1 Mayıs 2009 Cuma

Teknik Direktör Sevmezük! (Bir Klüp Kültürü Eleştirisi)

Günler önce de düşünüyordum, hala Ersun Yanal Trabzon'un başındayken. Neden biz teknik direktör sevmeyiz? Neden her hata onların hatasıdır? Bir yönetim, takımın başına birini geçiriyor ve kısa sürede kovuyorsa demek ki neredeyse sıfır güven ile takımının başına koymuştur. Yani "biz bu adamı şimdilik getirelim ama napabilir ki, 3 sene beraber çalışsam 3 senem heba olacak" diyorsa bir yönetim, o zaman 2-3 ayda kovabilir. Yok eğer senaryo böyle olmasa, yani getiren yönetim getirdiği teknik direktöre güvense ve dese ki "bu adam bugün yenilir ama ben bu adamla 3 yıl çalışıcam ve biliyorum ki uzun vadede bu adam beni ileriye taşıyacak", o zaman gerçekten 2-3 ayda kimse kovulmaz. 

Yuvarlak lafları bırakıp özele inelim, tümdengelimci pozlar yapalım. Sene başında kadrosunu baştan aşağıya değiştiren son senelerin iddiasız takımı Trabzonspor'u şampiyonluk potasına sokan Ersun Yanal istifa etti, ettirildi. Aynen Galatasaray'ın 3 önceki teknik direktörü Kalli gibi. Trabzon'un dışındaki 3 büyüklere bakalım; Galatasaray yönetimi Bülent Korkmaz'ın arkasında, yani yakında gider, Aragones sokağa çıkamıyor, Demirören döneminde Beşiktaş teknik direktörlerini hali bu klipteki gibiydi, Denizli iki yenilgi alsa o da klibin sonuna eklenir. 

Bir de dışarıya bakalım. Ortada bir Alex Ferguson gerçeği var ki ben zaten öncesini hatırlamıyorum. Arsene Wenger de az buz değil, sorunu Ferguson'un gölgesinde kalması. Ama aslında bunun gibi çok fazla örnek de yok. Mesela Gerets. OM ile şampiyonluğa koşarken, takımı sene sonu bırakacağını açıkladı. Van Gaal, AZ'yi şampiyon yapsa da takımda kalıp kalmayacağı belli değil. Bunlar başarısız hocalar mı? Kesinlikle değil. Demek ki sorun sadece bize sirayet etmiş değil. Ingilizler hariç hemen hemen herkes aynı şeyi yapıyor.

Neden? Kendimce cevap vereyim, tartışma ortamı oluşsun. Teknik direktör sorunsalı, kulüp kültürü ile birebir alakalıdır kanımca. OM veya AZ, kalburüstü takımlar olsa da Avrupa'nın en üst düzey takımları değiller, güzide Türk klüplerimiz gibi. Kupa sayılarının yanı sıra bir Barcelona, ManU, Liverpool kadar klüp kültürleri yok. Yönetim-Teknik Direktör-Oyuncu düzeneğini bir kum saati gibi görürsek, Teknik Direktörler ortadaki ince yer gibidir. Yönetimin dediklerinin futbolculara doğru iletilmesi, takımla ilgili sıkıntıların/isteklerin yönetimle konuşulması sırasında kritik bir yerdedir her teknik direktör. Yani üstündeki ve altındaki kademelerin uyumlu çalışmasında elzem rolleri vardır. Zaten bu dediğimiz klüp kültürünü oluşturan olayın ta kendisidir. 

Iki örnek... Real Madrid, Galacticos sonrası ve 90'ların sonlarında (kendi çapına göre) bocalarken teknik direktör debisinin de hızlandığını görüyoruz. Aynı şekilde, Galatasaray, 90'ların sonunda Türkiye Liglerinde görülmemiş bir hegemonya kurarken, Fatih Terim de 4 yıl takımın başında. Istikrar ile başarının harmanlandığı iki örnek yukarıdakiler. Tabi ki Cevat Güler'in yaptığı olaylar gibi istisnalar da var ama kanımca bunlar istisna, veya şukela tabirle "futbolun cilvesi". 

Şöyle de özetleyebiliriz: Klüp kültürü veya kültürsüzlüğü hemen oluşan veya yokolan şeyler değillerdir. Önemli bir kültürü olan klüp hızla 2-3 hoca değiştirse de istikrarı bulması olasıdır, veya kültür eksikliği uzun zamandır süregelen bir klüp, bir teknik direktörle istikrarı bulsa da bu örneği çoğaltamadığı sürece kültürünü tam olarak oturtamaz. 

Yani Adnan Polat yönetimindeki Galatasaray'ın Van Gaal'i getirse bile bu kafayla işinin zor olmasıdır, veya Yanal ile yolları ayırarak Trabzon'un elinin tersiyle ittiği olay budur. Şampiyonluklar ve kupalar her zaman kazanılabilir ama bir takımı büyük takım yapan bence budur. O yüzden anamızın liginde 4 büyüğüzdür ama Avrupa'da "zorlu deplasman"dan ileri istikrarlı bir şekilde gidemiyoruzdur. 

Hiç yorum yok: