Dün gelen haberlere göre Bridgestone, F1'den 2010 sezonu sonu çekiliyor. Yıllarca Michelin ile rekabet eden, son senelerde de yarışların tek lastik sağlayıcısı olan Bridgestone'un çekilmesi, en başta şaşırtıcı oldu, en azından kişisel olarak. Dedikodular, Pirelli'nin boşluğu dolduracağını söylüyor ama asıl konumuz o değil bu yazıda.
Formula 1, an itibariyle, tarihinde hiç olmadığı kadar uluslararası bir halde. Onlarca yıldır süren Avrupa hakimiyetinin gittikçe azaldığı, özellikle Orta Doğu ve Uzak Doğu'nun gittikçe ağırlığını hissettirdiğini görüyoruz arenada. Bernie Ecclestone, yeni yarışlara yer bulamıyor; bu yüzden her sene takvim gittikçe uzuyor. Bu sene 17 yarış koşuldu, seneye Kanada ve Kore GP'lerinin eklenmesiyle 19 olacak. Bernie, ileride 20 yarışa çıkabileceklerini söylüyor. Sallantıdaki yarışlar ise Ingiltere, Valencia, Belçika...
Ama Avrupa ile beraber koltuğu sallantıda olan bir ülke daha var: Japonya. Japonlar, Avrupa dışında Brezilya ile beraber en uzun F1 geleneği olan ülke aslında. Pilotlar bakımından başarıları son derece miniskül. Takım bazında, başlıca olarak Honda özelinde, başarılı olsalar da istikrarı tam olarak sağlayamadılar.
Son yıllara ufak bir bakış atalım. Sato ve Nakajima; iki adet kamikaze gibi pistlerde direksiyon salladılar. Rakiplere korku saldılar. Yarışların hemen hemen tamamında takım arkadaşlarının arkasında kaldılar ve sonunda takımları tarafından yol verildiler. Sırada Kobayashi var. Açıkçası, Timo Glock'un yerini aldığı son iki yarışta oldukça iyi bir performans sergiledi ve kendisinden önceki Japon pilotlara taş çıkarttı. Ama henüz kesin bir karar vermek için erken, umarız onlar gibi olmaz. Çünkü Trulli ve Glock'un seneye büyük ihtimalle Toyota'da olmayacağını düşünürsek Kobayashi, kırmızı beyaz tulumuyla karşımıza çıkacak gibi.
Ama bunun gerçekleşmesi için önünde iki engel var. Birincisi, takımın onu seçmesi. Bunun yanına "tamam" işareti koyabiliriz, çünkü Howett'ın da dediği gibi, genç Japon'un performansı etkileyiciydi ve o bir Japon. Toyota tabi ki olumlu bakar buna. Ama ikinci engel daha çetrefilli ve pilot kardeşimizin emeği dışında. Acaba Toyota, seneye F1'de olacak mı?
Muhtemelen bu sorunun cevabını, 15 Kasım'daki Toyota Genel Kurul toplantısından sonra öğreneceğiz, çünkü o sırada takımın 2010 bütçesi kararlaştırılacak. Geçen sene Honda'nın gidişini, Bernie bile 2 gün öncesine kadar bilmiyordu. Bir anda toplandı ve gitti Honda. Toyota içinse uzun süredir "F1'den ha ayrıldı ha ayrılacak" dedikoduları yapılıyor. Belki onların eşref saati de gelmiş olabilir. Honda'nınkinden daha sürprizsiz bir ayrılık olur.
Tabi bir yandan, tam şampiyonluğa oynayacakken spordan ayrılan Honda var. Geçen sene bol bol yazmıştık onlar hakkında. Bir sene daha devam etseler, belki de Brawn'ın bu sene elde ettiği başarıları kazanacak ve bu krizde ne kadar para verirse versin yapamayacağı reklamı yapacaktı. Olmadı, ayrıldılar.
Bridgestone... F1'in tek lastik sağlayıcısının ayrılması kadar basit de görebilirsiniz onların ayrılmasını, Japonya'nın gittikçe kan kaybının konfirmasyonu olarak da. Ama 2010'dan sonra olmayacakları kesin.
Bir de Japonya GP'sinin durumu var. Fuji ve Suzuka gibi iki şahane piste sahip bir ülke bile olsalar, finansal kriz bu sahayı da vurmuş durumda. Japonya GP'sinin daha önce kararlaştırıldığı gibi dönüşümlü mü olacağı yoksa bundan sonra Suzuka'da devam mı edeceği meçhul.
Özetlersek F1'de koca Japon geleneği, geleceği sallantıda olan Toyota, ne yapacağı belli olmayan Japonya GP'si ve acemi Kobayashi'nin omuzlarında. Peki bu düşüş, mesela Hindistan'ın gittikçe yükselen yıldızının karşısında durabilecek mi? Bence hayır. Force India, Mercedes motoruna geçtiğinden beri yukarıları zorlamaya çalışıyor. Hatta Spa ve Monza gibi hızlı pistlerde en başa oynayarak ciddiliklerini gösterdiler. Hindistan GP'si gümbür gümbür geliyor. Hint pilotlar, özellikle de Chandook, gittikçe F1'e yaklaşıyorlar.
Görünüşe göre Japonya, F1'deki ağırlığını korumak istiyorsa, hem günü kurtarmalı hem de uzun vadeli planlar yapmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder