23 Nisan 2009 Perşembe

Huzurlarınızda Ali Okancı (Vol I)


Karşılıklı buluşmamızdan dolayı geç oldu ama sagolsun kendisi Haberturk binasında çok guzel agırladı beni. Kendisiyle oturduk, konuştuk, keyifli bir sohbet yaptık. Sorularınızı da sordum ve cevapları da aldık. Resimler, bilgisayara yukledigim zaman buraya da eklenecek.

Ezeliebedi: Spor basınında yer almak isteyen sosyoloji mezunu biriyim. Iletişim mezunu olmayanlar nasıl bu sektore girebilir? Ne yapmalılar? Iletişim mezunu olmak şart mıdır? Hatta spor medyasında olmayı tavsiye eder misiniz yoksa "hiç bulaşma, biz bir hata yaptık sen yapma" diyorsunuz?

Ali Okanci: İletişim mezunu olmayanlar aslında tıpkı iletişim mezunlarının yaptığını yaparak spor medyasına girebilirler; sektör içindeki birini yakından tanıyarak ve onun desteğini alarak. Açıkçası benim kişisel fikrim bu. Ben 1999 yılında mesleğe başladığımda ilk çalıştığım kurum olan TV8’in kapısından geçerken başvuruda bulunmuş ve 10 yıl önceki şartların da elverişli olması sayesinde hiçbir tanıdığım olmasa da bu mesleği yapmayı ne kadar çok istediğim ve spor hakkında bilgi sahibi olduğum konusunda o zamanki müdürümü ikna etmeyi başarmıştım. Artık sektörün içinde yer almak çok daha zor. Aslına bakarsanız iletişim fakültesi mezunlarının oranı sektör içinde iyice azaldı. Spor medyası içinde yer almanızı futbolu, basketbolu, formula 1’i, atletizmi ve diğer dalları gerçekten seviyorsanız ve takip ediyorsanız tavsiye ederim. Çünkü sevdiğiniz bir işi yapmak kadar güzel bir şey yok. Hem hobinizi, zevkinizi karşılıyorsunuz hem de bundan para kazanıyorsunuz. Bundan daha güzel ne olabilirki?!

EE: Çok absürd paralar kazanıp hatta saha dışında can ciğer olan profesyonel (!) adamlar nasıl saha içerisinde bizim mahalle maçlarında ki fanatik abilere dönüşüyorlar? Dünya kupası üçüncülüğü Avrupa Şampiyonasında yarı final yani birşeylerin farklı olduğunu görmek için daha neler yaşamak gerekiyor?
GS-FB maçını izlerken ben de R.Carlos ve Lincoln gibi uzaktan baktım olanlara.O an düşündüğüm tekşey GS kale arkasındaki top toplayıcı çocuğun Arda'ya baktığında ne hissettikleriydi.Çünkü o çocuk bir zamanlar Arda bir zamanlar Guardiolaydı...

AO: Futbol hayattır demiyor muyuz? Hayatta sevgi, aşk, mutluluk, nefret, kin vs. olduğu gibi futbolun içinde de bunlar var. Dünya’nın dört bir yanında da geçtiğimiz günlerde Ali Sami Yen’de yaşanan olaylara şahit olabiliyoruz. Ama bu daha çok bizim gibi 3. sınıf toplumlarda oluyor. Bize küçükken sadece kavga etmememiz söylendi, öğretildi, ama kavga etmek zorunda kaldığımızda ne yapmamız, nasıl anlaşmamız ya da kavga ortamından nasıl uzak durmamız gerektiği öğretilmedi. Derbide yaşananlar da bence bu derbiye has bir şeydi yani Galatasaray-Fenerbahçe derbilerine. Bu takımın oyuncularının her ne kadar yakın arkadaş olsalar da hafta boyunca basın, aile ve yakın arkadaşları tarafından dolduruldukları, ne olursa olsun kazanmaları gerektiği baskısıyla o zemine çıktıklarını unutmamak gerekir. Tansiyonu yüksek derbilerde bu tarz olaylar oluyor, galiba olmaya da devam edecek. Ama tansiyonun zirve yaptığı, ortamın gerildiği durumlarda bireylerin otokontrol yapmaları gerekiyor. Bunun için de eğitim, eğitilmek son derece önemli. Bunu da ya toplantılarla, özel seanslarla kendi arzusuyla ya da vereceğiniz ağır cezalarla zorunlu olarak yaparsınız. Real Madrid-Getafe maçında Pepe’nin neler yaptığını gördük. Dünya’nın en büyük kulübünde oynayan bir futbolcu resmen rakibini öldürme teşebbüsünde bulundu. Demek ki Avrupa’da da arada bir birkaç kendini bilmez çıkabiliyor ve futbolun çirkin yüzü medeniliğiyle övünen batıda da kendini gösterebiliyor. Ve yine yıllar önce Atletic Bilbao ile Barcelona arasındaki Kral Kupası maçında yaşanan kavgaları gözlerinizin önüne getirin, Dünya’nın en büyük futbolcularından Maradona’nın yaptıklarını ve O’na yapılanları hatırlayın. Adı üstünde Maradona ya da Arda’ya, “En iyi futbolcu” diyoruz “En Efendi değil”!

EE: Yurtdışında Arsenal’i tuttuğunu biliyoruz ülkemizde hangi takımın taraftarı? Ülkemizde ve avrupada hangi takımın taraftarını daha iyi buluyor,beğeniyor? Büyüdüğü, sokak aralarında top oynadığı semt neresi ?

AO: Türkiye’de hangi takımı tuttuğumu söylemeyi gerçekten çok isterdim. Ama buna cevap veremeyeceğim. Çünkü ben kariyerim boyunca yaptığım yayınlarda her ne kadar taraftarlığımı kenara bırakmış olsam da, açıkladığım anda mutlaka yazılarım ya da yayınlarım tuttuğum takımla bağdaştırılacak. Olmasa bile olmuş gibi görülecek, gösterilecek. Bunu istemediğim için cevap söyleyemeyeceğim.

Ülkemizde Beşiktaş taraftarını gerçekten beğeniyorum. Neden mi? Buna şu şekilde cevap verebilirim, NTV Radyo’da lig maçlarını anlatırken her ay 1-2 kere İnönü Stadı’nda maç anlattığım oluyordu ve gerçekten tezahüratlarıyla sizi içine alan bir taraftar grubu var. Haklarını vermek lazım. Bursaspor ve Sakaryaspor’un taraftarları da oldukça iyi ve vefakar. Diğerleri de iyi canım, kimse alınmasın lütfen! Yurtdışında ise Liverpool kesinlikle. YNWA’nu söylemeleri ve kazansalar da kaybetseler de takımlarını alkışlamaları her şeye bedel. 

Büyüdüğüm semt, Beşiktaş’ta Akaretler’den çıktıktan sonra rampanın bittiği yer olan Valideçeşme. Blogumda da yazmıştım, ufakken efsane Başkan Süleyman Seba’nın önünde sokak arasında mahalle maçları yapardık. Komşumuzdu Süleyman amca.  Haftanın birkaç akşamı oturup bizi izlerdi. Ama futbol oynama konusunda pek iyi değildim. Kendimi artık maç anlatarak ve bol bol PES oynayarak tatmin ediyorum.


To be continued gun icinde...

Hiç yorum yok: