nelson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nelson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Oğlun Için Ne Yaparsın?

Baba değilim henüz, ama aramızda bir sürü baba vardır eminim. Peki soru; (durum itibariyle) oğlunuz dertte olduğunda, onu kurtarmak için ne kadar ileri gidersiniz? Aranızda adı Nelson, soyadı Piquet olan biri yoksa cevaplarınız muhtemelen sönük kalacak maalesef.

Nelson Piquet. 1981, 1983, 1987 Formula 1 Dünya Şampiyonu. Aynı zamanda da daha dün Renault takımından kovulan Nelsinho Piquet'nin babası. Oğul darda, F1'de geleceği yok gözüküyor. Kimse zaten böyle bir adamı takımında istemez.

Ama baba yüreği bu, dayanmıyor. Napmalı n'etmeli derken, bakıyor BMW takımı satışa çıkarmış. Planlar açık. Piquet, takımın %20 sahibi Peter Sauber ile beraber bu işe soyunacakmış Brezilya basınına göre. Ferrari ile motor anlaşması için görüşmeler bile başlamış. Ve pilot da tahmin edin kim olacak??

Akşam babamdan bir Formula 1 takımı istemeyi düşünüyorum.

4 Ağustos 2009 Salı

Biri Gitti Biri Kaldı

Şu Formula 1 grid'inde, benim gözümde, iki tane kazma var. Biri Nakajima, öbürü Nelsinho. Yazıları okuyanlar bilir zaten bu ikiliden çok haz etmediğimi. Bunlardan Brezilyalı olanı, dün Renault ile yollarını ayırdı. Ya da Renault, onu kovdu diyelim daha doğru olsun. Yani iki kazmadan biri gitti, biri kaldı.

Dediklerimi numeratik açıklayayım. Bakınız 2009 sezonunda 5 pilot henüz puan almış değil. 2'si Force India pilotları; zaten takım, kısa tarihinde henüz puan alabilmiş değil. Biri henüz tek bir yarışta yer almış tarihin en genç pilotu Alguersuari. Diğer ikisi de bizim olağan şüpheliler. Yani takım arkadaşı Alonso 13 puan alırken avcunu yalayan Nelsinho ve gün geçtikçe gelişip podyum zorlayan Williams'ın Çapon'u Nakajima-san.

Nelson Piquet Jr, iki senedir yarışlarda. Başarısız bir sezondan sonra bu sene de Renault'da kalması, takım patronu Flavio Briatore'nin aynı zamanda Nelsinho'nun menajeri olmasına bağlandı. Genç pilot, şampiyonu kanı var aileden, bir sene daha şans tanıyalım dedi Flav. Ama bu sezon daha da başarısız devam ediyor. Bir de üstüne üstlük en yapmaması gereken şeyi, yani takım patronu/menajeri ile de medya üzerinden ağız dalaşına girdi toy Brezilyalı. Tabi bu salaklıktan bir hafta sonra da takımsız kaldı.

Ne diyelim, hiç üzülmedik. Inşallah yeni takımlardan biri de enayilik yapıp kendisini F1'de tutmazlar. Bir de Nakajima'ya yol gözüktü mü tamamdır!

23 Ocak 2009 Cuma

Sihrin Geri Dönüşü


Yaklaşmakta olan Phoenix'deki All-Star öncesi NBA'de bizim açımızdan ya da belki benim açımdan çok hoş gelişmeler yaşanıyor.  Orlando Magic,  Shaq ve Penny'li kadrosundan sonra belki de ilk kez ligin tepesinde geziniyor ve bu duruma kimse şans ya da raslantı olarak bakamıyor. Magic, yaşananların raslantıdan çok uzakta olduğunu, çıktığı batı deplasman turunda division liderlerini yenerek gösterdi. "Zaten doğudasınız, yüzde 50'nin üstüne çık, saha avantajı cepte" şeklindeki genel kanıya da cevap verdiler. Zaten oynadıkları unorthodox basketbol ve farklı kimyaları sayesinde her zaman rakip takımlara sıkıntı yaratan bir basketbolları vardı, bu özellikleri bu sene onları bir adım yukarı taşıdı. Oyunlarındaki gelişimin sırrını  takım olmanın verdiği dayanılmaz hafiflikte bulabiliriz. 

Orlando bu sene öyle bir takım oldu ki çarkların hepsi görevlerini ve rollerini biliyorlar. Takımdaki herkesin görevini yaparken bir sıkıntı anında - ki insanız hepimiz hata yaparız - işte bu anlarda birinin onun arkasını kolladığına sonsuz bir güveni var ve rahatlıkla hareket ediyorlar. Bu durum onları hata yapmaktan ve adım dahi atmaktan korkan bir takım olmaktan uzaklaştırıyor. NBA'in tepesini isteyen, şampiyonluk hedefleyen bir takımda bunlar olmazsa olmazlar. Orlando'nun buralara gelmesinde en önemli olay herkese göre farklıdır; çoğunluk Howard, Hidayet ya da Lewis'i burada etken olarak görebilir ama bence hepsinden daha önemli olan Jameer Nelson'ın performansıdır. Çok klişedir ama bir takım hakkaten guardı kadar oynar ve ne kadar kendisi favori oyuncularım arasında olmasa da bu sene Nelson'ın bir seviye yükselen istikrarlı basketbolu takımı da yukarıya çekti. Artan özgüveni (ki zaten bu konuda hiçbir zaman eksiği yoktu , şimdi hakkını vermeye başladı) ve arkadaşlarının artık ona skorer guard değil de oyunu hem asist hem skor hem de savunma yönüyle oynayan biri olarak bakması Orlando'nun yükselişini hazırladı.

Magic'den bahsedip de Stan Van Gundy'den bahsetmemek olmaz. Adeta bir öğretmen gibi herkese yapması gerekenleri öğreten, gerektiğinde otoriter gerektiğinde babacan tavırlarıyla takımın hatta NBA'deki herkesin saygısını kazanmış bir koç. Genetik kodlar zannedersem insanın peşini hiçbir zaman bırakmıyor. Aynı aileden çıkan oyuncu çok gördük ama bir ailenin koçluk müessesesine bu kadar destek verdiği az görülen bir olaydır, benzerleri varsa lütfen destek istiyorum.

Belki Orlando'dan bahsedip takımı sırtlayan üçlüye (üç sayısı Orlando'da bu aralar çok popüler-bir maçta 27 üçlük ile NBA rekorunu kırmalarının da bunda etkisi çoktur sanırım) değinmemek  ayıptır ama onlar her zaman All-Star seviyesinde basketbol oynayan oyuncular ve bu performansları olmadan Orlando'nun buralara gelmesinin imkanı yoktu zaten. Howard herzaman ki gibi dominant ve güçlü, Hidayet her zaman ki gibi rakip savunmayı deliyor, takımın sıkıştıgı, topun el yaktıgı dakikalarda insiyatif alıyor, Lewis keza her daim mis-match unsuru. Onlar da aslında pozisyonun hakkını veren bir guardı gördükleri için memnun ve hücumda omuzlarındaki yükün azalmasıyla oyunun iki yönüne de daha rahat bir şekilde konsantre olabiliyorlar. Sonuç olarak onlarda haklılar,  hepimiz arada bir dinlenmek isteriz Dwight Howard olsak dahi.

İlk blog, ilk post ki; yazısı çok kuvvetli biri olmadım hiçbir zaman. Elimizden geleni yapıcaz yorumlarımızı, fikirlerimizi, enteresan bulduklarımızı, dikkat çekmek istediklerimizi sizlerle paylaşıcaz. Büyük bir heves ve arzuyla başladıgımız bu spor blogu umarım  Aceto'nun bende oluşturdugu o güzel havayı başkalarında da oluşturur. Bu blogu yazma aşamasına gelene kadar, Aceto'yu duymamda etkisi olan Mehmet Demirkol , sonra okumaya doyamadığım "hadi bişeyler post etse de okusam" dediğim Aceto (nam-ı diğer Bülent Timurlenk), ardından hep plan aşamasında kalan blog açma fikrimi ateşleyen Sinan'nın kulaklarını çınlatmazsak olmaz heralde. Sürçi lisan ettiysek affola, vatana millete ve bütün spor ailesine hayırlı olsun...