federer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
federer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2009 Cuma

Nadal'a Yağmur Engeli

Rafael Nadal ile Fernando Gonzalez arasındaki US Open çeyrek final maçı, yağmur yüzünden yarıda kaldı. Federer, Djokovic ve Del Porto ise yarı finale isimlerini yazdırmış durumdalar. Bakalım Nadal'ın karın ağrıları onu nereye kadar durduracak. Şu ana kadar US Open'da yarı finali geçebilmiş değil eski 1 numara, bu sene de açıkçası zor görüyorum. Ama seneye burayı da kazanıp career grand slam niyetiyle dolup taşar genç Ispanyol.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Toparlamaca

Arasıra oluyor bana bunlar, yazamıyorum yazamıyorum sonra hepsini toplayıp bir kerede yazıyorum. Okumak üzere olduğunuz post da böyle birşey.

- Wimbledon finalini açtığımız anda Roddick, kendisine ilk seti kazandıran puanı alıyordu. 4 saat sonra düğüne gitmek için son seti 10-10 bıraktığımızda iki finalisti ayıran hiçbir şey yoktu hala. Setler 2-2, oyunlar 10-10, hatta skor da 15-15'ti yanılmıyorsam. Tek enteresan şey, o ana kadar Federer, bir kere bile Roddick'in servisini kıramamıştı. Aldığı iki set de tie-break'ten. Roddick ise sadece 2 oyun kırabilmişti, aldığı her set başına bir tane. Bir yandan da çok ciddi bir ace savaşları vardı kortta. Biliyorsunuz artık, Federer finali kazanmış durumda ve tarihte en fazla Grand Slam kazanma ünvanını ele geçirdi. Ama olay o değil. Maçı, kilitlenmiş bir eşitlikte bıraktığım için çok mutluyum aslında. Çünkü artık o maç, kazanmak veya kaybetmek için oynanmıyordu; sonsuzluğa berabere devam edecek ama hiç bitmeyecek şekilde paketlenip yollandı benim gözümde.

- Rijkaard'ın müzikal zevkini de okumuş olduk bu hafta. Nirvana'dan Pixies'e, The Smiths'ten Sex Pistols'a çok ciddi bir müzik zevki var çikolata renkli Hollandalı'nın. Flying Dutchman da güzel bir gönderme yapmış bu habere. Kendisinden sonra Barcelona teknik direktörü olan Guardiola'nın Coldplay aşkını biliyorduk ama güzel oldu adam gibi müzik zevki olan birinin takımımızın başına geçmesinin. Şimdi GS'de oyuncu olmak vardı.

- Formula 1 sonunda pistlere ve sadece pistlere dönmeye başlıyor. Haftasonu Almanya GP'si var. Nurburgring'de rövanş zamanı hatta. Button, rüya gibi geçirdiği sezonda çok istediği "home" yarışını Vettel'e kaptırmıştı. Şimdi de Vettel'in evindeyiz, Button için ayrıca bir motivasyon olabilir. Göreceğiz. Her ne kadar Button ve Brawn bu seneyi götürüyor gibi gözükse de Red Bull ve Vettel'in işin peşini bırakmaması güzel. Yine de Brawn, aynı rekabetçi seviyeyi seneye de korumak istiyorsa olabildiğince erken şampiyonlukları kapıp 2010'a konsantre olmalı, çünkü büyük takımlar şimdiden o işe kolları sıvadı.

- Tour de France devam ediyor. Gol Atan Kaleye, bir ara değindi bu konuya ama henüz gerisi gelmiş değil. 4. günde uzun zamandır yapılmayan zamana karşı etap koşuldu, Astana kazandı. Armstrong ile sarı mayo arasında da saliseler kaldı. Hem de bu sefer takım kaptanı değil. Ilerleyen günlerde bu konuya da değiniriz.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Ortaya Karışık

Bazen kafa boşaltmak için, bazen içimi dökmek için, bazen de çalışmayan aklımı çalıştırmak için yazıyorum; ama bugün yazacak bir şey bulamadım nedense, elimdeki malzemeyi ortaya koyayım yine de.

