19 Haziran 2009 Cuma

Fenerlilik (Scapula'ya)


Scapula gibi benim de babam Fenerli. Ama 1983 doğumlu olarak 80'lerin sonlarında aklım başıma geldi ve Galatasaray'ı seçtim. Takımın o sıradaki başarısından da olabilir, etraftaki kuzenimin GS'li olmasından da, ama bişi oldu ve seçtim takımımı. Daha sonra çok kez Scapula'nın Mayıslar Bizim blogunda yazdığı bu yazıdaki hisleri hissettim. Futbolun içindeki hiç kimse tamamen temiz olamaz ama bu skalada Fenerbahçe'nin yeri her zaman ayrıdır. Aşağıdaki yazı, bu linki okumadan hiç bir şey ifade etmez.

Zaman zaman altına imza atacak kadar katılmış olsam da orada yazanları tekrarlamak için yazmıyorum bu yazıyı. Niyetim aslında belki de biraz eleştiri, yarım bir açık mektup. Eğer yanlış bir şey dersem, Scapula'dan şimdiden özür dilerim, tanışmasak da niyetim kötü değildir. 

Efes Pilsen - Fenerbahçe basketbol finali serisinin son maçındaki olayları üzülerek izledik, izledim. Eminim bir sürü Fenerli de aynı hislerle izlemiştir. Orada yapılan saldırıların "bazı kendini bilmezler" tarafından yapıldığı ve bunların "koca bir camiaya mal edilmemesi" klişelerini artık kimse yemiyor. Çünkü bunlar hep oluyor maalesef. 

Ama babam Fenerli. En yakın arkadaşlarımdan biri Fenerli. İş arkadaşım Fenerli. Ve hiç biri de benim (ve belki de bizim) kafamızda canlandırdığımız Fenerli kalıbına uymuyor. Anketlerde en sevilmeyen takım hep Fenerbahçe çıksa da, bunu bloglara yazıp bir kısım insanı "Fenerlileştirmek" ne kadar doğru? Veya bir Fenerli prototipi yaratmak? Türkiye, maalesef, herkesin "şurası"nda gezdiği bir yer ve hiç tanışmayan iki insan, takım kavgasından birbirini öldürebiliyor. Burada, biz blog yazarları olarak, bazen ne kadar birbirimize Scapula'nın yazdıkları gibi şeyler hissetsek de, bunları içimize atmayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz diye düşünüyorum. Farklılaştırma, ötekileştirme ülkemizde fazlasıyla var ve buna karşı durmanın bir yerlerden başlaması gerekiyor. Gittikçe medyasal gücü artan ama hala insani tarafını da yitirmemiş blog camiası, bu pozitif cephenin başlangıcı neden olmasın? Rakibi tarafından ötekileştirilmek, yanlış bir hareketi doğrulamak gibi görülebilir bir grup tarafından. Aynen Aziz Yıldırım'ın, Fenerbahçe eleştirildiğinde "başarılarımızı çekemiyorlar" demesi gibi; tepkinin konuşarak tatlı dille gelmesi, atışmaktan daha yararlı olur rakibinizle uzlaşmanız konusunda. Ama birilerini Fenerlileştirerek, Cimbomlaştırarak, aslında hep eleştirdiğimiz "medyanın körüklediği rekabet"i körüklemiyor muyuz? 

Bunlar benim nacizane görüşlerim, tek bir doğru veya yanlış da yok. Sürçü lisan ettiysek affola, hele de Scapula'ya karşı. Niyetim, kimseyi kırmadan düşündüklerimi yazmak. Yorumlarınızı bekliyorum. 

4 yorum:

scapula dedi ki...

Sinan selamlar.

Atahan diye hitap etmeni rica ederim, öncelikle.

Bir de estağfurullah diyeyim, bilakis teşekkür ederim üslubun için. Eleştirilmekten asla rahatsızlık duymam. Ancak beni yanlış anladığını düşünüyorum. Ya da ben yeterince açık yazmadım, bilmiyorum. Fazla uzatmamayı tercih ettim. Hatta konuya girmeyip, yalnızca kadroları koyup teşekkür etmek ve niçin teşekkür ettiğimi ima yoluyla vurgulamaktı niyetim ama dayanamadım yine yazdım bir şeyler.

Yanlış anladığını düşündüğüm konu şu. Ben asla "Fenerbahçeli şöyledir" diye bir şey söylemedim. Bahsini bile açmadım bunun. Ben Fenerbahçe'den bahsettim. Kulüpten. Taraftarından değil. Fenerbahçe kulübünü seven, ona gönülden bağlı olan kişilere de Fenerbahçeli dendiği için, Fenerbahçeli olmamamı sağlayan sürece şükrettim. Fenerbahçeli olsaydım da, bu beni daha kötü bir insan yapmayacaktı. Ha, gönülden bağlı olduğumuz takımlar bizim bazı özelliklerimizin şekillenmesinde, ya da şöyle diyeyim, bazı durumlar karşısındaki tavırlarımızda etkili oluyordur ya da bunun gibi bir şey vardır diye bir düşüncem var. Kendi üzerimde bunun etkisini somut olarak görüp göremediğimden emin değilim, ancak ortalama bir Beşiktaşlı - Fenerbahçeli - Galatasaraylı prototipi var benim aklımda ve açık yüreklilikle söyleyebilirim ki ben (her ne kadar yazdığım yazıda buna değinmemiş olsam da) bu modellerden Beşiktaşlı ve Galatasaraylı olanlarını seviyor, Fenerbahçeli olanını sevmiyorum. Kimine, belki sana da, fanatiklik olarak gelecektir ama değil, gerçekten değil! Yani ben gözü dönmüş, düşünme yetisini kaybetmiş bir adam değilsem -ki değilim :)- ya da insanüstü güçlerim yoksa -ki yok :)- var böyle bir şey. İnsanüstü güç derkenki kastım şu ki; ben, insanların takımlarını yüksek oranda doğru tahmin edebiliyorum. Ama işte bu öyle bir güç değil, çünkü biz millet olarak bu kadar seviyor ve önemsiyorsak futbolu, bununla yatıp bununla kalkıyorsak, hayatımızın sayılı mutlu ve mutsuz anlarını bununla yaşıyorsak, bunun ciddi bir yansıması olacaktır üzerimizde. Beşiktaş'ın, Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın; her birinin ayrı bir kültürü vardır ve bunlar bize yansır. Hepimize aynı şekilde yansımaz, herkes farklı farklı bir şeyler alır kendine ama bir ortalama da vardır işte. Tekrar, bu cümleleri okuyacakların önemli bir kısmının gözünde fanatik durumuna düşmek pahasına, samimiyetle lfade edeyim; ben ortalama Fenerbahçe taraftarından pek hoşlanmıyorum. Konunun futbol olmasına gerek yok, hatta tuttuğu takımı bile bilmeme gerek yok, insan olarak anlaşamıyorum. Hepsiyle mi, değil, istisnalar da pekâlâ bozar kaideyi ama ben bir kaidenin varlığından değil, ortalamadan söz ediyorum.

Ortalamayı bir kenara bırakayım. Babamı da ortalamayla birlikte o kenarda bırakayım hatta, zira kendisi ortalama Fenerli! Ama Fenerbahçeli iki yakın arkadaşım var. Hoş, şimdi düşündüm de onların da biri ortalama Fenerli! Diğeri de, iki yıl öncesine kadar çok koyu Fenerbahçeli olmasına rağmen nedenini hâlâ anlamadığım bir şekilde eski ilgisini kaybetti, soğudu zaten. :) Evet, kendi hayatımdan örnek verecektim, veremedim... Ama çok sayıda Fenerbahçeli arkadaşım var. İçlerinde sevdiğim, değer verdiğim insanlar var. Bloglar var, okuyoruz, çok mantıklı Fenerbahçeli yazarlar var. Az da olsa medyada da var, misal bir Altan Tanrıkulu'nu, bir Mert Aydın'ı, bir Mehmet Demirkol'u ortalamanın çok üstünde adamlar olarak görürüm, naçizane. Tüm bunları, "Fenerbahçe taraftarı tam olarak şudur." şeklinde bir genelleme yapmadığımın altını çizmek için söyledim ama çok kişi yazdıklarımdan tam tersi bir mesaj alacaktır. Sağlık olsun deyip, artık konuya döneyim.

-- Karakter sınırını aşmışım, tek mesaj hâlinde gönderemediğimden ikiye bölüyorum. --

scapula dedi ki...

-- Devamı... --

Benim konum Fenerbahçe'ydi söylediğim gibi, Fenerbahçeli değildi. Ve yanlış bir şey söylediğimi düşünmüyorum. Tıpkı senin gibi, ben de blogların düşmanlık yaratacak, iki takım taraftarları arasındaki ilişkiye zarar verecek mesajlar içermesini doğru bulmuyorum. Aynı şekilde bloglarda yaygın olan centilmence tavrı, kalite artırıcı bir unsur olarak görüyorum. Ama dedim ya, yanlış bir şey söylediğimi de düşünmüyorum ve daha centilmen gözükmek için, daha çok yararı sağlamak için, ya da ne bileyim daha çok kişi tarafından okunmak için düşündüklerimi söylemekten de kaçınmıyorum. "Gibi yapmıyorum." Yapanı çok görüyorum ve asıl bunu yakıştıramıyorum bloglara. En önemli kozumuz, birinci ayırt edici özelliğimiz samimiyetimizken bundan uzak duranları yadırgıyorum. Herneyse, konuyu dağıtmadan, centilmen bir insan olduğuma inanıyorum ben. Ve aslında tam da bu yüzden tiksiniyorum Fenerbahçe'den. ("Tiksinmek" kelimesini sevmem, kullanmam da ama anlam itibariyle buraya en uygun düşeni bu: "Bir şey, bir kimse, bir düşünce vb.ni kötü, iğrenç veya aşağılık bularak ondan uzak durma duygusuna kapılmak") Bu duygu ve düşüncemin nedeninin çok ama çok küçük bir kısmını özetlemiş bulundum ben o yazıda sadece.

Bir de şu önemli. Ben kısacık yazımda, şunu da söyledim; Fenerbahçe'nin anlı şanlı bir tarihe sahip olduğunu. Fenerbahçe'nin 102 yıllık tarihini reddetmedim. Elbette Aziz Yıldırım ya da Ali Şen kurmadı Fenerbahçe'yi. Ama evirdi. Bugünkü iğrenç, kirli, pislik içindeki hâline onlar getirdi. Özellikle son on yılda, bambaşka bir organiazmaya dönüştüğünü görüyoruz Fenerbahçe'nin. Tüm büyük güçlerin her kademesine eli uzanan bir organizmaya... Yani diyoruz ya babalarımız Fenerbahçeli diye; bu Fenerbahçe, babalarımızın Fenerbahçe'si değil. Çocuklarına Fenerbahçeli olmayı aşılayan babaların Fenerbahçe'si değil, bugünkü. Yukarıda diğer kulüplerinkiyle birlikte adını andığım Fenerbahçe kültürü yok olmuş, yerini Fenerbahçe kültürsüzlüğü ve ilkesizliğine bırakmış durumda şu anda.

