1 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Red Bull Kendini Kanatlandırdı


Pistlere dönmenin heyecanı ve sevinci içindeyim. Nihayet Formula 1 hakkında tamamen performansa dayalı bi yazı yazmanın arifesinde, içim kıpır kıpır. Hemen başlıyorum dünkü Almanya GP'sinin yazısına.

Bu yarışın ana karakteri, protagonisti kesinlikle Webber. Ilk yarışında çıkıp Minardi'siyle 5. olan, pilotlar birliği başkanı olgun kişiye zaten kişisel sempatim hep vardı. Hatta ailem ve arkadaşlarımın da var, bi kere üniversitemize gelmiş ve bizzat benle yarışmışlığı var çünkü. Neyse kişisel hikayeler bir yana, gün onun günüydü. Ilk pol pozisyonunu ilk galibiyete çevirdi, daha ne olsun, yarış sonunda mikrofonunda duyulan çığlıklar boşuna değil. Startta zorlanacağı belliydi, sonuçta Barrichello'dan daha ağırdı ve ilk viraja uzun bir koşu onun dezavantajınaydı. Zaten ilk virajda da geçildi, hatta Brawn pilotunun üstüne kırıp bir pitten geçme cezası da aldı. Ama şansı 3. Kovalainen'in herkesi geride tutması oldu. Böylece ikili önde başbaşa kaldılar. Rubens, 3 pit stopunun işe yaraması için gereken farkı da açamayınca Webber için herşey kolay oldu. Vettel de bütün sıkıntıları aşarak 2.lik kürsüsüne çıktı ve Red Bull kanatlandı.

Madalyonun diğer yüzünde de performansı gittikçe Red Bull'un arkasında kalan Brawn var. Hem Ingiltere'de hem de Almanya'da gerilerde kalıp az puanlar aldılar. Button'ın önemli bir puan avantajı var hala, ama markalarda dipdibe geldi iki takım. Senenin geri kalanına renk geldi. Brawn'lar, çok alışık olmadığımız bir şekilde düz yolda zigzag çizdiler yarış sırasında, sanki formasyon turundaymış gibi. O derece ısı kaybı var lastiklerinde. Yani sezonun geri kalanındaki yarışların hangi sıcaklıklarda geçeceği önemli bir etken olacak şampiyonu belirlemede. Bir de Rubens Barrichello'nun açık ve net bir şekilde kendi takımını suçlaması var yarış sonu. Kol kırılır yen içinde kalır felsefesinden uzak bu sözler. Yine de Ross Brawn gibi bir taktik dehasının bu tip temel hatalar yapması gerçekten enteresan. Zaten ateşten lafları söndürmüş tecrübeli teknik adam, Rubens'ten özür dileyerek. Ama eminim kapalı kapılar ardında bu işin yapılış şekliyle ilgili ciddi bir zılgıt yiyecektir Rubens.

Şimdi de Ferrari ve Mclaren. Iki büyük de ciddi aşama kaydediyorlar henüz yarış kazanacak seviyeye gelmeseler de. Mclaren cumartesi günü ışıldadı ama Hamilton'ın ilk virajda lastiği patlaması herşeyi berbat etti. Tur yiyen tek kişi olarak bitirdi yarışı. Kovalainen ise yeteri kadar hızlı değildi ve başlarda 3. gittiği yarıştan sadece 1 puan çıkarabildi. Cumartesi günü geride kalan Ferrari ise Massa'nın podyumu ile ölü toprağını üstünden attı. Hız yerinde, ama dayanıklılık hala yeteri kadar iyi değil. Raikkonen, yine mekanik sebeplerden yarış dışı kaldı, puan alabilecek bir yerdeyken. Yine de iki takım da sezon başı kabuslarından uyanmışa benziyorlar.

Arada bir satır açıp Sutil'e değinmek lazım. Zira Force India gibi Formula 1'in fasulyeden bir takımında ciddi işler çıkarmaya devam ediyor. 7. pozisyondan yarışa başlaması ve bunu ilk 10'daki en ağır benzin yükü ile yapması çok büyük bir başarı. Yarışta da 4-5. sıraları zorlar bi durumdaydı, pite girerken de 2.ydi. Nolduysa bundan sonra oldu. Pitten çıkar çıkmaz Raikkonen ile yanyana geldiler ve Sutil, ön kanadından oldu. Bir pit daha derken geride kaldı ama gönüllerimizde yerini sağlamlaştırdı. Bir noktaya daha parmak basmak lazım, ikinci kere puan almaya çok yaklaştı ve Raikkonen'in darbesiyle hayalleri kül oldu (bknz geçen sene Monaco).

Webber ve Sutil'den sonra güzel bi performans da Rosberg'den geldi. Yetenekleri belli ama Williams, ona yeteri kadar iyi bir araç veremiyor. Verdiği zaman da bugünkü sonuçlar ortaya çıkıyor. 4.lük anasının ak sütü kadar helal. Nakajima'nın ise ne zaman takımdan yollanacağını hevesle bekliyorum. Formula 1 daha kaliteli pilotlara layık. Nelsinho ile Nakajima, sevmediğim bir eküri, zaten çokça da yazdım. Nelsinho'nun vaktinin sınırlı olduğu artık biliniyor, bu son yarışı bile olabilir. Darısı Kamikaze Nakajima'nın başına. Zaten bu ikili, Force India pilotları dışında henüz puan alamayan tek adamlar.

Buradan da Nelsinho'nun takım arkadaşına geçelim bari. Alonso yine çok başarılı bir sürüş ile Renault'sunu 7.liğe taşıdı. Fransızlar, aşama kaydediyorlar ama takımın da dediği gibi geçen sezonki sürprizlerini tekrarlamaları imkansıza yakın.

Bir muhtemel son yarış da Bourdais için. Toro Rosso pilotu, aslında çok potansiyelli olmasına rağmen iki sezondur bir türlü ısınamadı Formula 1'e. Yerine kim gelecek dedikoduları dönüyor. WRC şampiyonu Sebastian Loeb, vatandaşının yerine geçmek istediğini açık açık belirtti ama onların sezonu devam ediyorken zor. Belki sonraki senelerde. Ama bence, Raikkonen'in WRC'ye tam zamanlı geçişi kadar Loeb'ün de Formula 1'e tam zamanlı geçişi zor.

Iki haftaya hala nasıl takvimde kaldığını anlamadığım Macaristan yarışı var. Dar ve eski bir pist, yarışları da genelde sıkıcı geçer. Ama Red Bull - Brawn rekabeti bu durumdayken şampiyona açısından oldukça kritik bir yarış olacak. Bakalım Red Bull kazanıp arayı kapayacak mı, yoksa Brawn kazanıp Red Bull'un yelkenlerini indirecek mi?

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Toparlamaca

Arasıra oluyor bana bunlar, yazamıyorum yazamıyorum sonra hepsini toplayıp bir kerede yazıyorum. Okumak üzere olduğunuz post da böyle birşey.

- Wimbledon finalini açtığımız anda Roddick, kendisine ilk seti kazandıran puanı alıyordu. 4 saat sonra düğüne gitmek için son seti 10-10 bıraktığımızda iki finalisti ayıran hiçbir şey yoktu hala. Setler 2-2, oyunlar 10-10, hatta skor da 15-15'ti yanılmıyorsam. Tek enteresan şey, o ana kadar Federer, bir kere bile Roddick'in servisini kıramamıştı. Aldığı iki set de tie-break'ten. Roddick ise sadece 2 oyun kırabilmişti, aldığı her set başına bir tane. Bir yandan da çok ciddi bir ace savaşları vardı kortta. Biliyorsunuz artık, Federer finali kazanmış durumda ve tarihte en fazla Grand Slam kazanma ünvanını ele geçirdi. Ama olay o değil. Maçı, kilitlenmiş bir eşitlikte bıraktığım için çok mutluyum aslında. Çünkü artık o maç, kazanmak veya kaybetmek için oynanmıyordu; sonsuzluğa berabere devam edecek ama hiç bitmeyecek şekilde paketlenip yollandı benim gözümde.

- Rijkaard'ın müzikal zevkini de okumuş olduk bu hafta. Nirvana'dan Pixies'e, The Smiths'ten Sex Pistols'a çok ciddi bir müzik zevki var çikolata renkli Hollandalı'nın. Flying Dutchman da güzel bir gönderme yapmış bu habere. Kendisinden sonra Barcelona teknik direktörü olan Guardiola'nın Coldplay aşkını biliyorduk ama güzel oldu adam gibi müzik zevki olan birinin takımımızın başına geçmesinin. Şimdi GS'de oyuncu olmak vardı.

- Formula 1 sonunda pistlere ve sadece pistlere dönmeye başlıyor. Haftasonu Almanya GP'si var. Nurburgring'de rövanş zamanı hatta. Button, rüya gibi geçirdiği sezonda çok istediği "home" yarışını Vettel'e kaptırmıştı. Şimdi de Vettel'in evindeyiz, Button için ayrıca bir motivasyon olabilir. Göreceğiz. Her ne kadar Button ve Brawn bu seneyi götürüyor gibi gözükse de Red Bull ve Vettel'in işin peşini bırakmaması güzel. Yine de Brawn, aynı rekabetçi seviyeyi seneye de korumak istiyorsa olabildiğince erken şampiyonlukları kapıp 2010'a konsantre olmalı, çünkü büyük takımlar şimdiden o işe kolları sıvadı.

- Tour de France devam ediyor. Gol Atan Kaleye, bir ara değindi bu konuya ama henüz gerisi gelmiş değil. 4. günde uzun zamandır yapılmayan zamana karşı etap koşuldu, Astana kazandı. Armstrong ile sarı mayo arasında da saliseler kaldı. Hem de bu sefer takım kaptanı değil. Ilerleyen günlerde bu konuya da değiniriz.