- Mehmet Topuz transferi bitti de rahatladık, yükten kurtulduk. Bakalım bütün bu kargaşayı kaç haftada veya kaç golde unutucaz ve Mehmet Topuz'un Beşiktaşlılığı ortadan kaybolacak?

- Cristiano Ronaldo gitti. Tevez de gidici. Berbatov oynamıyor. Manchester napacak? Fernando Torres yazısı vardı Gündüz Feneri'nde, onun dışında bu konuda yazan görmedim. Bilsem ben yazıcam ama şimdilik topu futbloglar'a atıyorum.

- Galatasaray'ın transfer edeceği oyuncular listesi gittikçe kabarıyor. Gudjohnsen'i istemezken şimdi de Caceres adı geçiyor. Rijkaard geldi hoşgeldi ama Barcelona'nın posasına ihtiyacımız olduğunu zannetmiyorum. O kadar da düşmedik. Ama Deco olsa tadım olur, o ayrı.

- Poltrona 36. Geçen hafta hem blog camiası hem de Türk futbol camiası bununla çalkalandı. Ceza Sahası, bu olayı ortaya çıkardı çıkarmasına ama işin Türk gazeteleri tarafından farkedilmeyen bir etik kısmı da var. Bunu da yine kendisi çok güzel savundu, Aceto'nun bu yazısı da aslında söylemek istediğim herşeyi söyledi. Aslında çok dolu olduğum bir konuda ekleyecek bir şey bulamadığımdan susuyorum. Ama Poltrona 36 diye bir blog olduğunu biliyor muydunuz?

- Bir süredir Formula 1'deki efsane virajlar hakkında yazıcam ama elim gitmiyor. Ama başka bir fikir var aklıma gelen, belki sesim duyulur. Kafamda virajları belirlerken hepsinin ismi olduğunu ama bizim 8. virajın, kek gibi 8. viraj olarak anıldığını farkettim. Eğer bir marketing şirketi olsam, elimdeki müşterilerimden birini ikna eder, o viraja o ismi verirdim. Mesela Pirelli virajı veya Shell virajı. Atıyorum tamamen, ama aslında lastik firmalarına daha uygun olur. Ne de olsa lastikleri zorluyor. Bir de isim hakkını da almış olursun: Yol tutuşumuz o kadar iyi ki, her lastiğin zorlandığın virajın adı artık Pirelli virajı gibi. Veya Michelin veya Bridgestone diyeyim de tek taraflı reklam olmasın.

- Florentino Perez, haftasonu kimseyi almadı. Bunu farkedince adamın sağlığından şüphe ettim, başına birşey gelmiş olmasın, haber alan var mı?

- Bir süredir tenis hakkında da yazamadım. Oysa son yılların en enteresan Roland Garros'larından biri oldu. Andy Murray, Queens'i aldı ve ufukta Wimbledon var. Rafa Nadal sakat, döneceğim diyor ama belli ki formunun zirvesinde olmayacak. Federer şimdi ne kadar saldırsa yeridir, zira Nadal geri dönüşünü tamamladığında üzecek gibi geliyor.

- LA Lakers şampiyonluğa ulaştı bu arada, Gol Atan Kaleye'de gördük ki Los Angeles sakinleri saçmalamışlar. Yazık gençlere, eğlenmeyi bilmiyorlar. Bir de Efes-Fener serisinin başına gelenler var. Bazıları kuralları, taraftarlığı da bilmiyor asıl; o daha üzücü.

31 Mayıs 2009 Pazar

Neredeyse Imkansızın Olması

Kasetin başından başlayalım. Geçen sene Wimbledon. Nadal, sonunda Roland Garros haricinde, toprak zemin dışında bir grand slam kazanmıştı. Ilk defa da bir sene sonunu dünya sıralamasının en tepesinde bitirdi. Yıllarca Federer'in arkasında kalmaktan sıkılmış, bu arada olgunlaşmış ve kendini geliştirmişti. 

Bu sene Avustralya Açık ile başladı. Toprak ve çimden sonra Nadal, ilk defa sert zeminde de grand slam'i almıştı. Avustralya'da Verdasco ile efsane bir yarı final serisinden sonra çıkıp Federer'i devirdiğinde herkes artık daha büyük hedefler hakkında konuşuyordu. Career Grand Slam, yani farklı sezonlarda 4 grand slam'i de kazanmak artık çok uzak değildi zaten. Bir tane US Open kupası yetecekti. Asıl soru Calendar Grand Slam, yani bir sezon içinde bütün grand slam'leri kazanmaktı. Avustralya'yı kazanmıştı, Roland Garros'ta zaten daha hiç maç kaybetmemişti, Wimbledon'ı kazanabileceğini de göstermişti. US Open kalmıştı bir, o da Rafa için imkansız değildi. 

Kaseti bugüne getirelim. Roland Garros, yani 4 senedir kazandığı ve tek favori olduğu toprak zemin grand slam'i. Çıtır çerez, calendar grand slam'inin en kolay ayağı. Robin Soderling kimdir peki, dün bilen var mıydı? Ama bugün o sorunun bir cevabı var: Rafa Nadal'ı 4. turda eleyen Isveçli. Sen git, toprakta 31-0 gibi mükemmel bir kariyeri olan dünya 1 numarasını ele. Gerçekten büyük olay. Böylece calendar grand slam hayalleri bir sonraki sezona kaldı Rafa'nın. 

Peki aynı gün bayanların son şampiyonunun da Roland Garros'tan elenmesi nasıl bir sürprizdir. Ivanovic'i de 19 yaşındaki Belarus Azarenka eledi. Bayan tenisindeki Doğu Blok Hakimiyeti uzun seneler devam edecek gibi. 

1 Şubat 2009 Pazar

Insan Olmamak


Daha yeni Verdasco'yu 5 setle, 5 saatle geçmişti Rafa. Şu anda yine 4 saat 23 dakikada, yine 5 sette Federer'i yendi ve Avustralya Açık'ta ilk şampiyonluğunu elde etti. 

3 günde 5 saatlik yarı final ve final oynamanın fiziksel zorluğu mu, yoksa Avustralya Açık'ta hiç kazanmamış Ispanya'nın uğursuzluğunun psikolojik zorluğu mu üstesinden gelinmesi daha büyük bir engel bilinmez ama Nadal hepsinin üstünden geldi. Hele son oyun vardı ki, Federer'in itirazları, hep takdir ettiğim tenis seyircisinin şaşırtan yuh'larıyla gittikçe gerilen ve sonunda kazananın deuce'tan belli olduğu bir oyundu. 

Hemen notlara geçelim: Avustralya'nın Roger Federer'e olan hayranlığı inanılmaz seviyede. Rafa Nadal kazanmışken bile hala herkes Federer'e tezahürat yapıyor. Peki o napıyor? 2.'lik şiltini alırken hüngür hüngür ağlıyor. Bir eski şampiyonun gözyaşları, çaresizlikten mi acaba? 14. Grand Slam'e bu kadar yaklaşmışken kaybetmekten mi? Eminim çok zordur.

Ama belki tenisi tenis yapan, bu sporda yer alan insanların centilmenliği, sportmenliği. Federer ve Nadal gibi çok uzun süredir dünyanın 1-2 numarası olan iki kişinin dostluğu, birbirlerine olan saygısı, kaybedenin kazananı içten desteklemesi, kazanın kaybedeni rencide etmemek için elinden geleni yapması heryerde görülmeyecek hareketler gerçekten.

Hayatımda bazı şeyleri izlerken tarihe tanıklık ettiğimi biliyordum (Schumacher'li yıllar, Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazanması, orijinal kadrolu Black Sabbath'i konserde görmek vs) ve bu final, diğer bütün Federer-Nadal finalleri ile birlikte, tarihin önemli parçalarından biri. Ne kadar teşekkür etsek azdır...

