksiyonlari. Ben de olsam ben de kavga etmezdim, sularin yagdirildigi Fenerbahce macinin devre arasinda Kapali'yi terkettigim gibi. Siddete karsi sukunet de bir reaksiyondur, sesi de ayni derece cikar.

PS: O sirada santra yuvarlaginda Lugano ve Nonda haric neredeyse butun yabanci oyuncular vardi iki takimdan da. Mesela Baros'u net hatirliyorum. 

7 Nisan 2009 Salı

Antep Sofrasi

Blogun ana sayfada futbol kalmamis bile artik, bazi geri donusler lazim.

Galatasaray dun aksam kazandi Antep deplasmaninda, yazacaktim, basladim ama devami gelmedi. Antep'in ilk ve son 10 dakikalarda esen firtinasi haric genel olarak oyunun hakimi sari kirmizililardi. Uzun zamandir goremedigimiz istek, hirs ve duzen bu sefer vaki buldu Antep semalarinda. Hal boyleyken oyuncular degil top kosmus oldu. Guzel de oldu, seyir zevki yuksek, gol pozisyonu bol(umsu) bi 90 dakika izlemis ve pazartesi gecemiz senlenmis oldu. 

Baros'tan ozellikle sezonun ilk yarisinda cok hazmetmiyordum, ama sonradan gercekten iyi oynadigina ikna oldum. Ileriye atilan toplari tutan, takimi ileri tasiyan, suratli bir adam Cek yildiz. Dun aksam bence GS formasi altindaki en iyi maclarindan birini cikardi, hele bir pozisyonda kosarak butun defansi pesine takip kaleci ile karsi karsiya kalmasi muthisti. Ayrica PCLionFC'nin yazdigi gibi, Volkan Yaman'in aciklarini kapamaya calismasi da ne kadar hirslandiginin ve haftaici yaptigi "Sampiyonlugu istiyorum" demeclerinin palavra olmadiginin kanitidir. 

Daha once Arda'nin ustun performansina hayrandim ve cok takdir ediyordum. Kendisi artik kendini asmaya basladi, su an icin Arda'nin beni afallatan ozelligi bu kadar yuksek bir performansi nasil bu kadar uzun sure surdurebilmesi. Evet belki maclarin sonunda cok bitiyor ama bi sonraki macta hic bir sey olmamis gibi yine kendini paraliyor. Helal olsun, tek kelime ile... Kewell ile ikisi giderse bu takim cok sey kaybeder. 

Volkan Yaman'in gidisi ise gercekten bu takima kazandirir. Onun koridoruna salmislar Mehmet Yozgatli'yi, adam cirit atiyor. Acigini kapatmak, kademesine girmek icin butun defans kurgusu bozuluyor. Su adamin yerine Alpaslan'i denesen, veya Hakan Balta'yi yerine cekip Semih'i stoper oynatsan daha cok siritamaz ki! Hakan'in balta olmasi ne kadar laftaysa, Volkan'in yaman olmasi da o kadar lafta.

De Sanctis ve melekler dun aksam gercekten formdalardi. Onlar olmasa kesinlikle bir gol yemistik. Macla alakasiz nisanlim bile donup "onu ben bile atardim" dedi bir kac pozisyonda. Bu vesile ile Morgan'a ve koyundeki hemserilerine gecmis olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bazen hata yapsa da seviyorum bu adami...

Bu takim Lincoln'suz olabilecegini gosterdi kanimca dun aksam. Lincoln, super topcu, kaprisleri de cekilir; yani ben bu savasta Lincoln'cu de degilim anti-Lincoln'cu de. Ama ne olursa olsun artik arada bir sevgi kalmamistir ve Cassio'nun bu yaz ayrilisini heralde izleriz. Ama asil soru Bulent Korkmaz'in akibetinin ne olacagidir...

17 Mart 2009 Salı

Gec olsun Guc olmasin -1


Blog da bir cesit gazetecilik gibi, haberi zamaninda yazmazsan eskiyor. Aklimdaki iki post'u da, bir kac gun eskimelerine ragmen, yazmaya karar verdim. Birincisi Galatasaray-Trabzonspor maci ile alakali. 

- Trabzonspor'u bekledigimden daha iyi gordum acikcasi. Pozitif bir futbol oynayan, korkmayan, kotu gecen yillarina nispet yapan bir takim huviyetindelerdi. Beni son derece memnun etti bu goruntu. Yine de (GS gibi) onlar da tam anlamiyla galibiyeti hakkeden bi oyun sergileyemediler. Mac da hakkiyla berabere bitti. 

- Uzun zamandir stadlarda elektrik cikisli bir sorun yasandigini gormemistim. Ozlemisim. Bir de 61. dakika sovu guzel ama bu iki duraklama, rakibin isine yariyor. 

- Galatasaray'i ise neredeyse topluca ceza tahtasina koydum; bir tek Hamburg macinda oynamayacagi duyurulan Arda disinda. Bacagindaki delige ragmen mucadele eden, durmayan, alkisi hakkeden bir goruntu sergiledi. Bir yanim Arda'nin satilip sadece GS'nin degil butun dunyanin futbol efsanelerinden biri olmasini istiyor; obur yanim da Arda satilmasin hep izleyelim onu diyor. 

- Ben bu takimi seviyorum, milyonlarca kisi bir suru farkli takimi seviyor. Ama rakibe saygi ekseninde kurduk bu blogu. Bu demektir ki Baros'un degistirildikten sonra yaptiklarini burada degerlendirmek lazim. Baros'un Galatasaray sevgisini anliyorum, muhtemelen tribunlerden gelen bir tepki uzerine de reaksiyon vermis olabilir; ama rakip tribune donup armani gostermek/opmek tahrik unsurudur. Nasil Fenerli Selcuk Ali Sami Yen'e gelip 6 hareketi yaptiginda onaylamamissam bunu da onaylamiyorum. 

- Yaser Yildiz'a pazar gecesine kadar GS'nin kendi altyapisindan cikan oyuncular kadar sicak ve toleransli bakiyordum. Bunlarin hepsini kirmizi kartla oyun disina atti maalesef genc forvet. 4 dakikada bir oyuncu ile nasil boyle kanli bicakli olabilirsin? Yan hakem pozisyonda fazla heyecanlanmis ve hareketi oldugundan ciddi gostermis olabilir ama bu pozisyonda atilmasa 5 dakika sonra zaten atilacak hareketlerdi bunlar da. Kopruden onceki son cikistan cikmis oldu kendisi. Hele de Umit'in formsuzlugu, Nonda'nin hantalligi dusunulecek olursa Yaser' Baros'un arkasinda 2. forvet haline bile gelebilirdi bu takimda. Yazik...

- Bulent Korkmaz konusunda hala kararsizim, bir cok blogcu arkadasimiz kendisi hakkindaki negatif yorumlarini iletmis olsa da. Ligdeki direk rakibinle deplasmanda oynarken oyun kurucunu Hamburg macina saklamak cok akillica gelmese de, bu cezanin bir maclik oldugunu umuyoruz. Oynayan bir Lincoln hakkaten fark yaratabiliyor keza. Bence mantikli olani Lincoln ile baslayip skor 2-1 iken Mehmet Guven'i sokmak olabilirdi. Ama Mehmet Guven, herhangi zaman sokulabilecek bir oyuncu mu? Yerine niye Alpaslan'i sokmazsin mesela...

- Iki genc var oynamasini gormek istedigim. Biri Serkan Kurtulus. Hem oyuna sonradan girdigi Trabzon macinda hem de ilk 11'de ciktigi Bursa macinda (tam da emin diilim Bursa maci olduguna ama yersen) bence guzel oynadi. Onun sag bekte hem kendi hem takimin guvenini kazanmasi, gerektigi zaman Sabri'nin de daha efektif olarak kullanilmasina imkan verir. 

- Bir diger genc de Semih Kaya. Bugun Hurriyet'te Kewell ve Semih'e, Bulent Korkmaz-Servet Cetin-Emre Asik tarafindan hizlandirilmis stoperlik kursu verildigi yaziyordu. Umarim sertifikalarini persembeye kadar alirlar ama yine umarim Kewell 90 dakika stoper oynamaz. Ozellikle de Arda'nin oynamamasi ile beraber onu sol kanatta, sevdigi yerde gormek isteriz. Bu demektir ki Semih de ilk 11de cikacak. Insallah guzel bir performans gosterir de yeni bir yetenek daha kazandirilir Turk futboluna. 

Ceza tahtasina koydugumuz takimi insallah persembe aksami sevinirken gormek istiyoruz tabi ki. 

18 Şubat 2009 Çarşamba

Bordeaux'dan Sonra Kocaeli'den Önce


Sevmiyorum dakika saydığım maçları. Bir ara 2002'de Anfield'da Liverpool ile Mondragon arasında geçen maçın bir benzerini yaşayacağımızı düşündüm: De Sanctis vs Bordeaux. 0-0 beraberlik, yine de fena skor değil, hele de oynu gördükten sonra. Galatasaray'ın ne kadar durağan oynadığını Bordeaux karşısında çok açıkça gördük. Onlar akan bir futbol oynadılar, biz de olabildiğince durdurmaya çalıştık. Ilk yarıdaki kötü adam paylaşımı dışında da durdurduk aslında. Yapabildiğimiz kadar da atak yaptık. 