Benim bir Galatasaraylı olarak, ama daima sorgulayan, objektif olmak için çaba gösteren bir Galatasaraylı olarak gözlemlerim bunlar. Yapmaya çalıştığım şey Fenerbahçe nefreti kusmak değil, günün Fenerbahçe'sinin nefret edilecek bir kulüp olduğunu vurgulamak. Fenerbahçe yine çok büyük kulüptür; Aziz Yıldırımlar, Nihat Özdemirler, Mahmut Uslular, Ali Koçlar, Fenerbahçe'yi küçültecek kadar büyük değiller asla ama camiayı ele geçirdikleri bu dönem, Fenerbahçe tarihine mutlaka kara bir leke olarak geçecektir. Bunu da tarih zaten gösterecektir bizlere, belki çocuklarımıza... Ezeli rakibi olduğumuz kadar, bugünkü hâlinin değilse de ebedi dostu olduğumuz Fenerbahçe kulübünün bu tarihi lekeden kurtulacağı günlerin de mümkün olduğunca çabuk gelmesini diliyorum.

Son olarak... Burada sadece Fenerbahçe'yi ele almış olsam da; tekrar belirtmek isterim ki bugünün Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı, Trabzonspor'u, Gençlerbirliği'si, Ankaraspor'u, hepsi masum olmaktan çok uzak kulüplerdir benim değerlendirmeme göre. Galatasaray yeni kurulmuş bir takım olsaydı eğer, Galatasaray'a dair gurur duymamı sağlayacak çok az şey olurdu, ya da olmazdı. Hem Galatasaray, hem Fenerbahçe'nin bugünü hakkındaki görüşlerimi de şurada yazmıştım, ki burada çok daha ayrıntılı bir şekilde değindiğimden okumanı rica ederim;

http://papazincayiri.blogspot.com/2009/04/sadece-bogazn-sktm-veya-sabrinin-afrika.html

Umarım kendimi daha iyi ifade edebilmişimdir.

Teşekkürler, ilgin için.

Sevgiler, saygılar;
Atahan

Sinan Kolat dedi ki...

Atahan en başta teşekkür ederim. Yorumlarını okuduktan sonra bazı yerlerde yazdıklarından fazla seni anladığımı ve yazmadığın şeyleri de kendim tamamladığımı hissettim, bazı yerlerde de tam olarak anlamadığımı. Yazıya da buna uygun olarak bazı değişiklikler yapıcam ama şu an havaalanındayım, bilgisayar izin vermiyor nedense.
Bu vesile ile tanışmış olduk, yorumların ve düşüncelerin için teşekkürler

Sinan Kolat dedi ki...

Dediklerini aslında Türkiye ile sınırlamamak lazım belki de. Fenerbahçe ekolünde takımlar her ülkede var. Benim gözümde Fenerbahçe ile Real Madrid, Inter, Bayern Münich, Chelsea aynı ekoldeler (farklı başarı seviyelerinde olsalar da). Oyun tarzı olarak da (yıldız oyuncu transferleri, yüksek ücretler, takım oynu yerine bireysel yeteneklere dayalı oyun vs), yönetilme tarzı olarak da. Senin gibi ben de insanların hangi takımlı olduğunu tahmin edebiliyorum, hatta dediğin gibi futboldan hiç anlamayan bir arkadaşım bile tahmin edebiliyor. Ve enteresan bir şekilde (istisnalar her zaman olabilse de) genelde yurtdışında sempati duydukları takımlar da bu eksende oluyor.
Kulüp hakkında yazmış olsan da kulüp ile taraftar aslında bölünemez bir bütün gibi. Karakterinden dolayı bir takımı seçiyoruz belki, ya da bilinçsiz seçimden sonra başlayan "takımı takip" ile o karakteri özümsüyoruz. O yüzden her ne kadar kulübün geldiği hali eleştirsek de aynı şekilde onu yaratan insan faktörünü de (başkan-taraftar) eleştiriyoruz. 2002-2003 sezonu GS'si de aynı şekilde; hem sportif hem karakter olarak dibi görmüştük.
Neyse tekrar teşekkür ediyorum. Dediğim gibi, başta adın olmak üzere, ufak tefek bir kaç editi en yakın zamanda yapıcam.