30 Ocak 2009 Cuma

Nadal vs Verdasco


Nadal, Sinan’ın, benim hatta birçok tenis severin kolay geçer dediği yarı finalden zar zor kurtuldu. Evet kabul ediyorum izleyemedim ama şartlar müsaade etmedi bende netten refresh refresh son duruma baktım. Sayfayı açtığım anda –ki biraz geç kalmıştım ne de olsa rahat alır Nadal diye düşünüyorum ya- 4 setten 3‘ünün tie break e gittiği kalan setin de 6-4 bittiği efsane bir maçı kaçırdığımı anladım ama yapılabilecek bir şey yok, ekmek parası ne yaparsınız. Son sette 4-4'e kadar geldi ve orda, ki ben ne kadar Nadal’ı tutsam da, tatlı bir sürprizin de heyecanını yaşadım. Her zaman yeni isimler insana heyecan veriyor. Beklenen oldu Nadal o andan sonra Verdasco’nun servisini kırdı ve maçı 6-4 aldı. İnsan, hem şehirlisine, bu kadar yüklenir mi ya ama herkes aynı dertten muzdarip; ekmek parası işte.

Beklenen oldu, Nadal severler ve keyifli bir Nadal-Federer finali izleme umuduyla yaşayanları tatlı bir heyecan sarmaya başladı. Umarım 5 sete giden bol bol tie breaklere sahne olan, inanılmaz rallylerin yaşandığı bir maç bizi bekliyor. Benim bu temennilerle birkaç kişiyi kaybederiz ama maç sonuna kadar.

29 Ocak 2009 Perşembe

Topraktan Kahramanlar

Avustralya Açık, yine son dönemin klasik finaline doğru ilerliyor: Federer - Nadal. Federer finale çıktı bile, Nadal da set bile kaptırmadan yarı finalde. Nadal, vatandaşı Verdasco'yu da geçerse, ki heralde geçer, 1 Numara ile 2 Numara'yı bir kere de Grand Slam finalinde izleyeceğiz.

Her ne kadar bir sürü insan tarafından fiziksel olarak Federer'e benzetilsem de yine Ispanya-Ispanyol sempatim ağır basar ve Nadal'ı tutarım. Bir nevi teknik (Federer) vs fizik (Rafa). Yine Ispanyol tarafım ağır basıyor ve Nadal'ı tutuyorum şimdiden finalde. 

Bambaşka bir noktaya götüreceğim şimdi sizleri. Nadal her zaman toprak kortun kralı olarak bilinir. Istatistiklerle de kanıtlanan bu hükümdarlık, Nadal'ın geçen sene -artık sonunda- Wimbledon'ı alıp toprak hariç Grand Slam kazanmasıyla taçlandırıldı. 160 hafta Federer'in arkasında iki numarada bekledikten sonra ATP klasmanının tepesine ulaştı. Bu performansının devamını hayranları olarak bekliyoruz. Ve burada da gelmek istediğim noktaya ulaşıyoruz. 

Dünya Ralli Şampiyonası yıllar önce 2-3 atbaşı ile inanılmaz heyecanlara sahne olurdu. Petter Solberg, Marcus Gronholm toprak zeminde başa güreşirler, daha sonra sezonun asfalt bölümünde Sebastian Loeb onları geride bırakırdı ve böylece müthiş sezon finalleri olurdu. Bunların sonuncusunu yamulmuyosam 2003'te yaşadık. Sezonun son yarışına 4 şampiyon adayıyla girildi (Süper Lig de böyle olmasın sakın bu sezon), Richard Burns yarış başlamadan bayıldı ve çekildi (ve sonra beyin kanseri teşhisi koyuldu ve hayatını kaybetti; buradan kendisini anıyoruz), Carlos Sainz yarışta geride kaldı; son etaplarda üstünlüğü ele geçiren Solberg, Loeb'in önünde şampiyon oldu. Sonra mı? O günden beri Loeb şampiyon oluyor. Çünkü asfalt yarışların hepsini kazanan ama toprakta çuvallayan Fransız, toprakta da yarış kazanmaya başladı. 

Sizce Nadal da o yolda gider mi acaba? Zaman gösterecek, bu finalde başlayarak...