manchester etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
manchester etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ağustos 2009 Cuma

Bu Seneki Kuraların Getirdikleri

Reuters'da enteresan bir yazı okudum az önce. Platini'nin liderliğinde değiştirilen Avrupa Kupaları formatıyla ilgili yorumlar ve sorular var.

Yazı Arsenal - Celtic eşleşmesi etrafında dönüyor aslında. Diyor ki, Moldova şampiyonu Sheriff Tiraspol veya Macar şampiyonu Debrecen gibi takımlar direkt ŞL'de oynarken Celtic ve Arsenal'den biri eleme turlarında elenmek zorunda. Ve soru: sağdaki takımları mı ŞL'de izlemek istiyorsunuz, yoksa soldakileri mi?

Ben kendi yorumumu getireyim bu olaya. ŞL'ye girmek çok önemli bir gelir kapısı ve futbolun çok gelişmediği ülkelerden bu organizasyona katılan takımlar bundan pay alacaklar. Aldıkları pay, tam olarak büyük liglerin 3. ve 4.lülerin şu ana kadar aldığı pay. Yani Platini burada bir anlamda Robin Hood oluyor. Zenginden alıp fakire veriyor gibi gözüküyor. Ama bu kahramanlığın, uzun vadede ciddi sıkıntılar yaratacağına inanıyorum ben şahsen kendim. Olacak nedir burada, hem büyük hem küçük liglerde başa oynayan takımlarla başaltına oynayan takımlar arasındaki fark artacak. Örneğin Sheriff Tiraspol, ŞL'ye katılarak ciddi bir adım öne fırlıyor ülkesinde. Yani yerli rakiplerine göre ciddi bir gelir farkı olacak, Avrupa tecrübesi artacak ve yerli oyuncular için, Avrupa vitrininden dolayı, Sheriff, ciddi bir çekim merkezi olacak. Böylece de Moldova'da Sheriff, daha istikrarlı bir şekilde alttaki takımlardan kopacak. Öbür yandan muhtemelen Avrupa'da önemli bir statüye erişmesi 50 yıl alacak bir klüp. Yani uluslararası seviyede de yerel seviyede de Moldova'ya yardım etmemiş olacak Platini.

Peki büyük liglerde nolacak? Örneğin Arsenal diyelim. Ali Okancı bozulmasın ama farzedelim Arsenal elendi. Yerel rakipleri Chelsea ve Manchester United gibi ekiplerin elde ettiği çok ciddi bir gelir kapısından mahrum olacak Arsenal. Bu iki veya üç sene üstüste olsa, git gide bu takımların bir adım arkasında kalmaya başlayacak. Aynı şey ŞL'de de olacak. Barcelona, Debrecen'i havada karada yenebilecek bir takım. Ilk grup seviyesi bu tip takımlarla dolduğu zaman, oraya yeteri kadar önem vermeyecek ve Şampiyonlar Ligi de şampiyonlar arenası gibi gözükmekten çıkacak. Ayrıca üst turlara kalacak takımlar da hep aynı olacak gittikçe. Yani büyük liglerle küçük liglerin arasındaki uçurumu kapamak için yapılan hamle sayesinde Avrupa'daki küçük-büyük her ligdeki büyük takımlarla küçük takımlar arasındaki uçurum açılacak.

Kişisel olarak bu konuda düşüncelerim böyle. Sizin düşüncelerinizi de merak ediyorum veeee hemen yorum kısmına alıyorum sizleri. Bedava kanepe ve yerli içecek de mevcut orada.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Daum'un Fenerbahçesi

Daum'un ilk geldiği günlerde bloglardaki genel hava Rijkaard ile uzun vadeli bir atılım yapan Galatasaray'a Fener'in hamlesinin daha bu seneye odaklı olduğu idi. Alman, Türkiye liginin herşeyini biliyor ve domestik başarıya daha yakın kesinlikle. Ama bu kadar kolay ve hızlı gerçek yüzünü göstereceğini beklemiyordum.