Yalnızzzzz... (En sevdiğim bölüm başlıyor) Baros'un ilk yarıda elle oynadığı diye sarı kart gördüğü pozisyon kesin penaltıydı, bakalım yarın nasıl bir ultimatom gelecek resmi siteden. Bunun yanında Harry Kewell, altı pas içinde kaçırmasaydı (tamam kaleci kurtardı) ne kadar farklı olurdu skor acaba? 

Geldiğinden beri küçük maçların gol kralı olarak baktığım Baros'u bu maçta acayip beğendim. Oynadığı ilk yarıdaki oynuyla, ikinci yarıda Nonda'nın yaptıklarına bakınca bir kez daha takdir ettim Çek forveti. Hoş, şimdi Skibbe övüyor televizyonda ama ben Nonda'nın teşekkür edilip şans dilenmesi gereken oyunculardan olduğunu düşünüyorum. 

Belalı bir sağ bekten sonra boş bir sol bekimiz de var artık. Hakan Balta olmayınca Volkan Yaman oynamasın diye 3'lü defansa dönüyoruz, anlamıyorum kusura bakmayın. O zaman Volkan niye kadroda? 

Şimdi kendi evinde gol yememe bombası Galatasaray'ın elinde. Eğer haftaya Ali Sami Yen'de gol yemezsek turu geçeceğimize inanıyorum. Hamburg da 3-0 yenmiş deplasmanda, rakibimiz belli oldu şimdiden, sıra bizde inşallah. 

PS: Wizard of Oz'u özlemişiz.

8 Şubat 2009 Pazar

3 Taraflı Bir Maç

"Hakemler hakkında konuşmak istemiyorum" bir klişe artık, "ama maçın önüne geçen hakemler" de artık bir klişe; bir türlü yazıya nasıl başlayacağımı bulamıyorum o yüzden.

Dün akşamki Galatasaray-Kayseri maçını her düşündüğümde, aklım Selçuk Dereli'ye geliyor ve başka bir yere pek gidemiyor. Henüz maçın tekrarını izleyemedim, yani Lincoln'ün ve Aghahowa'nın penaltı pozisyonlarını göremedim. Tribünden ikisi de penaltı gibi geldi ama TV başındakiler ikisi de değildi diyor. Peki Lincoln'ün ikinci sarı kartı? Herkes tarafından kuralların tamamen yanlış kullanımı olarak gösterilen, çok haksız ve geceye çok büyük bir sekte vuran o ikinci sarı kart. 

Oysa Galatasaray ile Kayserispor arasındaki maçı hevesle de bekliyordum, ligin iki güzel top oynayan takımı. Biri gol atmaya bayılıyor, öbürü de attırmamaya. Bir futbol resitali, mücadelenin en güzelini izlemeye gitmiştim Ali Sami Yen'e. Nonda da golünü attı, ona da sevindik ama sonrasında maçı iki taraf için birden katleden Selçuk Dereli vardı sahada sadece. Hemen hemen her kararında sadece yanlışları çalan, gereksiz yere büyük bir futbol potansiyelini çöpe atan bir Selçuk Dereli. Biz futbol izlemek istiyoruz, yani kasap futbolcunun atılmasını ama oynayanın sahada kalmasını istiyoruz. Futbolsever olarak futbolcu izlemek istiyoruz, hakem değil. 

Az önce 2. yarısını izlediğim Konya-Beşiktaş maçında, oyuna elinden geldiğince müdahale etmeyen bir Koray Gencerler'i izlerken aklım tekrar Selçuk Dereli'ye gitti. Taçları 30 cm yandan kullandırtmak için oyun durduran ama bariz faulleri çalmayan, hem oyuncuları hem tribünleri tahrik ettikten sonra açıklama yapmayan hakemler, maalesef artık Türk futbolseverlerin korkusu oldu. 

Ben yine de bu kadar tahrik altında olmalarına rağmen oyunu çirkinleştirmeyen Kayseri ve Galatasaray futbolcularına teşekkür ediyorum; kaldı ki bir de onların arasında bir olay çıksaydı o zaman gerçekten çok çirkinleşecekti gece.

Peki bir soru: Eğer MHK, Selçuk Dereli'ye düşük not verip onu haksız durumuna düşürürse verdiği kararların yanlış olduğunu da onamış olacak demektir, bu durumda GS tribünlerinin haklı ama küfürlü tepkisine nasıl ceza gelecek? 

Sevemedik sizleri hakem camiası kusura bakmayın, ama hala elimizden geleni yapıyoruz...


Not: Az önce IBB'li Mahmut da Lincoln gibi haksız bir şekilde atıldı. Maçların 11'e 11 biteceği günleri iple çekiyoruz.