30 Haziran 2009 Salı

Geri Gelen Yıldız: WRC


2000'li yılların ilk yarısında F1'de Schumacher dominasyonu vardı. Bazen çekişip kazanır, bazen de oyun oynarmışçasına galip gelirdi. F1 hayranlarının genel sıkıntısı, nolursa olsun Schumi'nin kazanacağı belliydi. Bu da yarışlardaki heyecan unsurunu kaldırmıştı. Düşen reytingler, Alonso-Schumi kapışmaları ve efsane Alman'ın yarışları bırakmasıyla tekrar tavan yaptı. 2007 ve 2008 sezonlarındaki son ana kadar nefes kesen Ferrari-Mclaren kapışmaları, haftasonları insanları ekran başına yapıştırıyordu, eskiden olduğu gibi. Nolduysa bu sene oldu, uzun süren politik çekişmeler ve Button-Brawn dominasyonu yine heyecanı düşürdü.
FIA'nın amiral gemisinde bunlar olurken ikinci önemli topu World Rally Championship (WRC), neredeyse tam tersi bir seyir izledi. Schumi'nin F1 dominasyonu devam ederken, WRC'de efsane pilot sayısı hiç olmadığı kadar çoktu. Carlos Sainz, Marcus Gronhölm, Colin McRae, Tomi Makinen gibi çok ağır toplar bir yandan; Petter Solberg, Seb Loeb gibi gençler öbür yandan. Yarışlar inanılmaz zevkle geçiyordu ve dünya çapındaki seyirci sayısı tavan yapıyordu. Alonso-Schumi çekişmesinin yaşandığı yıllarda WRC'de de Solberg-Loeb rekabeti vardı, efsaneler artık yarışmıyordu. Ama sonra...

Formula 1'in her yarışı birbirinden zevkli olduğu son 2-3 sene içinde WRC hızla gözden düştü. Yayınlar eskisi kadar iyi değildi, Loeb çok ciddi bir hakimiyet kurmuştu. Sene başında da Ford ve Citroen hariç fabrika takımlarının yarışlardan çekilmesiyle tam bir dip yapmıştı WRC. Loeb, ilk 5 yarışı da alınca üstüste 5. şampiyonluğu yolunda bütün yarışları kazanır mı acaba diye tahminler yapılıyordu. Yine sıkıcı bir WRC sezonu olmuştu 2009.

Öyle duruyordu en azından bir süre öncesine kadar. Loeb, 5te 5 yaptıktan sonraki 3 yarışta yarış dışı kaldı. Teknik arızalar, ciddi kazalar ve cezalar. Loeb, hiç de Loeb-vari davranmazken Ford pilotu Hirvonen ise ardarda galibiyetlerle gümbür gümbür geldi. Ve sonunda dün itibariyle Loeb'ün bir puan önüne geçti Polonya Rallisi bitince. Formula 1'in popüleritesi düşerken WRC yine eski günlerine mi dönüyor yoksa?

Markalar şampiyonasında hala Citroen önde; bunun için takım, ikinci pilotları Dani Sordo'ya minnet duyuyorlardır eminim. Sordo, Ford'un ikinci pilotu JM Latvala'nın hala önünde. Latvala, dün akıl almaz bir hata ile Polonya Rallisi'nin superspecial etabında yarışdışı kaldı ve kendisiyle ilgili soruları yine ortaya çıkardı. Genç Fin, ya çok iyi gidiyor ya da çuval çuval incir berbat ediyor.

Bu sezon 4 yarış daha kaldı. Finlandiya'da genelde Fin pilotlar üstündür çünkü Fin etapları takvimdeki en kendine has etaplar. Fazla hızlı, kör, atlamalı yollarda bir de sürpriz olacak bu sene: Kimi Raikkonen. Sonrasında Avustralya var. Çok ortada bir yarış. Daha sonra Ispanya; asfalt uzmanı Loeb, burayı bırakmaz. Wales Rally GB ise sezon finaline yakışacak heyecanda geçer bence.

Sonunda Hirvonen şampiyonluğa ulaşıp Loeb'ün hakimiyetine kırar mı bilinmez ama Formula 1'in serbest düşüşe geçtiği zamanlarda WRC, eski güzel günlerine geri dönüyor.

24 Haziran 2009 Çarşamba

SK Strikes Back


Serie A diyarından eyledim de geldim memlekete, baktım neler olmuş neler. Hap yapıp yutmaya çalışalım da günümüze geri gelelim:

- Kişisel bir not ile açayım, Italya'da iken rüyamda Galatasaray, Lyon'lu Fred'i transfer ediyordu. Sonra GS formalı Babel, bir maçta 3-4 kişiyi çalımlayıp uzaktan harika bir gol atıyordu. Hayırdır inşallah. Bu arada aklıma takıldı, GS'nin son siyahi oyuncusu kimdi? Song?

- En beklenmeyen haber Gökhan Zan. Herkes aynısını yazıyor zaten, yöneticilik başarısı ama sahadaki performansını bekleyip görelim. Yanlarına sağlam yabancı stoper alındı mı Emre Güngör ile Gökhan Zan, döne döne oynarlar gibi geliyor bana. "Rabbime sordum Cleveland dedi" misali, uefa.com'a sordum tamamdır dedi Zan transferi için. Zira bir transfer orada yayınlanıyorsa, tamamdır.

- Futbolda yurtdışına sarkalım biraz daha. Italya'da gönlümün attığı takım Livorno, Serie A'ya dönüş yaptı. Brescia'ya da bir sene daha Serie B yolları gözüktü böylece. Bordo beyazlıları alınlarından öpüyorum. Bundan sonra halı sahalara Livorno formamla arz-ı endam ederken yine başım dik olabilir.

- Wimbledon Nadalsız başladı ve devam ediyor. Yazı baskıya girdiği an itibariyle bir sürpriz yaşanmadı ve favoriler, favoriliklerinin keyfini sürüyorlar.

- Formula 1'de Ingiltere GP'si belki de son kez Silverstone'da koşuldu. Şu ana kadarki 7 yarışın 6sını kazanmış Ingiliz Button, o çok istediği ülkesinde yarış kazanma başarısına erişemedi. Hatta bu sezon ilk defa podyuma çıkamadı 6. olarak. Vettel ile Webber de duble yaptılar ve bu seneki duble geleneğini devam ettirmiş oldular. 8 yarışın 5inde kazananlar, duble ile kazandılar. 2 haftaya Almanya GP'si var. Bir not daha; Vettel'in kuru zemindeki ilk zaferi bu.

- Bir de Formula 1'in politik cephesi var. Artık geri dönüşü olmayan yolun kapısında FOTA takımları. Bugün son şans gibi gözüküyor, eğer bugün Paris'te FIA Başkanı Max Mosley ile FOTA ve Ferrari'nin başkanı Luca di Montezemolo'nun toplantısından da bir sonuç çıkmazsa bu iş bu kadar diyeceğiz gibi duruyor.

- Son bir not da spor dışı. Sansuresansur.org, Tutulma adlı bir videoyu yayınladı. Daha sonra Youtube'a da koydu ama belli ki bazı insanlar sansürlerini savunuyorlar. Youtube'a koyulan videoyu sakıncalı bulduklarını ileri sürüp kaldırtmışlar. Bazen içimden videodaki "dıt" sesini, "dıııııııııııtt" diye çeviresim geliyor bu insanlar için.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Pist Pist Politika Politika

Yukarıdaki resim Mustafa Taha'nın yollamış olduğu potansiyel Roma GP'sinin Hermann Tilke tarafından çizilen tasarımı. Kendisiyle F1 pistleri hakkında yaptığımız keyifli sohbetten sonra gazımı alamayıp buraya da bişiler çiziktireyim dedim. Yukarıya o kadar resmini koymuşum bir Roma GP'sinin olasılıklarından başlayayım.

Güzel şehir, herkes gitmek ister, eminim yarışçılar da yarışmak ister. Güzel olmasına güzel ama biraz da olaya Formula 1'in pist politikalarına göre bakalım. Italya'da Monza yarışı var. Çoğu Avrupa ülkesi ikinci yarışını isterken burada bir pist daha yapılması ve kullanılma olasılığı son derece düşük. Özellikle de geçen sene takvime giren Valencia sokak yarışının başarısızlığından sonra aynısından bir tane daha zor olur. Evet pist güzele benziyor, şehir de Valencia'dan daha güzel ama yine de çok realistik gelmedi bana. Bunun yanında Kuzey Amerika'da yarış yok; ki bu coğrafya araba üreticileri için en büyük pazar. Yakında oradan bir yarışın daha takvime girmesi kuvvetle muhtemel. 

Bunun dışında eklenen ve eklenecek olan pistlere bakalım. 1999 yılında, 16 yarışın 9'u Avrupa'daymış. Bu rakam 2009 itibariyle 17'de 7. Yani çok açık bir şekilde Avrupa dışına açılma politikası var. Bu 10 sene zarfında eklenen pistler ise: Malezya, Çin, Amerika (ki şu an takvimde değil), Türkiye, Abu Dhabi, Bahreyn, Singapur ve Valencia (Tek yeni Avrupa yarışı).

Bu sene Abu Dhabi girdi yarış takvimine, senenin son yarışı olacak. Aslında Brezilya'ya ve oradaki efsane yarışlara alışmış biri olarak Brezilya'nın son yarış olmasını istiyorum ama napalım. Bundan önce de Avustralya Adeleide son yarıştı, sonra Melbourne ilk yarış oldu, daha tadım oldu. Değişikliğe alışacağız heralde. Abu Dhabi'nin dışında seneye Rusya ve Hindistan da takvime giriyor. Yani zaten takımların çok zor kabul ettiği 18 yarışlık takvim, 20 yarışa çıkıyor. Hatta Avrupa dışından takvime girmek isteyen o kadar çok yer var ki, Bernie Ecclestone çok rahat bir şekilde Formula 1'in beşiği Ingiliz GP'sini bile bir kalemde çizip atabiliyor. 

Takımların bunu kabul etmesi için aslında bazı sebepler var, daha doğrusu oluştu. Bir kere sezon içi testler kaldırılarak Formula 1 takımlarının mesai günleri azaltıldı. Yani test zamanlarını yarışa harcayabilirler. Ayrıca belli masraf kısma operasyonlarına gidildi, yani daha çok yarış daha fazla masraf anlamına gelmeyecek. Bunun yanında artık Formula 1, otomotiv sektöründe ciddi daralma olan Avrupa'dan sıyrılıp dünyaya açılmak zorunda. Hatta Macaristan gibi sıkıcı ve modern olmayan pistlerden de kurtulma zamanı. Ama şu anda kullanılan pistleri başka bir yazıda zaten inceleyeceğim, onun sırası da orada. 