Bugün NTVSpor'daki demecinde Daum, Avrupa'nın kendileri için ikinci planda olduğunu yazmış. Galatasaraylı olmama rağmen üzücü bir durum bu, çünkü bu kadar yatırım yapan ve hırslı olan bir takımın sezon başlamadan böyle bir hedef açıklaması, ortada ciddi bir vizyon sıkıntısının olduğunu gösteriyor. Anadolu takımlarının "hedefimiz kupa" demesinin bir üst kademesi gibi duruyor 3 büyüklerden birinin "hedefimiz lig" demesi.

Daum'un açıklamaları daha da garipleşiyor. Kicker'a söylediği sözlerin arasında Fenerbahçe'nin geniş bir vizyonu olduğundan ve Manchester United, Inter, Bayern Münich gibi klüplerle beraber anılması gerektiğini savunuyor. Türk takımları için belki çok uzun vadede olabilecek bir hedef olmasına rağmen, tamamen imkansız diyemeyiz. Ama Daum gibi Avrupa'yı kafadan ikinci sıraya koyan teknik adamlarla bu olur mu? Cevap ortada sanki.

Her ne kadar Fenerbahçe'yi bu seneki şampiyonluğa daha yakın görüyor olsam da orta vadede Daum hamlesi sanki hedeflere zarar verici bir hamle gibi duruyor.

14 Temmuz 2009 Salı

Takım Yapmak vs Takım Olmak


CM'nin ilk versiyonlarını kuzenimle oynadığımız günleri hatırlıyorum. Oyunculara idmanları kendin yaptırdığın, şimdi bakınca eften püften olan ama aynı zamanda bir çok doğrusu olan güzel bi oyundu. Bir yaz günü ligde birbirimize karşı oynuyorduk, 7 kişi kalmama rağmen Arsenal ile yanılmıyorsam kuzenimin Liverpool'unu 3-1 yenmiştim. O kadar mutlu olmuştum ki kuzenimle bu olayı yazıya dökmüştük, ikimiz de altını imzalayıp duvara asmıştık. Çocuk kafası...

Yıllar sonra düşününce belki de bir takım olma hikayesiydi o çocuksu zaferim. Sanal ortamda en azından. Yoksa güzel bir jenerasyon yakalamak, takım içindeki kolej havası kavramlarının farkında değildim tabi ki 8-9 yaşında.

Bu hikayeyi günümüz futbolunda Chelsea'ye uyarlayabiliriz. Abramoviç öncesi (AÖ) ve Abramoviç sonrası (AS) olarak çok farklı boyutlarda olan bir takım Chelsea. En başta takım yaptılar, herkesi aldılar, deliler gibi para saçtılar. Los Galacticos'un Ingiliz versiyonu, The Galactics oldular belki de. Ama yerel başarılar dışında ellerinde kupa göremedik. Şimdi takım olma niyetindeler. 2 sene önce Kaptan Terry'nin son penaltıyı kaçırması, yağmur damlaları arasındaki hüznü, Lampard'ın annesini kaybettikten sonra geçirdiği periyot, geçen sene Barcelona'ya kendi evlerinde elendikleri maçta yaptıkları hareketler... Takım yapmak ile takım olmak arasındaki insani farkı yaratan şeyler bunlar.

Chelsea takım olmanın, yani parayla alınamayanın peşine düştüğünde de onun rolünü başka takımlar doldurdu, dolduruyor. An itibari ile bunun iki bayrak taşıyıcısı Real Madrid ile Manchester City. Real Madrid bir piskolojik ezilmeyi üstünden atmak isterken Manchester City'nin işi ise çok daha zor. Yarım asırdır çok önemli bir başarıları yok ve şimdi sıcak para ile sıfırdan futbol kültürü inşaa etmeye çalışıyorlar. Büyük hayallerle kurulan yeni bir şirket gibi: Ya hayale inanırsın, ya da güvenliyi seçersin. Kaka güvenliyi seçti, Tevez hayalleri (ve parayı).

An itibari ile Man City, takım yapıyor. Önemli transferler ile elde malzeme toplamaya çalışıyor. Gelenlerin bir kısmı gidecek, yenileri gelecek, bir oyuncu sirkülasyonu olacak ve bir süre sonra takım oturacak (diye umuyoruz). Tevez'i, Gareth Berry'i almaları, onları gittikçe daha güvenli bir bölgeye çekiyor. Yani şu anda yaptıkları her büyük transfer, bundan sonraki büyük transferleri kolaylaştırıyor. Asıl atılımı sahada yapmalılar ama. Bu sene ligde önemli bir aşama kaydederlerse o zaman, paranın da yardımıyla, ciddi bir çekim merkezi olabilirler.

Yine de Man City'nin işi zor, yokuşu dik. Başarı eşiği kısa bir süre içinde geçilemezse, harcanan milyon pound'lar heba olabilir. O zaman da bir başkasına satılır kulüp, yeni milyon pound'lar, yeni business plan'lar ve yeni umutlar. Peki ya taraftarlar ve futbol?

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Benzema Real Madrid'de


Kaka'nın imza töreniyle dikkatleri başka yöne çeken Perez, bugün de Benzema'yı Madrid'e getirdi. Manchester United'ın da Fransız golcünün peşinde olmasına rağmen bu hamlenin yapılması açık ve net bir mesaj: Kimi istersem alırım! Real Madrid, bütün futbolcuları içine çeken bir kara delik olma yolunda ilerliyor. Ama futbolun hali nice olacak?

11 Haziran 2009 Perşembe

Beni de Al Florentino Perez!

"Maçların saha dışında kazanıldığını öğrendim" demişti büyük futbol adamlarından biri. Florentino Perez de aslında bu ekolu takip ediyor. En büyük rakibi Barcelona FC'nin geçirdiği rüya gibi bir sezonda elde ettiği büyük psikolojik üstünlüğü, transfer sezonunda kırıp 2009-2010'a enkazı kaldırmış olarak girmek istiyor Los Galacticos'un yönetmeni. Ben Real Madrid taraftarı olsam, algıda seçiciliğin de etkisiyle Barnebau'da yediğim 6 golü çoktan unutmuş Kaka forması mı Ronaldo forması mı alsam diye düşünüyor olurdum.

Florentino Perez'in aldığı oyuncular, kendileri ve Manchester City hariç başka hiç bir takımın transfer teklifi götüremeyeceği oyuncular. City'de de Real'deki kadar futbol kültürü olmadığından aslında rakipsizler. Perez'in aştığı engeller daha farklı. Bir kere ekonomik kriz engelini aşıyor. Bunu nasıl yaptığını henüz çözebilmiş değilim, yapabildiğim en mantıklı açıklama bir kümes altın yumurtlayan tavuğu olduğu. Diğer engeller Berlusconi, Kaka'nın takımına olan bağlılığı, Sir Alex vs.

Barcelona için Ibrahimoviç'e karşılık Eto'o artı 30 milyon euro (gibi aslında saçma bir fiyat) pazarlıkları ara ara devam ederken, Madrid için Kaka ve C. Ronaldo tamamdır. Sırada kimler var diye soruyor insan. Ribery ismi geçiyor, David Villa keza. Anlamadığım böyle ofansif bir takıma bir kaç yıldız defans da alınması gerekmez mi? Mesela Rio Ferdinand'ı da al hazır ManU'ya el atmışken. Hatta Carragher'ı fln da almalı ki bayrak adam konseptini iyice delsin. Son olarak bir de Gerrard-Terry ikilisini alırsa La Liga dünyanın en iyi ligi olur, böylece ligin değeri artar, oradan yüksek olan TV gelirleri bir sıçrama daha yapar ve Florentino Perez de böylece parasını çıkarmış olur.

Bir ricam var yalnız, bunları yaparken şu fakir ama gururlu kulunu da unutmasın, süper yedeğin yedeği olurum ben de.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Nijeryalı Manchester United Taraftarı


Google Reader'da haber okuyordum, gözüme çarptı Radikal'deki şu başlık. Okudum da inanamadım. 

Nijerya'da bir Manchester United taraftarı, kutlama yapan yine Nijeryalı Barcelona taraftarlarının üstüne minibüsünü sürüp 4 kişiyi öldürmüş. Niye yani, niye? Nijerya nire, Avrupa nire? Aklım almıyor. Bir yandan da insan hayatının ucuzluğu karşısında afallamış durumdayım. 

Varsa bunu açıklamayan isteyen, çıksın meydane!

Barça! Barça! Baaaarrrça!


Dünkü yazıda "en başta mükemmel bir maç olmasını, sonra hakkedenin kazanmasını, sonra da bunun Barcelona olmasını" dilemiştim. Dediklerim de oldu galiba.

Dünkü maç belki sezon içinde izlediğimiz en iyi maç değildi, ama bu tip 90 dakikalık ünvan maçlarında zaten bunu beklemek naiflik. Yine de muhteşem bir sezona son derece layık bir final oldu. Bütün sene, yılın, belki de bütün zamanların en iyi futbolunu oynayan Barcelona, sonunda da hakkıyla bütün kupaları aldı. Chelsea maçı dışında, Katalanlar, kendi futbollarını oynamanın dışında, rakiplerine hep aynı oynu oynatıyorlar. Ha Real Madrid, Lyon, Bayern Münich; ha Osasuna, Sociedad, Huelva. Manchester United da aynı şekilde yeniliverdi. 

Maç için yapılanlar ve yapılmayanları yazmak istemiyorum, bunu benden çok daha iyi yapan arkadaşlar var. Ama dikkatimi çeken noktalar, bana oyunun güzelliğini tekrar ve tekrar hatırlattılar. Bir kere insanüstü bir sezon geçiren Messi'nin, Şampiyonlar Ligi gol krallığını, finalin son golünü (hem de Van der Sar'a karşı kafa ile) atarak alması; sezonun en iyi futbolunu oynayan takımın en büyük kupayı kapması, "adalet budur" dedirtti. Oh be! Sonra Puyol'un Real Madrid maçında Katalan bayrağı renklerindeki kaptanlık pazubandını öpmesini hatırlıyor musunuz? Peki dün akşam Eto'o, golden sonra ten rengine vurgu yaparken yine çok güzel bir mesaj vermiyor muydu? Üstüne farklı bir yazı yazmayı düşünüyorum ama futbol politikadır ve mesaj kaygısı da bu oyunun bir parçasıdır. Karaktersiz oyunculardan sıkılıyorum.

Ayrıca bizim çok zengin klüplerin her sene yabancılarını yenilemesi ile dünyanın en zengin klüplerinden Barcelona'nın Şampiyonlar Ligi finaline 7 tane altyapı oyuncusuyla çıkması ne büyük bir tezat değil mi? Bu takımın dünya çapında bu kadar sevilmesinin en önemli etkenlerinden biri de sokağı sahaya taşımaları. Batman'vari hem iyi birer kahramanlar hem de insanlar. 

Dün akşam Plaça Catalunya veya Las Ramblas'ta olmak isterdim; Roma'dan bile çok. Güzel şehir gözlerimde tüttü. 

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Kırmızılar Oldu Beyaz

Galatasaray, o efsane günde kırmızı beyaz forma ile sahaya çıkmış ve destanlar yazmıştı. Tanıdığımız alıştığımız renklerinin dışındaydı, ama çok da uzağında değildi.

Manchester ise bu akşamki final için düz kırmızı renklerinden çok farklı çıkıyor. Düz beyaz. 17 yıl önce Kupa Galipleri Kupası finalinde Barcelona'yı yendikleri renklerde. O günden beri ilk defa. 

Futbloglar ve aslen taraftarlar olarak işin kıyafet yönüne, takım formalarının tasarımına, uğurlar/uğursuzluklara biz dikkat ederdik sanıyordum. Bu kez uefa.com bizi ters köşeye yatırdı. Cillopundan bir makale ile Manchester United'ın beyaz formasını ele almışlar. Eminim ki bizden de bunu yazan çok olacaktır. Gol Atan Kaleye değinmiş bile. 

Neyse heyecan her dakika artıyor, en başta mükemmel bir maç olmasını, sonra hakkedenin kazanmasını, sonra da bunun Barcelona olmasını diliyorum. 

26 Mayıs 2009 Salı

Wednesday Night Fever


Çarşamba gecesinin heyecanı şimdiden sardı bünyeyi, nişanlım bile hevesli!

7 Nisan 2009 Salı

Kutlu Futbol Haftasi


Bu aksamdan itibaren Sampiyonlar Liginde son donemec basliyor, artik cekilissiz kurasiz, hersey topun ucunda. 

Uzun uzun analizler yerine direk tahminlerimi yazayim, ferah olsun: 




Villareal
                       Arsenal
Arsenal

                                                          ManU                 

ManU
                       ManU
Porto


                                                                                             Barcelona


Liverpool 
                        Liverpool
Chelsea

                                                             Barcelona

Bayern
                         Barcelona
Barcelona



(Cizgiler olmadan bu kadar)

24 Mart 2009 Salı

Aceto'nun Tahminleri

Bulent Timurlenk, 4 Subat'ta Aceto'da Ingiltere-Almanya-Fransa-Italya-Ispanya ve Turkiye icin sampiyonluk tahminlerini sormustu okuyucularina, yuzzzlerce cevap da gelmisti. Donup bir bakalim o zamandan beri neler olmus, neler bitmis:


Turkiye:
Haftalar 18'i gosterirken puan durumu su haldeydi; bir onceki hafta evinde Galatasaray'i yenen Sivas, haftaya Galatasaray ile Ali Sami Yen'de son dakika golu ile berabere kalacak Kayseri ile yenisememisti. Trabzon, Gokcekspor'u dususunun basinda yakalamis; Galatasaray, Denizli'yi deplasmanda 2-0 ile gecmisti. Fener de Antep'e bu sefer evinde dis gecirememisti. Besiktas ise Ankaraspor'u puan durumunda gecmisti sonunda. Tahminler genelde Galatasaray'in sampiyon olacagi yonundeydi. Sivas ve Trabzon'un nefeslerinin bitecegi, GS'ninse ilerleyen haftalarda acilip sampiyonluga kosacagina inananlar bugunleri gorememisti. 

Aradaki zamanda Skibbe gitti, Bordeaux destanina Hamburg kabusu eklendi, Sami Yen'den Kocaeli ve Es-Es gecti. Mustafa Denizli ise uygun adim mars seklinde ikincilige yerlesti. Fikstur avantaji da ellerinde. Fener ise Galatasaray ile beraber yilin husranlarini oynuyor, hala Turkiye Kupasinda devam etmesi belki de tek artisi. Trabzon, rakipleri sayesinde hala oynun icinde. Sivas ise Bulent Uygun'un kulube dusmanligina ragmen hala lider. 

Benim su anki tahminim Besiktas'in sampiyon olacagi, artik Demiroren bir on yil daha baskan kalabilir.


Ispanya:
21. haftada puan farki maksimumdaydi; Barcelona isi bitirmis, bahisler kapanmis, paralar odenmis, gelecek sezonun hesaplarina baslanmisti aslinda. Barca sadece Sampiyonlar Ligi'ni dusunuyordu. Juande Ramos'un hesaplari farkliydi oysa ki. 10 haftalik 3 puan zinciri, Barca'nin dislileri gevsetmesi ile beraber ruzgari tersine cevirmis, panik bas vermisti. Herkesin tek gectigi Katalanlar, 12  puanlik farkin 8ini cepten yedi bu arada. Ama Real Madrid de bir yere kadar di mi? Onlarin nefesi bitti bu sefer, 6 puanda takildi kaldi hesap. Aceto bugun yine La Liga'yi yazdi, buyrun burdan.

Burada tahminim degismiyor, bir heyecan gelse de Ispanya'nin krali Barcelona. 


Ingiltere:
Haftalardan 24. Manchester United, zirvede 5 puan farkla rahat oturuyordu vakti zamaninda, Everton da son kurban. Rooney'nin ici sizlamistir heralde. Liverpool ise Chelsea'yi yenmis, umutlarini korumakla mesgul. Villa, serbest dususe gecmemis, Arsenal'in Sampiyonlar Ligi hayallerine coreklenmisti. ManU, herkesin net favorisiydi. Ama Liverpool, neredeyse Turkiye Milli Takimi kadar bir "come-back" takimi oldugunu gosterdi o zamandan beri "Istanbul ruhu" ile. Once Real Madrid'i surklase ettiler, hizlarini alamayip Manchester United'i deplasmanda patakladilar, tatli niyetine bir de Villa'ya sapkadan 5 cikardilar. 1 mac fazlasi bile olsa Manchester ile aralarinda 1 tek puan kaldi. Ferguson'un ensesinde Rafa'nin nefesi var. Liverpool hukumranligina son vermeyi amaclayarak goreve gelen Sir Alex, yillarca kendi coplugune cevirdigi Premier League'de acaba ilk defa L'pool'a gecilecek mi? Yoksa Real Madrid gibi bir nefes bitimi olacak mi Kirmizilarda? Cevabi reklamlardan sonra...

Underdog'cu, "ruh"cu adamlariz, Liverpool'u gormek isteriz muzaffer.


Almanya:
Turkiye tek corba gibi lig degil, Almanya belki bir adim bile ileride. Kaseti geri saralim, haftalardan 18'e donelim. Hoffenheim, ruyanin devamini yasiyor. Henuz Bayern'e yenilmemisler, onlerinde devam ediyor hayat. Hatta Hamburg, Galatasaray maclarindan once Bayern galibiyeti ile moral buluyor. Liderin 3 puan arkasinda 4. Ribery&co. Su anda isler daha bile karisik Bundesliga'da. Liderin 4 puan arkasinda 6. Stuttgart var. Hoffenheim, hayallerinden uyanmis 5. ve Hannover ile beraber kaliyor kendi evinde. Liderse hala Bayern degil, Baskentliler. Isler tam bir arapsaci. Aradan dark horse Wolfsburg geliyor, Magath the Felix. 

Tahmin yok kardesim burada, "iyi olan kazansin" ve "onumuzdeki maclara bakiyoruz" edebiyati...


Fransa:
Kral'i indirmenin kralini yapar Fransizlar, bilirsiniz. Ama bu kez kral da tokezliyor, indirecekler de. Aceto'nun yaziyi yazdigi sirada meded Bordeaux'dan umuluyordu, Gerets ise bir adim geriden geliyordu. Sarapcilar'i vuran GS oldu, sirada Gerets var. Hatta bu haftasonu bir gunlugune de olsa liderdiler, 10 yil aradan sonra. Ama 22. haftada Socheaux'ya deplasmanda yenilmisler ve PSG'nin ardindan 4.lerdi. Gecen hafta ayni PSG'yi yenerek olayin ehemmiyetinin farkinda olduklarini cumle aleme gosterdiler. Artik Lyon ile puan farki bir, Bordeaux ise pusuda yatiyor. Yine de su post, genel olarak Fransiz futbolu ile ilgili soru isaretleri olusturmuyor degil. 

Gonul ister ki Marseille o guzel beyaz ustune kareli mavi formalari ile sampiyon olsunlar (ama galiba o gecen senenin formasiydi), Gerets de sevinsin. Delikanli adamdi vesselam. Fransiz Devrimi bu sene olacak mi artik?


Italya:
Sampiyonlar Ligi'nin Orhan Gencebay'lari, annelerinin ligine donmemislerdi daha Subat basinda. Haftalardan 22 ve Inter rahat. Ezeli rakiplerinin 6 puan onundeler, Torino ile beraber kalmislar ama olur oyle seyler modundalar. Bugun, yukaridaki liglerin hepsinin liderinden daha rahatlar. Zaten Barcelona ve Inter haric butun liderler ates hattindalar. Bir de Serie A'da ikinciler birbirini yemis, Juve bu kavgadan galip ayrilmis. Inter'in 7 puan arkasinda onlar, onlarin bir 7 puan daha arkasinda AC Milan. Beckham icin o kadar kavga ettiniz de noldu diye sorasi geliyor insanin, Inter'in 14 puan gerisindeler. Hem de UEFA'dan kendi evlerinde elendiler. Genel bir kafa koparma seansi yasanir San Siro'da. Guiseppe Meazza'da ise Ibrahimovic sikintilari var; belki superstar sene sonu ayrilacak. Barcelona diyenler var, bilinmez. 

Cok bir zorlanmadik burda galiba, Inter  bir "Scudetto Hat Trick" yapar artik. 

Artik sene sonunda bir daha gozden geciririz bu tahminleri de. Siz de yazin, siz de kazanin; yorumlar ellerinizden oper. 

12 Mart 2009 Perşembe

English or Not?

Dun geceki maclarla beraber 4 Ingiliz takimi da Sampiyonlar Ligi'ne devam ediyor. Ingiliz olmayan 4 takim kaldi; Barcelona, Bayern, Porto, Villareal. 

Ingiliz olmayanlara teker teker bakalim, aralarinda hangisi Sampiyonlar Ligi'ni alabilir? Villareal ile Porto benim en az sans verdiklerim. Hatta bir adim daha ileri gideyim, eger bu takimlara minimal bile bir sans veriyorsam bu tamamen futbolun belirsizliginden; yoksa bu takimlarin Villareal ve Porto olmasindan degil. 

Bayern Munich? Bu seviyede cok kere oynamis, bol tecrubesi olan Alman Panzerleri, Sporting'i cok fena dagittilar. Hem de Toni ve Ribery'siz. 12-1'lik bir tur zaferinden sonra onlarin CL sampiyonlugu icin ustunu cizmek zor. Ben de zoru basarmiyorum, gercekten sanslari var. Ne kadar? Kanimca cok degil, ama realistik. 

Ingiliz olmayan 4 takim arasinda Sampiyonlar Ligi'ni almasi en olasi takim Barcelona. Hatta bazilarinin gozunde Ingiliz takimlarindan bile yuksek sansi. Deli bir gol makinesi gibi oynayan Pep'in Aslanlari, yine de aslinda oyunculara bagli. Messi olmayinca tekliyor bu makine mesela. Veya Iniesta, Xavi... Ama bu oyuncularin devamliligi saglanirsa bir sikinti duymaz. Dani Alves acik acik soylemis dun aksamki mactan sonra: "Eger boyle oynamaya devam edersek kim nasil durduracak bizi bilmiyorum!" Iddiali...

Ingilizler arasinda en az sans verdigim Arsenal (Ali Okanci'dan ozur diliyorum). Kuraya gore yari finale cikabilirler ama Roma'yi penaltilarla eleyen Gunners'in finali gormesi, hele de CL'yi almasi zor. Yine de "coluk cocuk" ile buralara gelen ve bu oynu oynayan takim, en buyuk takdiri hakkediyor. 

Chelsea'ye antipatim var acikcasi, ama gecen sene penaltiyi kacirinca John Terry icin icim parcalanmadi degil. Yine de Blues'un onunde bir de Liverpool var. Anfield'cilar daha iyi oynuyorlar ama onlarda da istikrar sikintisi var. Bir gun dokturuyorlar, bir gun dokuluyorlar. Onlar da aslinda Gerrard'in eline fazlasiyla bakiyor. Bir nevi Ingiliz Barcelona.

Manchester United ise hem istikrari hem takim butunlugu hem de oynadiklari oyun ile finale en yakin ve en hazir isim aslinda. Son sampiyon bakalim sifatini koruyabilecek mi?

Kuralar cekilsin burada hemen iddialasma, tahminler, umutlar girla devam eder.