En baştaki konuya geri dönecek olursak; Roma sokaklarında bir Formula 1 yarışı kulağa hoş geliyor ama muhtemelen yakın zamanda gerçekleşmeyecek. O yüzden onu boşverin, Güney Afrika'daki 2010 Dünya Kupası'na göz dikin bence.

12 Kişi ile Sahaya Çıkan Catania

"It's like soccer. In Italy we have Internazionale, who are winning, and they spend huge amounts of money for the best players. But in Serie A you also have a team like Catania, who have no money. So do you say to Catania, 'You can play with 12 players,' and to Inter, 'You must play with nine'? It wouldn't be fair."

Piero Ferrari
Enzo Ferrari'nin oğlu, iki farklı kural setinin Formula 1'i nasıl etkileyeceğini açıklarken

15 Nisan 2009 Çarşamba

Zamanin Otesiden Haber Uydurma


Formula 1 meraklisi oldugumu ve haberleri de buraya gectigimi okuyanlar biliyor. Dun bahsettigim gibi, Paris'teki FIA Temyiz Mahkemesi onemli aciklamalar yapacaklar bugun. 

Ama bir anda Ajansspor'daki bu haberi gordum. Dun gecilen habere gore, sonuclar aciklanmis ve diffuser tasarimlari aklanmis. Ama F1 resmi sitesi dahil baska hic bir yerde bununla ilgili bir haber yok, yani Ajansspor acayip bir haber atlatmis. Tabi ki kazin ayagi oyle degil, birileri zaten %50 olan ihtimali kullanip mahkeme oyle sonuclanmis gibi yazmis haberi, utanmadan da yayinlamis. Iste habere ve habercilige saygi bu diyorum, ustune bir de Bye Bye Liverpool diyorum. 

Bugun mahkeme kararinin gercegi aciklanacak, ben de diffuser tasarimlarinin onaylanacagini dusunuyorum. Haberleri okudukca sizinle de paylasacagim. Yalniz, o degil de ne macti o dun aksamki!!

PS: Bu da sorumlu yayin organlarinin yaptiklari gibi "sonucun aciklanmasina saatler kaldi" tadinda bir haber. 

14 Nisan 2009 Salı

Diffuse Me Baby!

Oh haftasonu macimiza gitmisiz, kavgamizi izlemisiz, kufurler havada ucusmus... Kendimi kus kadar hafif hissediyorum, Allah nazardan saklasin. Artik gunluk halimize donebiliriz. Benden once Mustafa Taha bahsetmis, yarin Formula 1'in yakin gelecegi sekillenecek Paris'te. 

Yakindan takip etmeyenler belki soruyorlardir, bu Jenson Button ne zaman adam oldu da arka arkaya yaris kazanmaya basladi diye. Cevabi vermistik zamaninda, Brawn GP oyle bir diffuser tasarladi ki tur basina 1 saniyeye yakin fark atiyor rakiplerine. Toyota ve Williams da ayni diffuser'i kullaniyor. Haset duymus diger takimlar da buna itiraz ettiler haliyle, FIA Temyiz Mahkemesi yarin. 

Iki senaryoya da bakalim hafiften. Once Brawn-Williams-Toyota diffuser'larinin onaylandigini dusunelim. O zaman iste diger butun takimlari saracak bir ates, yandim Allah diye onlar da bu tip bir dizayna girisecekler. Ama bu oyle siradan bir metal parcasi olmadigi icin bir 40 firin ekmek yemeleri lazim. Zira bu diffuser'i kendi araclarina eklemeleri demek aracin arka yarisini bastan tasarlamak demek. Bu da aylar demek. Mantikli olan (bence en azindan), diger takimlarin zaten cok mesakatli ve masrafli olan aerodinamik tasarimi tekrar yapmalari yerine KERS gibi daha ucu acik ve gelismeye musait taraflara egilmesi, diffuser tasarimi yenilmeyi de bir sonraki senenin aracina birakmalari. Zaten bu tasarim, bu seneye yetisene kadar is isten gecmis ve yukaridaki 3 takim sampiyonalari goturmus olacak.

Gelelim ikinci senaryoya, yani diffuser tasarimlarinin reddedildigi senaryoya. Bir kere ilk iki yaristaki siralamalar bastan asagi degisecek. Brawn, Toyota ve Williams'lar yarislardan ihrac edilmis olacaklar ve yeni siralamalar soyle olacak:

Avustralya:
1- Alonso, 2- Buemi, 3- Bourdais, 4- Adrian Sutil, 5- Nick Heidfeld, 6- Fisichella, 7- Mark Webber, 8- Sebastian Vettel (Ferrari'nin hala puan alamadigina dikkat cekerim)

Malezya:
1- Nick Heidfeld, 2- Mark Webber, 3- Lewis Hamilton, 4- Felipe Massa, 5- Sebastian Bourdais, 6- Alonso, 7- Nelsinho, 8- Raikkonen

Puan durumunda lider 13 puanli Alonso, arkasindan 10 puanli Webber geliyor olacak. Enteresan olacak kisaca. Ferrari muhtemelen bir gaza gelip birseyler yapmak isteyecek. Force India 8 puan birden almis olacak, Toro Rosso Avustralya'da iki pilotla podyuma cikmis bulunacak. Formula 1 dunyasi tepetaklak olacak heralde. Peki bir soru daha: Brawn, Toyota ve Williams ne ara yeni diffuser dizayn edecek de yarisacak?

Yarin cok onemli bir soru cevap buluyor ama belki cok daha fazla soru ortaya cikacak yine. Haftasonu Cin GP'si var, ona da sonra deginiriz.

6 Nisan 2009 Pazartesi

F1 ve TRT1

Bu sezon basinda hic beklenmedik sekilde F1'in Turkiye'deki yayin haklarini TRT1 almisti. Hem de oldukca sessiz sedasiz; o kadar ki bunun reklamlarini sezon basladiktan sonra gormeye basladik. Bir de yarislarda Okay Karacan-Serhan Acar ikilisinin bulunacagini ogrenince sevincimiz katlanmisti. Ama bu sevincler 29 Mart sabahi kursagimizda kaldi. 

Ilk once Okay Karacan ile Serhan Acar'in yarisi beraber sunmayacagi ortaya cikti. Yani Karacan studyodan seyirciyi isitacak, sonra da yarislari daha once oldugu gibi Serhan Acar tek basina sunacakti. Elindeki boylesine potansiyeli mumbar etmisti TRT yani. Zevkli gecen yarislar zaten kendi kendini izletiyor ama her yaris zevkli gecmiyor ve bu durumlarda tek sunucu cok zor bir duruma dusuyor. O kadar ki utanmadan sikilmadan, zamaninda Serhan Acar'a yazi bile yazmistim "su yarislari biri ile sun lutfen, hatta istersen ben bile yaparim" diye. Teklifim baki, isteyen olursa seve seve yaparim. Ama tekrarliyorum, ben olmasam bile Serhan Acar'in yanina birisi lazim.

Bir yandan da TRT, bu isi aslinda cok da bilmedigini belli etti. Yaris oncesi Malezya sokaklarinda yapilan roportajlarin altyazilarinda bir tek tane pilotun ismini dogru yazamadi. Yayin haklarini satin almak icin tonlarca para odemis bir kuruma hakkaten yakismadi bu. 

Bunun yaninda farketmisinizdir, TRT ekibi gercekten Malezya'ya gitmis ve orada sokak roportajlari da yapmisti. Bu aslinda ellerindeki isi ciddi yapmak istediklerinin bir gostergesi, son derece takdire sayan. Yalniz, bu ekipleri her yarisa yollamak ciddi bir masraf. Ellerinden gelen buysa da son derece yazik. Bari daha dolu dolu, daha seyircinin ilgisini cekecek klipler ve roportajlar yapsin ki Serhan Acar disinda giden ekip, tatile cikmis gibi gozukmesin. 

Ve geldik gecen hafta yasanan bomba olaya. Daha oncekilerden cok daha heyecanli gecen bir sezon oncesinden sonra beklentiler tavan yapmisti 29 Mart sabahi. Cok enteresan bir yaris olacak ve butun F1'in tarihsel gidisati degismeye adaydi. Yaris basladi ve yayin kesildi; cunku TRT sifrelenmisti!!! Yarisin son 10 turunda goruntu geri geldi, TRT de aciklama yapti: Bizim aldigimiz yayin sifrelendi. Peki sen boyle onemli bir gorevi ustune almisin ve yayin yapiyorsun, bunu nasil ongoremezsin? Bunun olacagini nasil bilemezsin? Peki biz bunun tekrarlanmayacagindan nasil emin olalim? Bu acik ve secik bir sekilde TRT'nin kendi yayininin kontrolunde olmadigini gosteriyor bana.

Umarim ki endiselerim yersizdir ve biz sezon boyunca keyifli yarislar izleriz. Ayrica Serhan Acar'in yanina Okay Karacan kalibresinde hayirli bir kismet bulurlar ve yarislari bizim icin de senlendirirler. Bir sonraki yaris 2 hafta sonra Cin...

2 Nisan 2009 Perşembe

Sira F1 ve Hamilton'da

Bolivya Arjantin'i, Ispanya bizi, biz de futbolu aradan cikarmisken gelelim Formula 1'de bugun olan onemli gelismelere; suradaki kirmizi koltuga uzaniyorum ve size bastan anlatmaya basliyorum.

Avustralya GP'sinin son turlari. Vettel, Kubica'ya gecirmis, ikisi de podyumdan olmus ve Guvenlik Araci kendini yollara vurmus. Herkes tin tin arkasindan giderken Trulli yoldan cikiyor ve Hamilton da (normalde Guvenlik Araci arkasinda arac gecmek yasak olsa da) haliyle onu gecmis bulunuyor. Daha sonra Trulli geliyor ve Hamilton'i tekrar geciyor. Boylece pes pese yarisi bitirmis oluyorlar.

O sirada podyuma cikan Trulli olsa da, daha sonra yaris komiserleri Trulli'nin Hamilton'i gecmesini illegal olarak goruyor ve yaris zamanina 25 saniye ekliyorlar. Boylece Trulli 3ten 12ye dusmus, Hamilton da 4ten 3e cikmis oluyor. Toyota, bu cezaya itiraz etmiyor ve biz konu kapaniyor saniyoruz.

Bu sirada FIA komiserlerinin eline yeni veriler ulasiyor ve konu tekrar gorusulmeye basliyor. Mclaren ekibiyle Hamilton'in radyo konusmalari desifre ediliyor ve goruluyor ki Hamilton'in komiserlere ilk verdigi bilginin aksine, takim ona iki kez acik sekilde "Trulli'ye yol ver" talimati veriyor. FIA da bu yalani affetmiyor. Hamilton yaristan ihrac ediliyor

Gercekten konu, bir "Kara Melek"le, bir "Yalan Ruzgari" ile boy olcusebilecek kadar cetrefilli ve dolambacli. Kendimi bu tip entrikalari kacirmayan psikopat anneanne/babaanne gibi hissettim. 

PS: I Love You! Saka (ve boktan filmler) bir yana Formula 1'deki su radyo konusmalarinin da hastasiyim, bazen cok enteresan olabiliyor. Ayrica biliyorum ki TRT'nin F1 yayini hakkinda yazacagimi soylemistim, yazicam ama bu haftasonu Malezya'yi da gorelim oyle yazayim. 

18 Mart 2009 Çarşamba

Gec Olsun Guc Olmasin -2


Bu sefer gec oldu gibi gozukse de tam olarak olmadi. Formula 1 hakkinda yazacaktim, yerel secimlerle ayni gun baslayacak sezon oncesi cok enteresan ve heyecan verici gelismeler yasaniyor. Daha once burada da bahsettigim gibi Ross Brawn ve -artik resmi olarak ismi- Brawn GP, butun beklentileri asti ve hizla geliyor. Force India'yi gececekleri, Toro Rosso kadar bir performans bekledigimi yazmistim. Belki tam bir karara varmak icin hala erken ama kesinlikle bu citayi asacaklari belli. Zira su ana kadar katildiklari neredeyse butun test seanslarinin en hizlilari idiler ve grid'in butun sampiyonlukta iddiali takimlari dahil sasirip kalmis durumdalar. Sirasiyla Alonso, Massa, ITV sunucu James Allen, bahis sirketleri, Robert Kubica ve Ferrari takimi patronu Domenicali, Brawn GP'nin hizina yetisemediklerini itiraf ettiler. Herkes o kadar rahat ve acik bir sekilde ifade ediyor ki, aklima bunun Brawn GP'nin sponsor bulmasi icin oynanan bir oyun oldugu gelmedi degil. Ne yani sonunda Jenson Button sampiyon mu olacak? Hazir McLaren, sezon oncesinde yoklari oynarken Ingiliz medyasi da bu sene hangi takimi gazlayacagini bulmus oldu. 

Tabi isin bir de gorulmeyen tarafi var. Her ne kadar batmak uzere olan bir takim son anda geri dondu havasi olsa da unutmamak lazim ki aslinda Honda, buyuk kural degisikliklerinin olacagi 2009 sezonu aracini 2007'den beri hazirliyordu. Yani ustteki camuru temizledik mi altindan buyuk bir altyapi ve kaynak cikiyor. 

Formula 1 dunyasinda bir buyuk degisiklik daha oldu dun. FIA'nin dun aldigi karar ile birlikte toplanan puanlardan bagimsiz olarak bir sezon icinde en fazla birincilik alan surucu sampiyon olacak. Yani gecen sene Hamilton degil Massa olurdu sampiyon, bu kurallar isiginda. Bir yandan da zamaninda Schumacher'in basina geldigi gibi zar zor yaris tamamlamak ama tamamlayinca birinci olmak durumu artik bir endise olmaktan cikiyor. Bu kural degisikliginin Markalar Sampiyonasina bir etkisi olmayacak diye de bitirelim. 

Avustralya GP'sinin ilk viraji yaklasirken kalp atislari daha da hizlaniyor. Ates seni cagiriyor!

Not: www.f1.com kiskanmis, onlar da Brawn hakkinda bir yazi yazmislar bugun. Napalim, severiz kendilerini yine de, linkleyelim.

21 Şubat 2009 Cumartesi

Geride Kalan Ikili

Bordeaux maçı arifesinde Formula 1'de yarışacak takımları konuşmuştuk. Tabi bir de yarışmayacak takımlar var. Kısaca bir bunlara da bakalım berabercenek...

Honda: Sezon sonrasında sürpriz bir şekilde Formula 1'den ayrılacağını açıkladı Honda, baya da ses getirdi. Hatta motorsporlarının bir kaç dalında aynı şeyi yapanlar oldu (Suzuki, Subaru da rallilerden çekildi). Iki tane yarışmaya hazır pilotu (Jenson Button ve Bruno Senna) ve hala arabayı geliştiren bir teknik ekibi olmasına rağmen henüz durumu kurtaracak bir patronları ve Avustralya'ya gidecek paraları yok. Bir haftadır Virgin Group Başkanı, deli milyoner Richard Branson'ın takımı satın alacağı dedikoduları dolaşıyor etrafta. Hatta artık bunlar dedikoduluktan çıktı; hem şirket yetkilileri hem de Bernie Ecclestone teklifi doğruladı. Bir başka olasılık ise takım yönetiminin takımı satın da alması. Ross Brawn'ın asıl istediği bu ama bir o kadar da gerçekleşmesi zor. Ayrıca yıllardır maalesef bir yere gelememiş bir takıma böyle bir ekonomik ortamda sahip olmak çok da akıl karı değil. Honda ise resti çekti, ay sonuna kadar takımı satın alan biri olmazsa onlar da takımı dağıtmaya karar verdiler. Çok ciddi kural değişiklikleri ardından hiçbir test yapılmamış bir arabanın gridde olması sadece Force India'nın işine yarar, sonunda geçebilecek bir rakip bulmuş olabilir.

USF1: Kanada GP'sinin takvimden çıkarılması ile Kuzey Amerika'yı NASCAR'la başbaşa bıraktık sanıyorduk, oysa hala gönüller birmiş. F1 duayenlerinden Peter Windsor'un başını çektiği bir grup 2010 sezonundan itibaren yarışlara katılacaklarını gayriresmi bir şekilde açıkladılar. Kuzey Carolina'da kurulacak olan takım, oradan yarışlara katılacak. Ilk pilot adayı olarak da daha önce adı Honda ile de anılan Danica Patrick ortaya çıktı. Modern zamanlarda hiç bir kadın pilot görmemiştik, gerçekten enteresan bir deneyim de olabilir. Scott Speed'in başarısız Toro Rosso deneyiminden sonra daha kabiliyetli bir pilot ile Amerika'nın ilgisi tekrar çekilebilir. Danica Patrick de kesinlikle bu ilgiyi uyandırabilir. Bu takımın geleceği hakkındaki resmi açıklamanın bu hafta içinde yapılması bekleniyor.

David Richards ve Prodrive: Geçen sene başında Formula 1'in direğinden döndü Prodrive. Yıllarca World Rally Championship'te Subaruları yarıştıran Prodrive atölyesi ve başlarında BAR tecrübesi bulunan David Richards ile iyi bir iş çıkaracaklarını, yarışlara renk katacaklarını düşünüyordum. Ama takımların başka bir takımdan bütün araba paketini satın alması yasaklanınca Prodrive'ın hayalleri de suya düştü. Richards'ın hayalleri yine de canlı, çünkü Formula 1'de masrafları düşürme trendi bir yandan da arabaları gittikçe birbirinin aynısı haline de getiriyor. Bakarsınız yakında yasaklar kalkar, David Richards parayı basar, aracını alır ve yarıştırır.

18 araçlık grid'i yakın bir tarihte çoğaltmaya en yakın takımlar da böyle. Gerçek hayatta başlarına ne geleceğini ise zaman gösterecek.

22 Ocak 2009 Perşembe

8 Dakikada Devr-i Alem-i Spor

Geçen sefer tam da zamanı demiştik, biraz açalım; böylece genel olarak bu blog içinde nelere değineceğimizi de göstermiş oluruz.

Dünyanın en büyük dini, futbol. Süper Lig'in ikinci yarısı başlamak üzere, hem de zirvedeki 4 takımın birbiri ile yapacağı maçlarla başlayacak, nasıl heyecan yaratmaz ki! 3 ihtimalli iki maç, 9 ihtimalli bir zirve. Zaten bu sene Süper Lig, zirve yarışındaki takım fazlalığından dolayı Balkanların Premiership'i oldu.

TBL ikinci yarıya yeni başladı, orada biraz geç kaldık aslında. Yine de bu sene zevkli geçiyor. Keza, NBA de öyle. Boston inanılmaz bir seriden sonra geriledi, Lakers parladı ama bir anda Orlando atbaşı oluverdi. Bu konuları Basketten Sorumlu Bakanımız Fibonacci'ye bırakıyoruz, teknik sorunlarını aşınca o da aramıza katılacak.

Formula 1 sezonunun başlamasına 2 aydan az kaldı ama hem çok geniş kural değişiklikleri hem de bu araların favori aktivitesi araç tanıtımları ile boş durmuyor o alemler de. Avustralya'da ise çok uzun zamandan beri yapılan en büyük kural değişiklikleri ve geçiş arttırma sözlerinin ne kadar gerçekleştiğini görücez. Beklentiler büyük.

Motorsporları dünyasından söz açılmışken; Paris-Dakar Rallisi'ni kaçırdık, erken kalkan Üsküdar'ı geçti. Aslında tarihinde ilk defa ne Paris ne de Dakar'ı gören, hatta ilk defa ne Avrupa ne Afrika gören, geçen seneki terör tehditleriyle iptal edilen yarıştan sonra bu seneki çok da önemliydi. 

Bir yandan da dünyanın çok uzak köşelerinden birinde tenis dünyası yeni bir güne merhaba diyor. Sezonun ilk grand slam'i Avustralya Open'ın erken turları büyük sürprizler olmaksızın devam ediyor. Oraya da bağlanıcaz yakında.

Binlerce yazacak, konuşacak, tartışacak şey var. Hatta yukarıdakilerin hepsi ayrı ayrı yazı konusu, hatta blog konusu. Zaman doğru gibi sanki...

21 Ocak 2009 Çarşamba

Ezeli Rakip Ebedi Dost

Artık bir spor blogu açma vakti gelmişti. Bundan sonra Fibonacci ile her türlü spora girip çıkmaya hazır ve nazırız. 

Hepinizi bekleriz.